Aslında soruyu, "Nasıl bu duruma düştük?" ya da "N'olcak Türkiye'nin bu durumu?" diye sormak da mümkün.
      İster bireysel, ister toplumsal olsun, yaşanan sorunun(ların) çözümünde, değişmez, tartışılmaz bilimsel bir anlayış vardır. Objektif bir biçimde sorunun kaynağını tespit etmek ilk adımdır. Neden? Doğru, kalıcı ve gerçekçi çözümler için, şarttır da ondan. İkinci adımda, olası çözümler belirlenir ve sorunlar, "parçala / böl / yok et" prensibinden hareket ederek, birer birer yok edilir. Telaşa kapılmadan, önem derecesine göre ve sabırla. Türkiye açısından sorunlara bakarsak, herkesin ilk ağızda sayabileceği en az on - on beş madde belirleriz herhalde.
      "Şikayet etmeyi bırakın da, olanlara bir bakın" diyenler de olacaktır.
      Tabii ki "Anayasamızda bütün bireyler eşittir" maddesi yer almaktadır. Örneğin,
dünya kadınlarının çoğundan önce Türk kadınları oy verme hakkına sahip olmuştur. En azından ilköğretimi okumak mecburidir; her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı cumhurbaşkanı olabilir vb. noktalar, tartışılmaz gerçeklerdir.
      "Anayasa'nın verdiği hakları bireyler kullanamıyorsa ne olur?" soruma, "Bu bireylerin sorunudur" anlayışıyla yaklaşıp, kenara çekilmek de mümkündür. Peki, böyle düşünenler, şunları nasıl cevaplandırır acaba?
      Haklarını bilmeyecek ve / veya kullanamayacak kadar bilgisiz vatandaşların çokluğu, belirlemez mi bir ülkenin gelişmişliğini? Ya da
okuma yazma, teknolojik ilerleme oranı, icatlar, keşifler, yani bilim ve bilimsel gelişme göstermez mi çağdaşlaşma düzeyini?
      İşte,
"Türkiye, neden bu durumda?", sorusunun cevabı ve çözümü, bilimde, bilimin üretiliş ve kullanılış verilerinde gizlidir. Onur Öymen, "Geleceği Anlamak" isimli kitabında, ortaya koyduğu rakamlarla, bu gerçeği çok somut bir biçimde gözler önüne sermektedir. (Rakamlar 1990 yılı baz alınarak verilmiş.)
      - ABD, Japonya ve Avrupa Birliği, dünyada bilimsel araştırmalar için harcanan paranın % 77.2'sini sarf etmiş.
      - Tek başına ABD'nin oranı % 60.
      - Türkiye'de ise bilimsel harcamalar o yılki GSMH'nin sadece 0.003'üyle sınırlı kalmış. (Dünya sıralamasında esamemizin okunmadığını söylememe gerek yok.)
     Â
Devlet, bütçe vs. derseniz, bir de şu rakamlara bakınız lütfen.
      - Hükümetin bu araştırmalara katkısı ABD'de % 45'in altında, Japonya'da % 26.6.
      - Türkiye'de kamu kesiminin katkısı % 71, özel sektörün % 28 (% 1 diğer).
      Yani, sorunu ve çözümü, sadece devlete yüklemenin ve beklemenin yanlışlığı da meydana çıkıyor bu rakamlarla. Peki ne yapmalı?
      Çoğumuzun "aptal kutusu" dediği, ama seyretmeden de duramadığı televizyon yöneticileri ve sahipleri, diğer medya çalışanları ve patronları, dünya zenginleri listesine girenler ya da kendi çapında işadamları, akademisyenler, anneler babalar, tek tek bireylerin hepsi sorumlu, sorunda ve çözümde.
      Devlet kurumları ve memurlarıyla, bilimsel araştırmaları destekleyici her türlü kolaylığı sağlarken, medya daha çok eğitici / öğretici unsurlara yer verse; işadamları bilimsel araştırmalar için bütçe ayırsa, en parasızımız bile bir araya gelip birkaç çocuğu okutsak, akademisyenler kişisel zaaflarından arınsa, farklı olmaz mı bu memleketin hali? Ve imrenerek baktığımız, yıllar önce hedef olarak belirlenmiş
çağdaş uygarlık seviyesine daha çabuk ve kolay ulaşmaz mıyız sizce de, ne dersiniz?