Barzani’nin seçimi: Yugoslavya mı, Çekoslovakya mı?

7 Mart 2017

Birinci Körfez Savaşı’ndan beri Irak’ın parçalanma ihtimali hiç gündemden düşmedi. Arap Baharı’nın tetiklediği gelişmeler, Şii ağırlıklı Irak hükümetinin yanlış politikaları, DAEŞ tehdidi, Iraklı Kürtlerin “milli arzuları” Irak’la ilgili tartışmaları masada tutuyor. Üstelik “Kürt devleti” kadar Sünnilerin geleceği de tartışma konularından biri.

Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Bağdat gibi iç siyasette, ekonomide ve güvenlik alanlarında ciddi sorunlar yaşıyor. Ancak bu durum bağımsızlık fikrini gündemden düşürmüş değil. Bununla birlikte, reel politikanın gittikçe baskın olmaya başladığı da görülüyor. Barzani, son yaptığı açıklama ile Ortadoğu’daki mevcut durumu “Çekoslovakya ve Yugoslavya’nın dağılmasına” benzeterek “Doğu Avrupa halkları nasıl kendi devletlerine sahip olduysa Kürtlerin de kendi devletine sahip olma hakkı vardır” dedi.

Barzani bu açıklamayı, İtalyan La Stampa gazetesine yaptı. “Irak’ın bütünlüğünü koruma isteği mevcut, fakat gerçekler Irak’ın aslında hali hazırda çözülmesi imkânsız problemler yüzünden bölündüğünü gösteriyor. Sünniler ile Şiiler 1400 yıldır çatışıyor ve bu savaşın kurbanları biz Kürtleriz. Yeni bir birlikte yaşam formülü bulunması gerekiyor.”

Barz

Yazının Devamı

Suriye, ABD ve hikâye yazımı

3 Mart 2017

Suriye ile ilgili gelişmeler her geçen gün daha da karmaşık hale geliyor. Ülke adeta atomlarına ayrılmış durumda. Sahadaki askeri gelişmelere, ilgili başkentlerdeki harekât planlarına, siyasi niyetlere ve yerel ittifak ilişkilerine bakınca iç savaşın daha uzun süre gündemde kalacağı açık.

Mücadele sadece DAEŞ odaklı devam etmiyor. Çok sayıda, farklı karakterde aktör siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için rekabet ediyor. Elimizde oldukça uzun bir liste var. Esad iktidarını sürdürmeyi, Rusya askeri üslerini korumayı, PKK askeri/siyasi gücünü geliştirmeyi, Türkiye güvenliğini sağlamayı, İran Esad’ı ayakta tutmayı, DAEŞ tutunmayı deniyor. Bu tabloda hedeflerin diplomatik yollarla gerçekleşmesinin mümkün olmadığını görenler, masada ellerini güçlendirmek isteyenler, umutlarını askeri gelişmelere bağlamış durumdalar.

Askeri gelişmeler kabaca üç cephede sürüyor. Birincisi, Suriye’de, sahada devam eden sıcak çatışma. Bu çatışmalar çoğunlukla vekâlet savaşı niteliğinde sürüyor. ABD, Rusya, İran ve Türkiye şimdilik görünen müvekkiller. Aynı zamanda savaş, cephe hattının belirsiz, oynak ve değişken olduğu bir ortamda devam ediyor. Rakiplerin iç içe girdiği, muğlaklığın arttığı, yeni silah ve

Yazının Devamı

Medya, kamuoyu, siyaset ve TSK

28 Şubat 2017

Geçen hafta Hürriyet gazetesinde yer alan “Karargâh rahatsız” haberinin tetiklediği tartışma ve eleştiriler ders alınacak nitelikteydi. Sadece gazete eleştiri bombardımanına tutulmadı. Aynı zamanda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da hissesine düşeni fazlasıyla aldı.

Haberden yola çıkanların bir kısmı, tartışmayı, TSK’yı siyasetten uzak tutmak, “terbiye etmek” için yapılanların yetersizliğine, askerlerin olup bitenlerden ders almadığı noktasına bağladılar. Ancak açıklamaların içeriği ve yapılması gerekenler hiç konu edilmedi.

Hemen belirtelim ki açıklamanın içeriğini önemseyen komutan, zamanlamanın önemini ıskalamışa benziyor. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TSK’nın zaten derin bir travma yaşadığı bir gerçek. Bu travmayla birlikte TSK’nın üstesinden gelmesi gereken çok sayıda kurumsal gelişme ve sorun olduğu da ortada. Anayasa değişikliğiyle ilgili siyasi tartışmaların tüm hızıyla sürdüğü bir ortamda böyle bir açıklamanın tartışmaların dışında kalamayacağı öngörülmeliydi. Nitekim bugün açıklamanın bambaşka mecralara taşındığını ve öngörülenin dışında farklı sonuçlar doğurduğunu görüyoruz.

Yine de eleştiriler yapılırken, şu iki konu arasında denge kurulması

Yazının Devamı

Rakka operasyonunun bir adım ötesi: Politik yansımaları

24 Şubat 2017

Rakka’yı DAEŞ’den almak için girişilen operasyon sürüyor. Harekâtı ABD Özel Kuvvetleri koordinesinde PKK/PYD da yürütüyor. Ancak sorunun karakteri, çatışan çıkarlar, bölgeye hâkim kaotik politik iklim harekâtın sorunları çözmek yerine bir sonraki adımda yeni ve öngörülemez sonuçlar doğurabileceğini söylüyor. Başka bir ifadeyle, harekât açıkça tarif edilmiş bir politik hedefi gerçekleştirmekten uzak.
Bugünkü haliyle harekât, “asimetrik bir düşmanın” fiziki kapasitesini azaltmaya ve kamuoyunu rahatlatmaya yönelik istatistikî veri üretmeye matuf görünüyor. Oysa DAEŞ gibi hibrit bir düşmanla mücadele, sadece fiziki kapasiteyi zayıflatmayı hedeflemez. Daha önemli olan, temizlik sonrası coğrafi mekânları elde tutmayı ve yeniden siyasi, sosyal “meşru” bir yapıyı inşayı gerektirir. Bu hedefin gerçekleşmesi ise ancak uyumlu, meşru güç koalisyonu ve bölgesel aktörlerin olumlu işbirliğiyle mümkündür.
Obama’nın zamana oynayan Suriye hamlelerinin sonuç vermek bir yana, tabloyu daha da içinden çıkılmaz hale getirdiği şimdiden görülebiliyor. Nitekim Trump’ın iktidara gelir gelmez kendi ekibinden yeni bir plan yapmalarını istemesi tablonun iç açıcı olmamasındandı.
Başta Suriye olmak

Yazının Devamı

Geri planda kalan cephe: İran

21 Şubat 2017

İran yönetiminin Arap Baharı’nın ilk günlerinde kaygılı olduğu gözden kaçmıyordu. Ancak kısa süre sonra, İran, gelişmeleri avantaja çevirmeyi başardı. Özellikle de devletlerin çöktüğü, iç/sivil savaşların etkili olduğu ülkelerde. Bugün hemen her yerde İran’ın ayak izlerine rastlamak mümkün. Devlet dışı aktörlerin ön plana çıktığı iç savaşa duçar olmuş ülkelerde Şii topluluklar üzerinden nüfuzunu hissettiriyor. Şüphesiz ki bu gelişmelerde İran’ın örtülü operasyon kapasitesi kadar, küresel dengelerdeki değişim ve belirsizlik de etkili oldu.

Son zamanlarda tanık olduğumuz bazı açıklamalar ve gelişmeler İran açısından tablonun değişebileceğine işaret ediyor. ABD’nin yeni başkanı Trump’ın açıklamaları, yardımcısı Pence’in Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmalar, bundan böyle İran’a dair her şeyin yeniden sorgulanmaya başlanacağını gösteriyor. Trump, Obama döneminde başarı olarak sunulan nükleer anlaşmadan mutlu olmadığını her fırsatta ifade ediyor. Sonuçlarına şüpheyle yaklaştığını gizlemiyor. İran’ın orta menzilli füze denemesinden sonra verdiği tepkiden de anlaşılacağı üzere, itiraz ve suçlamaları gelişmelerin farklı bir mecraya taşınacağını gösteriyor. Özellikle bu menzile

Yazının Devamı

‘Hayır’da hayır yok

18 Şubat 2017



Körfez ülkeleri Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar ziyaretlerini tamamlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la dönüş yolunda gündemdeki önemli başlıklara ilişkin sorularımızı yöneltme imkanı bulduk.
Erdoğan’ın açıklamalarını ve sorulara verdiği yanıtları şöyle aktarabilirim:
“Bahreyn ile Suudi Arabistan arasında bir ikinci köprü meselesi var. Suudi Arabistan Kralı ile görüştüm bu konuyu. Oğluna gerekli talimatı verdi. Temennimiz inşasının Türk firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir. Bahreyn Kralı, ziyaretin anısına Manama’da Türk mimar ve mühendislerine 15-20 bin kişilik bir cami yaptırtmayı kararlaştırdı. Çamlıca’da yapılmakta olan camiyi görmüşler, etkilenmişler. Diğer Körfez ülkelerini de ziyaret etmeyi hedefliyorum. Türkiye-Suudi Arabistan Koordinasyon Kurulu konusunda Kral Hazretleri’nin heyecanlı olduğunu gördüm. Türkiye’nin 2023, Suudi Arabistan’ın 2030 vizyonu var. 2030 vizyonu içinde Türkiye etkin yer alırsa kalkınma sürecimize katkısı olacaktır. Suriye, terörden arındırılmış bölge, PYD-YPG, mültecilere yardım, Irak, terörle mücadele, Yemen, Libya, Filistin gibi konularda yaklaşımlarımızı aynen paylaştığını gördük, dayanışma içinde olabileceğimizi söylediler.

Yazının Devamı

FETÖ’cülerin darbeye dair ‘hikâye tasarımı’ -2-

10 Şubat 2017

FETÖ’cülerin “hikâye tasarımında” önemli bir yer tutan, “Batı’da eğitim almış subayları tutukluyorlar” iddiasına farklı bir açıdan bakmak mümkün. FETÖ’cülerin kritik gördükleri kurmay sınıfını ele geçirmek için ellerinden geleni yaptıkları açık. TSK’nın piramidal yapısı, çeşitlenen görevleri, sürekli değişen askeri, teknolojik ortam farklı konularda eğitim almış tecrübeli liderlerle/komutanlara sahip olmayı gerektiriyor. Bu aynı zamanda ordu için karmaşık bir kariyer planlaması anlamına geliyor.
Maalesef TSK bu karmaşık ihtiyacı iyi yönetememiş, “tek ve tekelci” kurmaylık sisteminde ısrarcı olmuştur. Kurmaylık, personel terfi sisteminde üstlenmesi gereken doğal rol ve sınırlarını aşmış, tüm alanların vazgeçilmezi ve ayrıcalıklı statüsü haline gelmiştir. Öyle ki yurtdışı görevlerin ve generallerin neredeyse %80-90’ı kurmaylardan seçilmeye başlamıştır. Bu tablo FETÖ’nün TSK’yı ele geçirme çabalarını kolaylaştırmıştır. FETÖ’cülerin “kurmay/general” kesimine odaklanmaları, yurtdışı eğitim ve görevler de başat hale geldikleri görülüyor. Sonuçta darbecilerin arasında bu kadar çok kurmayın olması tesadüf değil. FETÖ’cü “generalin” iddia ettiği gibi yurtdışında eğitim gördüklerinden

Yazının Devamı

FETÖ’cülerin darbeye dair “hikâye tasarımı” -1-

7 Şubat 2017

Geçen hafta, CNN Inter- national televizyonu “üst rütbeli” olarak tanımadığı bir Türk subayıyla röportaj yaptı. Türk medyası, röportajı verenin kimliği hakkında tahminlerde bulundu. Röportaj esnasında subay/general darbeyi kınadığını beyan etti. Ardından da ekledi: “Geri çağırdıkları insanların %90’ını hapse attılar. Yüzlerce pilot kovuldu... Türk Hava Kuvvetleri’nin kapasitesi çöktü”. Son cümle darbenin yol açtığı kurumsal yıkımı gösteriyor ve doğru. Ancak TV’deki “general” işin bu noktaya nasıl geldiği ve işin aslı hakkında dürüst bir açıklama yapmadı. Konu bu kadar basit değil ve bu “mağlubun hikâye tasarımı”.

Röportajı veren zat, kendisini ve FETÖ’yü temize çıkarmak için “tasarlanmış hikâyesini” diğer mensuplar gibi usul usul işliyor. Söyledikleri, 15 Temmuz sonrası FETÖ mensuplarının ortak “üretimi”. Bu ifadelerin “general veya bir subay” tarafında dile getirilmesi ise propaganda ve pazarlama tekniği açısından çok önemli. Çünkü resmiyet, askerlik ve üniforma “güven” telkin eden mesleklerdir. İyi bir pazarlama stratejisinde fikir kadar, hedef kitleyi ikna edecek sıfatlara ve renklere da ihtiyaç vardır. “General” de bunu yapıyor.

Nitekim “üst düzey askeri yetkili”, üstelik

Yazının Devamı