Geçen hafta, ABD Merkezi Kuvvetler Komutanı, dört yıldızlı, General Josef L. Votel Suriye’nin kuzeyini ziyaret etti. Ardından da Türkiye’ye geldi. Bu düzeyde bir yetkilinin çatışmaların devam ettiği bir bölgeyi ve müttefikler arasında tartışmalı devlet dışı silahlı bir grubu ziyaret etmesi üzerinde düşünmeyi hak ediyor.
Ziyareti analiz etmek bazı ilave bilgiler gerektiriyor. İşe Merkezi Kuvvetler Komutanlığı’nın ne olduğuyla başlamak faydalı olabilir. ABD, mealen, “müttefikleriyle işbirliği içinde ve siyasetin diğer güç unsurlarını da kullanarak güvenlik ve istikrar sağlamak, hayati çıkarlarını gerçekleştirmek için” dünyayı coğrafi olarak altı stratejik komutanlığa bölmüş. Bunlar, Merkezi Kuvvetler, Afrika, Pasifik, Avrupa, Kuzey Amerika ve Güney Amerika komutanlıkları.
Bu aralar Çin’le rekabet nedeniyle Pasifik Komutanlığı, yaygın ve yoğun çatışmalar nedeniyle de Merkezi Kuvvetler Komutanlığı en faal olanlar. Merkezi Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), güneyde Mısır-Suudi Arabistan yarımadasından Pakistan’a, Kazakistan’dan İran’a, Irak ve Suriye’ye kadar geniş bir bölgeden sorumlu.
Sorumluluk alanı, 550 milyon nüfusu, 22 farklı etnik grubu ve 18 farklı dili kapsıyor. İç savaşlar, terörizm, organize suçlar, ayaklanmalar komutanlığın öncelikli ilgi alanında. Irak, Suriye, Yemen, Afganistan, İran, Basra Körfezi önde gelen meşguliyetler. Çatışmaların çoğunluğu konvansiyonel değil. Ya devlet dışı aktörler arasında ya da bir devletle devlet dışı aktör arasında cereyan ediyor.
Obama bu yılın başında General Votel’i Merkezi Kuvvetler Komutanı olarak atadı. Generalin Özel Kuvvetler kökenli olması, daha önce Irak ve Afganistan’da görev yapması, Obama’nın “yerel dost unsurları eğitip donatıp savaştırma” kararının atamada etkili olduğu açık.
Bu çerçevede, daha önce bölgeye gönderilen elli Özel Kuvvet personeline 250 kişi daha ilave edildi. Amaç, DAEŞ’e karşı “Suriye Demokratik Güçleri’nin” eğitilip-donatılması, muharebe gücünün artırılması.
Geçen ay, ABD Senato’su Silahlı Kuvvetler Komitesi’nde yapılan bir oturumda “dostların” mevcudunun 30 bin olduğunu, 5-6 bininin Araplar ve diğerlerinin ise PYD’den oluştuğunu kayıtlara geçti. Kaldı ki bu sayıya polis görevi üstlenenler dahil değildi. PYD-PKK ilişkisi Senato’daki diğer tartışma konusuydu.
DAEŞ’in Suriye ve Irak’ta artan intihar saldırıları, Bağdat hükümetinin Felluce’ye asker kaydırması, General’in Suriye’de PKK/PYD’yi ziyareti, DAEŞ’e karşı harekete geçileceğini gösteriyor.
ABD’nin sahada vekâlet verdiği, askeri kapasitesini artırmak için çabaladığı PKK/PYD’nin bir sonraki hamlesinin Türkiye olacağı açık. ABD Özel Kuvvetleri’nin verdiği eğitim, sağladığı teçhizat PKK’nın tarihi tecrübesiyle birleştiğinde örgütün eylem kapasitesi üzerinde “çarpan” etkisi yaratacaktır. Merakımız şu: Günü geldiğinde bütün bunlar “kırmızı şapkalı kız” hikâyesinin hangi versiyonuyla piyasaya sürülecek.