Şans, kader, kısmet derler ya... İşte öyle bir maçtı dün... Ne Beşiktaş’ın öyle fazla eleştirilecek yanı vardı, ne de Fenerbahçe’nin fazla övülecek tarafı... Yani sahadan çıkacak her sonuca “Eyvallah” denebilirdi. Sarı-lacivertlilerin, şampiyonluğu kaybetme stresini iyi kullanan Beşiktaş, yakaladığı avantajı adeta “Bana lazım değil” diyerek rakibine hediye etti. Sakın ha, “Hediye etti” sözünü yanlış anlamayın. Beşiktaş puan için olabildiğince uğraştı ama nafile... Tayfur Havutçu, tüm golcülerini soktu ama hepsi de faydasız kaldı. Hani, Havutçu daha hiç kazanamadı diyoruz ya, “Vermeyince mabut, neylesin Sultan Mahmut...”
Her şey, Melo’nun attığı ofsayt golle başladı. Zaten, Hüseyin Göçek’e önyargısı bulunan Beşiktaşlılar, yardımcı hakem Baki Tuncay Akkın’ın ateşe benzin dökmesiyle iyice alevlendi. Yaptıkları hoş bir şey değil ama Süper Final böyle mi olmalıydı? Lige biraz olsun tutunmak için çırpınan bir Beşiktaş’ı yakmak, ne hakemlerin göreviydi, ne de Galatasaray’ın böyle bir duruma ihtiyacı vardı. Ama oldu işte! Bu saatten sonra 6222 sayılı yasayı, 9999 yapsan ne olur yapmasan ne olur? Bunu tam olarak uygulayan olmadıktan sonra... Yarın göreceğiz şiddetten kaç kişi gözaltında, kaç kişi ceza alacak? Şike ve teşvik için, “Şahıslarla kulüp ayrılsın” deniyor. Olaylarda da aynı şey olması gerekmez mi? Sahaya giren belli, olay çıkaran belli... Hani kişilerin yaptıkları kulüplere mal edilemez düşüncesi... Öyleyse “Objektif sorumluluk” diyerek kulüpleri yakmanın alemi ne! Dünkü tribünlere yönetim ne yapsın?
“Beşiktaş, Tayfur Havutçu ile yeni bir hava yakalar” diye bekleyenler, sadece “hava” aldı. Bu takımın sorununun teknik, taktik olduğunu düşünmek doğrusu saflık olurdu. Bir takım içinde, gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde bulunanlar olabileceğini sağolsun Almeida bir kez daha gösterdi. Türkiye’de ilk kez kırmızı kartla tanışan Hugo Almeida’nın, Süper Final öncesindeki bu hareketinin hangi suç kapsamına gireceğini, ne kadar ceza alacağını, PFDK değil, Beşiktaş Yönetimi karar vermeli. Egemen’in kırmızısı da tüm bunların üzerine tuz biber ekti. Kardemir Karabükspor, “sırat köprüsü”nden kurtarmanın verdiği özgüvenle Beşiktaş karşısında direndi, diklendi, 6 eksiğiyle “Ancak bu kadar olur” dedi. Bir teknik adamın, bir takıma ne kadar katkısı olacağını gösteren “Cesur Korkmaz”ı da “az zamanda çok ve büyük işler yaptığı” için tebrik etmek gerek.
Samsunspor karşısında öyle bir Beşiktaş vardı ki, siyah ile beyaz gibi... Zaman zaman kaleci Ertuğrul’u milli yapan bir forvete karşılık, kaçırdıklarıyla “Çok şükür” dedirten bir Ekingho vardı sahada... Pozisyon var ama atan Samsun olduktan sonra Kartal’a ne faydası var? Acaba futbolcularda bir beklentide mi yok? Olan Şifo’ya oldu (!) Güvendiği karlara dağlar yağdı. Şimdi ayıkla pirincin taşını... Belki de Beşiktaş, kendisi gibi Mehmet Özdilek’in Antalyaspor’unu da yaktı. Ya da madalyonun diğer yanından bakarsak, Samsunspor’u kurtardı. Beşiktaş’tan bu kafayla Süper Final’de bir başarı beklemek de final... Yönetim, “Hocayı göndereceğiz” diye karnından konuşursa, taraftar da, “Bunların alayını sat” diye tempo tutarsa, Süper Final, Süper Hayal olarak tarihteki yerini alır.
Beşiktaş, fiziksel olarak değil ama ruhen dağılmış durumda... Bu gerçek, şubat ayından bu yana ayan beyan ortada. Play-off’a katılmak, siyah-beyazlılar için yeterli mi? İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçına bakarsanız; yeter! Ama 34 haftada lig bitmiyor ki... Avrupa’ya gidecekler belli olmuyor ki... Futbolcular da haklı... Yeni bir yönetim gelmiş, hocanın defterinin dürüldüğü söylentileri var. Üstelik şimdiden gidecek oyuncuların listeleri çarşaf çarşaf açıklanıyor. Ben Fernandes’in yerine olsam, bu kadar kendimi sıkmazdım! Gençlerin takıma katılması tabii ki güzel... Ama bu, play-off’un garantilendiği bir anın hemen sonrasında olursa, futbolcu da “Demek ki bu bize yetiyor” diyerek kendilerini işte böyle koyverirler. Üstelik Carvalhal’in de bunları toparlayabilmesine imkan yok. İyisi mi, ya şimdiden hocayı gönderin, ya da arkasında durun. Yarın çok geç olabilir.
Bu Beşiktaş, sadece ligde oynasaydı ne olurdu? Galatasaray ile Fenerbahçe’nin bu kadar rahat kalacağını, Kartal’ın play-off için bu kadar ıkınıp sıkınacağını hiç zannetmiyorum. Bu Manisaspor’un Kartal’ın rakibi olamayacağını kabul edelim. Ama dün karşısında kim olursa olsun, özellikle ikinci yarıda, özellikle Quaresma’nın oyuna girdiği dakikadan sonra dayanabileceğini sanmıyorum. Fernandes’in büyük futbolcu olduğunu biliyorduk ama dün çok daha farklıydı. Hani, “Yeni gelen yönetim satar” diyorlar ya, Beşiktaş onu gönderir mi göndermez mi bilinmez ama satarken, “Fernandes’in yerini nasıl doldururuz?”u da çok düşünmesi gerek. Q7, hem kaportasını düzeltmiş, hem motoru sıfırlamış. Bu haliyle devam ederse play-off’ta çok can yakar.
Carvalhal’in Beşiktaş’ı, Atletico Madrid karşısında “tarih yazılısı”ndan çaktı. Oysa ne hayalleri vardı. Bu turu geçip, Beşiktaş tarihinde UEFA Avrupa Ligi’nde ilk kez çeyrek final oynamak istiyordu. Ama hayal işte... Portekizli hoca, her şeye rağmen kazandı. Yönetime talip olduklarını söyleyenler, bundan sonra eğer onu değiştirecekse, ancak onu aşabilecek bir teknik adam getirmeli. Birincisi, en fazla 499 bin 999 euro alacak bir hoca bulmalı. En azından UEFA Avrupa Ligi’nde çeyrek finale çıkaracak bir teknik adam olmalı... Ve, her şeyden önemlisi, Guti gibi bir yıldıza Beşiktaş’ın büyüklüğünü öğretecek derecede yürekli, Fernandes’in burnunu sürte sürte adam edecek kadar maharetli, Quaresma gibi takıma ihanet eden bir vatandaşına, “Yürü git” diyebilecek kadar cesur bir isimle yola çıkmalı... Eğer tüm bu özellikleri bir arada bulunduran bir isim bulursanız da, alnınızdan öpmeli.
30 Ocak’taki Kayserispor maçı size neyi ifade ediyor? Belki hiçbir şey... Ancak o tarihten bu yana Beşiktaş kaç karşılaşma kazanmış. Rakamla 1, yazıyla BİR... Beşiktaş gibi bir büyük takım, 8 lig maçından sadece bir galibiyet çıkarıyorsa, bunda bir iş var demektir. Bir bir eriyen Kartal, 1-1’lik Ordu beraberliğiyle bir puana “Eyvallah” diyorsa, sahadaki 1 numarasına şükretmeli. Rüştü’nün yediği goldeki Egemen anlaşmazlığını da bir anlık gaflet olarak görmeli. Dünü bir gol ve bir puanla geçiren Beşiktaş’ı tabii ki bir kalemde silemeyiz. Ama bir yandan da, perşembe günü için içimizdeki korkuyu seslendirmesek olmaz. Her şeye rağmen bir yudum umut da kalbimizin taa derinliklerinde...