Beşiktaş savunmasında Egemen yoksa Sidnei var ya, korkma! Trabzonspor karşısında kurtarıcı olarak sahaya sürüldü, bordo-mavilileri kurtardı. Bu maçın faturasını sadece ona kesmek yanlış. Ancak, topyekün defans için bunu konuşursak; al birini, vur ötekine... Bordo-mavililer, play-off yolunda rakibini paçasından tutup aşağı çekti. Bu saatten sonra play-off’a girsen ne olur, girmesen ne olur zaten? Beş maç kalmış, şimdiden (Daha Galatasaray’ın bir maç eksiği var çünkü) 14 puan fark var. Bugün kazanırsa 17 olacak. 5 rakibini de yensen yetişemiyorsun. Böl ikiye, 8.5’tan 9... Yani play-off’ta Cim-Bom, 6 maçın 3’ünü kaybedecek, Beşiktaş ya da Trabzon da hepsini kazanacak. Ölme eşeğim ölme! Bilmem anlatabildim mi?
Beşiktaş için bir puan kazanç mıydı? Belki... Galatasaray için bir puan iyi miydi? Kesinlikle... Ama Kartal açısından bir de şöyle düşünün; şampiyonluktaki iki rakibin Fenerbahçe ve Trabzonspor mağlup olmuş, sen de en azından Cim-Bom’a yenilmemişsin. Offf, kaymaklı kadayıf! Ama son adam faktörünün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüldü. Atan bir Elmander, kaçıran bir Almeida... Alın size fark! En yakın rakibine 9, Kartal’a 14 puan fark atan Galatasaray için bundan sonra ne denebilir? Rakiplerin gözüyle; bitime daha altı hafta var. Onların ağzından ise, kalan altı haftada ben bu farkı daha da açarım. “Bundan sonra sonuç ne olur?” kahinliği yerine, Cim-Bom’un bu sezon ligi alıp götüreceğini söylemek kehanet olmasa gerek.
Beşiktaş’a bu ligde oynamak herhalde zul geliyor. Son dört lig maçında üç yenilgi, bir beraberlik alan Kartal mı gerçek, yoksa Braga maçındaki Beşiktaş mı? Gençlerbirliği karşılaşmasının ilk yarısındaki mi sahici, ikinci devresindeki mi? Biri bunlara kumar oynamanın yasak, hatta haram olduğunu söylemeli... Bu Beşiktaş taraftarı her maçta önce ölüp ölüp dirilmeye mecbur mu? Ya Fernandes? Bir küçük içip, maça çıkmış kadar ne yaptığını bilmez haldeydi. Ceza sınırında olup, kart görmek için bu kadar uğraşılmaz ki... Galatasaray maçında oynamak istemiyorsan, söyle Carvalhal’e yeter! Bir söz de taraftara... Kötü söz sahibini bağlar ama kötü tezahürat takımı... Taraftar velinimet ancak bu nimet çarpmazsa! Daha önce ağızlarına acı biber sürmeli demiştik ama bu gidişle onları acı biber çuvalına sokmalı.
Eğer golü attım diye üzerine yatarsan işte böyle cezayı keserler. Üç maçlık bir yenilgi zincirinin ardından “Braga morali” arayan Beşiktaş için her şey düzgün gitti. Savunmacı Sivok ile bile olsa gole ulaşan Kartal, Sivas’tan böyle kaçacağını umut etmişti. Ama ikinci yarıda arkaya fazla yaslanınca koltuk kırıldı! Arka arkaya gelen rakip ataklar, ofsaytla kesilen pozisyonlar, hele Egemen’in kafayla çizgiden çıkardığı top... Bunların hepsi, Beşiktaş taraftarının yüreğini hoplatmaya yetti de arttı bile. Kardan dolayı ağırlaşan zeminde Sivas, dış şutlarla gol bulmaya çalışırken, buna da son süreçte ulaştı. Tabii bu dakika, siyah-beyazlıların maça yeniden etki etmesine olanak tanımadı. Eeee, “Karınca ile ağustos böceği” misali, çalışan kazanıyor. Malum, “Atom karınca”nın takımı Sivas...
Beşiktaş’ta öyle bir kadro dizilişi vardı ki, başımız döndü. Cenk Gönen’i de forvette görsek şaşırmayacaktık. Anlaşılan Carvalhal, Fenerbahçe derbisinde şapkadan tavşan çıkarmaya kalktı. Aslına bakarsanız Kartal, dün rakibi karşısında yenilgiyi hak edecek bir futbol oynamadı. Hele hele Holosko’nun, sonrasında Ernst’in arka arkaya pozisyonları vardı ki, kavga çıkaracak cinsten... Arkadaşları dövmeye gitse kimse ayırmazdı! Fenerbahçe de yatıp kalkıp ona dua etmeli. Beşiktaş için Play-off yolunda tehlike çanları çalmaya başladı. Tersten seri yakalayan siyah-beyazlılar, son üç maçta 0 (sıfır) çektiyse, Carvalhal da şapkasından tavşan çıkarmak yerine, şapkasını önüne koyup bakmalı.
Fenerbahçe üste para verse Fernandes ve Quaresma’ya bunları yaptıramazdı! Beşiktaş açısından böylesine önemli bir derbi öncesinde, atılan iki Portekizli nasıl hesap verecek bilemem? Mersin İdman Yurdu maçını yazalım derken, bir anda kendimizi nerede bulduk. Beşiktaş’ın rakibinin hakkını yemeyelim ama siyah-beyazlıları tanımak cidden zordu. O yıldız ayaklar tutulmuş, o meşhur Q7 kendini attırmak için yarışmıştı. Hani sinirlerine yenildi desek, ona ayak uydurmaya çalışan birkaç isim daha vardı ki, buna “İhanet” demekten başka bir söz bulamıyorum. Beşiktaş ve Beşiktaşlı bunu hak etmiyor. Kadınların tribündeki güzelliğine diyecek yoktu ama çoğunun ağzına acı biber sürmek gerek. Bilmem anlatabildim mi?
Beşiktaş’ın Kayserispor karşısında yenilmesi için bir neden var mıydı? Rakibi ondan daha iyi oynayan, daha fazla pres yapan, pas trafiğini daha iyi yöneten bir ekip miydi? Bence hayır... Ancak Kartal dün iyi futbol oynadı mı? Bu da hayır... Daha 1. dakika dolmadan ev sahibine attırılan golde Ekrem refakatçi oldu. Çizgi defans, dün Kartal’ı daha da yakacaktı. İlk devrede Beşiktaş da birkaç pozisyon buldu ama Kayseri de ofsayt taktiğinin gediklerini değerlendiremedi. Kartal, ikinci yarıda 10 kişi oynamasına rağmen gol için daha istekli göründü. Kayseri de kabuğuna çekilip rakibine, “Buyur gel” dedi. Carvalhal kötü oynadıkları maçlar sonrasında bile hep, “Takım oyunuyla kazandık” diyordu. Bu maçta takımı acaba neredeydi?
İlk yarıyı zaten hem Beşiktaş, hem de Gaziantepspor açısından fazla anlatmanın anlamı yok. Zaten anlatacak bir şey de yok. Ama ikinci devre öyle bir başladı ki, bu maçı izleyen herkes, “Bunlar ilk yarıda neredeydi?” demekten kendini alamadı. 45, pardon 51 dakikaya o kadar şey sığdı ki, hepsini birden şu daracık alana sığdırmak mümkün değil. Ancak Beşiktaş’ın en fazla sevinmesi gereken, son ana kadar “kazanmak” için gösterdiği mücadele, Gaziantepspor’un en çok üzülmesi gereken de hakem Tolga Özkalfa’nın maçı yönetmesiydi. Kartal, kazanma sevincini 90+küsuratlı dakikalara bırakırken, keyfi ise tamdı. Gaziantepspor eğer ligin sonunda bir puana ihtiyacı olursa, gidip Özkalfa’dan istemeli (!)