Evetttt sevgili anneler artık okullu olduk, sınıfları doldurduk…
Mutlaka sizlerde rastlamışsınızdır; “okulumuz açıldı”, “Çok ödevimiz var”, “bizim TEOG sınavımız var”, “bu yıl çok çalışmamız lazım” türünden cümleleri kuran annelere.
Sanırsınız ki anneler okula gidiyor, ödev onların, sınava onlar girecek. Bu tam olarak nasıl bir durum, bana oldukça sakıncalı geliyor. Belki iyi niyetli ama çocukla sorumluluğu paylaşıyormuş gibi yapan anne tutumuna biraz daha derinden bakmak istiyorum.
Olması gereken şu; anne çocuğunun okula gitmek, ödevlerini yapmak ve okulla ilgili tüm sorumlulukların kendisine ait olduğunu anlatmalı ancak, onun anne olarak kolaylaştırıcı bir rolü olduğunu ve istediğinde yanında olacağını da hissettirmeli ve söylemedir.
Bizim genel olarak gördüğümüz ise “üstlenmedir”
Anne üstelenir, okulun, derslerin, ödevlerin, sınavların sorumluluğunu üstlenir. Çocuk ise sadece kendi rolünü oynar, çantasını alır sınıfına gider, ama çantayı anne hazırlamıştır. Ödevini alıp öğretmenine imzalatır, notunu alır ama ödevi anne yapmıştır. Sınavlar için test falan çözülür ama tüm organizasyon anneye aittir.
Peki nasıl olmalı?
Olması gereken başlarken de söylediğim
Artık şehre dönüldü ve okulların açılmasına çok az zaman kaldı.
Tatil, bayram derken sıra okul alışverişine geldi. Kırtasiyeler ve tüm mağazalar da hazır. Yeni koleksiyonlar gelmiş, moda temalar raflarda yerin almış bulunuyor. Ve iştahlı alıcılarını bekliyorlar, sayılı günler kaldı.
Kırtasiyelerden çıkan anne babaların halleri gözümde canlanıyor, ihtiyacın %50’indan fazlası alınmış, bütçe aşılmış, hedef şaşmış ama çocuğu mutlu etmenin hazzı ile yetinmeye çalışan ruh halleri içinde evlere dönülüyor.
Hiç düşündünüz mü yaptığımız alışverişin ne kadar gerçek ihtiyaç?
Bunu düşünerek alışverişe çıkmaya ne dersiniz? Hatta bunu siz değil çocuğunuza bırakmalı gerçek ihtiyacını o belirlemeli. Elbette okuldan verilen listeler vb var,ancak bir çoğu evde var.
Çarşıya çıkmadan bir iki gün önce ona “Senden okul ihtiyaçlarını gözden geçirmeni rica ediyorum, çanta kalem kutusu, çanta, boyalar ve diğerleri… Bir bak hangilerine ihtiyacın var hangileri hala iş görür, sonra da seninle bir planlama yapalım, bütçemizi oluşturalım…” Bu ifade ile çocuğunuza öyle çok şey öğreteceksiniz ki… Elbette anne baba olarak çocuğunuzun okul ihtiyaçlarını bir şekilde karşılarsınız ancak onun da
Okumakta olduğum kitapta bir örneğe rastladım; 2016 da Şile'de yapılan” çocuk beyin kampında çocuklar hangi konuda yetenekli, olumlu ve üstün yönlerinin olduğu “gözlemlenmiş. Bu sayede normal şartlarda fark edilmeyecek pek çok şey fark edilmiş ve aslı önemlisi çocuklar bir süre sonra marifetlerini göstermek konusunda epey cesaretlenmişler. Kamp sırasında beste yapanlar, doğa gözlemcisi olmaya karar verenler çıkmış aralarından.hepsinin eşsiz ve benzersiz oldukları alanlar var ve “herkesten beklenen şeyleri,çocuklarımızda aramaktan vazgeçelim” diyor Sinan Canan.(Beyinin Sırları – Prof Dr.Sinan Canan-Pelin Çift)
Bir süredir dikkatimi çeken bir nota var. Tabi bu konu daha öncede yazılıp çizildi ve özellikle psikologlarında yapılmamasını istedikleri şeylerden biri.“Etiketlemek”
Küçücük bebek, neyi neden yaptığını bilmeden bir tepki veriyor ” aaa ne yaramaz oldun sen”, bir ana okulu ya da 1. Sınıf çocuğu arkadaşına şeker götürüyor veriyor, bu da pek çapkın olacak bak kıza göz koymuş”, “ çok sorumsuzsun”,”tembelin tekisin”, “aman ne ağır kanlısın”, “bu çocuk çok zeki ”, “bu kız pek bir aklı havada”… Görüldüğü gibi her yaşa ve duruma uygun etiketler mevcut, itinayla takılır.
Bir gün, genişçe bir AVM ‘de önümde, 8-9 yaşlarında bir erkek çocuğu ayağında top sektirerek ilerliyor. Top başkalarının ayaklarına doğru gidiyor, dükkânlara doğru gidiyor, çocuk koşup alıyor. Bir ara anne çocuğa seslendi ve “Bak eğer sana birisi burada top oynanmaz falan derse ‘Sana ne?’ de” dedi.
O an başımdan kaynar sular döküldü. Epeydir dert edindiğim ebeveynlik konusuna daha fazla yönelmek, şikâyet etmek yerine elimden geleni yapmaya ve Sayın Doğan Cüceloğlu’nun tabiri ile “etki alanım içindeki yapabileceklerim ”e odaklanmaya karar verdim. Epeydir niyetlendiğim yazma motivasyonum güçlendi.
Fark Yaratan Anne Baba kitabında yazar olarak benim misyonum; sorgulatmak, mevcut durumla yüzleştirmek, çözüm konusunda seçenek yaratmak ve yüreklendirmek, ebeveynleri doğru kaynaklara ulaştırmak ve kitabı ellerine aldıklarından başka biri olarak kalkmalarını sağlamak.
Diyerek yazmaya başladığım kitabım artık okuyucularla buluştu.
Fark yaratmak hoşumuza giden bir kavram ancak nasıl olacağı tamamen bize bağlı yani anne babalara. Olumlu yönde de fark yaratabiliriz olumsuz yönde de. Ben olumu yönde yaratılmak isteneceğine, en azından bilinçli çabanın bu yönde gösterileceğine
Tercih yaparken en önemli şey neri?
Teog sonuçları açıklandı, tercihler yapıldı ,şimdide LYS üniversite tercihleri yapılacak. Bu her yıl tekrarlanan ve de pek çok hata yapılan bir süreç. Neden hata dediğimi açıklamaya geçmeden önce okula nasıl bir anlam yüklendiğine de dikkat çekmek isterim. Anne babalar okulu tek başına bir unsur gördükleri için hata da burada oluşuyor aslında. “Okul çok önemli tabiî ki çocuğumun geleceği” diyenler olacaktır. Bunu yadsımak olanaksız zaten, bununla beraber okul yaşayan bir sistem ve bu sistemin de bir kullanıcısı var.
Okul-öğrenci denklemini doğru kurmak bu sistemin doğru çalışması için şart. Yıllardır benim gördüğüm şey bu; bu denklem okul tarafından bakılarak kurulmaya çalışılıyor. Okulun puanı, okulun koşulları, başarıları, okulun binası, donanımı vb dikkate alınarak “iyi okul” etiketlemesi yapılıyor. İyi okul olmanın parametreleri bunlar olabilir ancak “benim çocuğum için iyi okul” etiketlemesi için yeterli değil . Mükemmel denilebilecek bir okul tasarlayalım zihnimizde, bakıldığında mükemmel bir sistem. Bu sistemi bilmeyen, istemeyen, uygun olmayan, bir kullanıcısı yani öğrencisi olduğunda bu sistem en azından o öğrenci
Cezayir’de yaşayan bir baba sırf sosyal medyada beğeni almak için bebeğini 15 kattan aşağı sarkıttı.
Adı henüz açıklanmayan baba, camdan sarkıttığı fotoğrafın altına "1,000 beğeni alamazsam bebeği atacağım çağrısı yaptı’’
Bugün Pembe Nar sayfasında rastladığım bir haber. Akıllı telefonların bizleri ne kadar akılsızlaştırdığını görüyor ve de çok üzülüyorum. Ben çocukların nasıl etkilendiğine dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Ailecek gidilmiş bir yemek; çocuğun elinde tablet oyun açık, anne ve baba yemeklerini yerken neler olup bitmiş, akışı kontrol ediyorlar. Arada bir birbirlerine gösterdikleri fotoğraflarla etkileşime giriyorlar. Neymiş ortak zaman geçiriliyor.
Bu tablo parka çocuğunu sallayan anne için de, bisikletle gezen baba için de aynı.
Telefonların bizi esir aldığını ve pek çok şeyi kaçırdığımızı anladığımızda çok geç olacak. Çocuğunuz kumdan kaleler yaparken siz alışveriş yapıyorsunuz. Orada bulunuşunuz bekçilik etmek, paylaşmak değil.
Çocuğunuz her an, ama her an elinizden düşürmediğiniz telefonunuzla sizi özdeşleştirip, model aldığında suçlu kim olacak?
Teknolojinin nasıl doğru kullanacağını kimden öğrenecek. Tuvalete bile telefonla giden babasın
“Güçlü aileler, iyi iletişimin tedaüfen gerçekleşmediğini, bunun için zaman ve çaba gerektiğini vurgular.”Nick Sitnnnett ve John Defrain söylemiş bu sözleri.
İletişimin sözcükler üzerinden yapıldığını düşünürsek, sözcüklerin en önemli olduğu yer belki de ailedir. Ailenin iletişim şekli, kullandığı dil, özen ile çocuğun dünyayı tanıma algılama ve baş etme becerileri şekilleniyor. İletişim sözcükler üzerinden gerçekleşse de, sözcükleri anlamlı kılan ise onları nasıl söylediğimizdir. Bir süre sonra fark edeceksiniz ki siz nasıl konuşuyorsanız, çocuklarınız da öyle konuşacaklar. Çünkü onlar bizi kopyalayarak öğreniyorlar. Bu hem bir öğrenme yolu hem de siz onların hayatındaki en önemli kişi olduğunuz için. Bu ne kadar büyük bir sorumluluk ve acaba ne kadar farkındayız?
Sizin hayatınızda küfür varsa onlarınkinde de olacaktır. Ayıp, yasak, “büyükler söyler ama küçükler söylemez” gibi mantıksız açıklamalar işe yaramayacaktır. Siz “aptal”, “salak”,”manyak” ,”cehennemin dibine git” gibi kelimeler kullanıyorsanız bilin ki o da arkanızdan gelecektir. Sakın sonra kimseye aptal deme, manyak demek çok ayıptır demeyin.
Siz hangi tür düşüncelerin ürünü olan kelimelerle
Bugün Sait Hocamın programını izlerken (Başarıya Doğru&CNNTÜRK) anne babaların ne kadar çok bilgiye ve aynı zamanda bilince sahip olması gerektiğini hatırladım. Daha önce de benzer bir yazım olmuştu ancak, konu hala önemli ve güncel. Belki de her yıl güncelliğini koruyacak.
Çocuklarımızı hangi okula yollayalım, okul seçiminde ne önemli?
Başarıya doğru programında yer alan konukların da değindiği gibi, okulun programı, fiziksel koşulları, dil öğretme başarısı, sosyal faaliyetler, rehberlik hizmetleri , sınav başarıları okul seçiminde etkili olacak faktörler arasında sayılabilir. Anne babalar bu konuda daha çok duyumlarla hareket edip biraz da moda akımların etkisi ile karar verme eğiliminde. Bu konuda bazı kanaat önderleri oluşuyor, her konuda olduğu gibi. Karar aşamasında “ o okul şöyleymiş, bu okul böyleymiş “ türünden duyumsal yaklaşımlar, belki kısmi araştırmalar ile karar veriliyor.
Bir çocuk için en iyi okul neresidir?
Bu soruyu bölerek yanıtlamak istiyorum.
Bu çocuk kim? Aileler çocuklarını ne kadar tanıyor? Çocuklarının özelliklerini, yeteneklerini, becerilerini, kişiliklerini ne kadar farkında ve bilincinde? Anne babaların bir kısmı çocuklarını biraz