TSK, DAEŞ’e karşı Özgür Suriye Ordusu’na destek sağlamak için Suriye’de harekât yürütüyor. Operasyon batı ve güney istikametlerinde ilerledikçe saha daha da karışacak gibi görünüyor. Hem PKK/PYD, hem de DAEŞ coğrafi bir bölgeyi kontrol etmenin yanı sıra, sınır ötesi terör yapma kapasitesine sahip. Klasik bir cephe hattı yok ve asimetrik bir tehditten söz ediyoruz.
PKK/PYD’nın bölgede TSK ile çatışmaya girmesi sahanın askeri, diplomatik anlamını değiştirdi. Kuzey Irak ve Türkiye’de devam eden PKK operasyonları Suriye’de şimdilik Fırat’ın batısına taşındı. Önümüzdeki günlerde Dicle- Fırat arasına sıçramayacağının garantisi yok.
Tek başına bu bu tablo bile güvenlik sorunlarımızın devam edeceğini gösteriyor. Sonuçta iktidarda kim olursa olsun Türkiye’nin “iyi ve güçlü bir orduya” ihtiyacı olduğu açık. “Güçlü ordu” ülke ve vatandaşlara yönelebilecek tehditlere gereken cevabı verebilmeli. Bu nedenle salt istatistikî bilgiler güçlü bir ordunuz olduğunu göstermez. Savaş makinesinin işleyebilmesi ordunun bir ruhunun olması ile mümkündür.
15 Temmuz darbe girişiminden en fazla etkilenen kurumun TSK olduğu açık. Kurum, her alanda kriz yaşamaya devam ediyor. Siyasi otoritenin seçimi, hasar gören emir komuta zincirini güçlendirmek yerine, krizde olan TSK’yı yeniden yapılandırmak oldu. Bugünlerde TSK’nın kuruluş şeması değişiyor. Tayinler, emeklikler, tardlar, tutuklamalar, birlik taşımaları, subay astsubayları, uzman çavuşları, erleri, aileleri psikolojik olarak dalga dalga etkiliyor.
Ülke, siyaset kurumu ve TSK için en büyük talihsizlik, yapılması lüzumlu çoğu değişikliğin darbe girişiminin ardından ve değişen, çeşitlenen tehdit ortamında yapılıyor olması. Bunu bir zorunluluk olarak gören siyaset kurumunun, TSK’yı en kısa sürede krizden çıkarması gerekir. Bunun yolu “kurum içi güven” tesis etmekten geçer. TSK’yı düzeltmeye girişen “yeni” uzmanların okuma listesine şu kitabı almalarını tavsiye ederim. Dirk W. Oetting, Motivayon, Muharebe Değeri, Kastaş Yayınevi.
Kurum içi güven yokluğu, belirsizlik, mesleğin horlanması ve aşağılanma “iyi ve kaliteli subay/astsubayların” sayısını hızla azaltır. Ordu, disiplinsizlik, başıbozukluk ve sorun yumağı olmaya hazır hale gelir. Tarihsel tecrübeler böylesi tablonun maliyetinin ağır olacağını söyler.
TSK’nın kurumsal kültürünü, tarihsel hafızasını biçimlendiren şeref, haysiyet ve zafer kadar utanç anları da vardır. Birinci Balkan Harbi’nde yaşanan mağlubiyet siyasete batmış bir ordunun yaşayabileceği en büyük utanç örneği olarak tüm subay-astsubayların zihin dünyasına işlenmiştir. Her Harbiyeli bunu bilir. Yine her Harbiyeli, şeref ve haysiyet abidesi olarak hedefi olan tepeyi vaktinde ele geçirmediği için hayatına son veren Miralay Reşat Çiğlitepe’yi de bilir.
Büyük Zaferin 94 üncü yılında siyasetin içine çektiği bir ordunun içine düştüğü hale tanıklık ettik. 15 Temmuz darbe girişimi, Birinci Balkan Harbi’nin tarihi tecrübelerini yok sayan, aklını, şerefini, haysiyetini ve vatan sevgisini, din adına hareket iddiasındaki bir “meczubun” yetiştirmesi olmaya tercih edenlerin sebep olduğu bir kara leke olarak tarihteki yerini alacak.
Darbe girişiminin TSK’nın kurumsal kültürüne damgasını vuran hadise, Astsubay Ömer Halisdemir’in hayatı pahasına, komutanı Generalin emriyle isyancı bir generali vurmasıdır. Bu olay Astsubay Halisdemir ve komutanı için, disiplin ve üstün görev anlayışının göstergesidir. Ne yazık ki aynı hadise ülke, TSK ile buna sebebiyet verenler ve bundan böyle görev yapacak komutanlar için bir trajedidir. Oysa ne bu ülke, ne bu ordu böyle bir trajediyi hak etmemişti.
Büyük Taarruzun 94 yılında, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarını saygı ile anıyor, şehit ve gazilerimize minnet duygularımı sunuyorum.