Eğer Beşiktaş son dakikaya 1-0 yenik girse ve 90’da bir gol bulsa ne denirdi? Sıralanacak birçok mazeret makul sayılabilir, siyah-beyazlı taraftar da, “hiç yoktan iyidir” diyerek sevinebilirdi. Ancak böyle bir maçtan sonra ne söylenir?
Golü Ersan Gülüm attı. Hani Almeida’nın yokluğunda, İbrahim Toraman’ın, Sivok’un yaptığı gibi... Bir duran top sırasında savunmadan gitti, işi bitirdi. Golcü diye sahaya çıkan Niang’ın hazır olmadığı belliydi. Sahi, Almeida’nın yokluğunda takımı bu kurtaracaktı değil mi? “Hazır olacak” diyenlere, dört dakikada gol atan “Drogba” demek yeterli...
Beşiktaşlılar bu takımla övünsünler mi, yerinsinler mi bilmem. Bir yandan kamyon dolusu kaçan gole mi yanmalı? Bunları atamadığı gibi, galibiyeti de koruyamayan futbolcuların, “Şans bizden yana değildi” demelerine mi kanmalı?
Bu kadar eleştiriye rağmen Beşiktaş kaçıncı? İkinci... Öyleyse sadece Kartal’da değil, bu ligde yanlış giden bir şeyler var. Ya artık rakipler çok çok iyi, ya da büyükler kötü...
Beşiktaş gol yemese zaten şaşardık. Sondan üçüncü Sanica Boru Elazığspor’un bile 33 gol yediği sezonda, lig ikincisi bir takımın 32 golü kalesinde görmesi sanırım biraz tuhaf... Ama golcülükte de en yakın rakibi lider Galatasaray’dan 8 gol öndeyse, o zaman ne denir?
Zaten dünkü gibi dönen maçlara bir şey denmez. Ama bir de döndüremediklerine bakın... 21 haftada 46 gol atan bir takım, biraz sıksa Fenerbahçe’nin 103 gollü rekorunu bile zorlar!
Zaman zaman kadro ve farklı kurgu denemesi yapan Samet Aybaba, daha devre bitmeden bundan vazgeçiyor. Elazığ karşısında da bunun benzeri oldu. Kendinizi 18 yaşındaki Sinan’ın yerine koyun ve ilk 11’de sahaya sürülüp, 40’ta çıkarıldığınızı bir yorumlayın. Ne düşünürsünüz? olmadı koçum mu, olacak koçum mu?
Ligin ikinci yarısındaki kâbus maçlarının ardından Elazığ galibiyeti, Kartal için sadece pansuman olmuştur. Bu karşılaşmayı bir by-pass gibi düşünmek, hastayı kaybetmek olur. Sen önünü kış tut ki, yaz çıkarsa bahtına!
Her şeyi anlaşılır; yenilen goller, Ersan’ın hatası, hakemin golü verip vermemesi, görüp görmemesi... Ama Samet Aybaba’nın, maçın bitimine 10 dakika kala, Karabük’ün 10 kişi kaldığı bir anda Ersan’ı çıkarıp, savunmacı Escude’yi alması hiç anlaşılmadı.
Sorsanız onun da kendine göre bir doğrusu vardır. Bir hafta futbolcularla birlikte olan, onlarla yatıp kalkan o... Ama sezon başından bu yana yenen 31 gole çare bulamayan da o... Teknik heyete bakar mısınız; Samet, Ulvi, Recep... Bir Kadir eksik! Hepsi de savunmacı...
Olcay’ın golü ve kırmızı kart, Kardemir Karabükspor için sonun başlangıcı olmalıydı. Ama Karabük açısından uyanış, Beşiktaş açısından batış oldu.
Büyüklerin belalısı Karabükspor, ilk golde Beşiktaş’ın sağ kanadının uykuculuğunu iyi kullandı, ikincisinde de Ersan Gülüm’ün basiretsizliğini... Şampiyonluk kolay gelmez. Hele böyle maçlar kolay kolay gelmez. Ligdeki ikinciliğin böbürlenmesiyle ikinci yarıya başlayan, evindeki ikinci beraberliği alan Beşiktaş, ikinci kez bu şansı bulabilir mi, soru işareti...
Galatasaray maçında Beşiktaş’ta kim eksikti? Uğur Boral... Zaten solda çok eleştirilip, yerine Gökhan Süzen transfer edilmedi mi? Başka; Mustafa Pektemek, İsmail Köybaşı... Zaten hiç yoktular. Başka başka... Hugo Almeida. Oynar, oynamaz derken kadroya alınmadı. Almeida oynamadı ama Samet Aybaba onun yerine çok şeyle oynadı! Holosko’yu forvete aldı, ortanın sağına Hilbert’i koydu, sağ beke de Mehmet Akgün’ü...
Bunun neye yararı oldu? Galatasaray’ın özellikle sağ kanattan çokça gelmesine, Emre Çolak’ın rahat hareket etmesine ve geriye düşmelerine... Gerçi ilk golün oluşumu yine Uğur’suz sol kanattandı ya neyse...
Sonra ne oldu? İkinci yarı başlamasıyla birlikte Oğuzhan girdi ve taşlar yerine oturdu. Trabzonspor karşısında da Batuhan ile başlayıp “icat çıkaran” ve yanlışından dönüp bir puanı kurtaran Aybaba’nın bu kez dönüşü olmadı. Eğer maç başlangıcında “bilinen ve ezberlenen” Beşiktaş sahada olsaydı, belki de sonuç farklı olacaktı.
Umarım Kartal, sezon sonunda bu kaçan puanlara yanmaz.
Beşiktaş’ın liderliğinin böyle bir golle kaçacağını kim bilebilirdi? İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un emeğine saygısızlık yapmak istemeyiz ama Doka’nın elle karışık aldığı topu taşıyıp vurması ve Sivok’un poposuna çarpıp ağlara gitmesinin başka bir ifadesi olabilir mi?
Haftalardır bugünü bekleyen Beşiktaş, Galatasaray’ın da yenildiği bir karşılaşmanın ardından bu şansı kullanarak, haftaya da derbiyle arayı açmayı amaçlıyordu. Bunun için de uğraştılar ama geleneksel gol yeme hastalığı devre arasında da tedavi edilememiş anlaşılan... Üstelik ilk golün, diğer tarafa göre daha güvenli denilen “sağ” kanattan gelmesi de ayrı bir soru işareti.
Kartal, iki gol bulsa da, siyah-beyazlılar yine de göğüslerini gere gere, “Gol sorunumuz yok” diyemiyor. Çünkü bu sistemde, yediğinden fazlasını atmak farz gibi görünüyor. O da olmayınca, yine onlara hüsran düşüyor.
Kusura bakma Fatih hocam, lidersin ama herkesin sizden daha çok alkışladığı iki teknik adam var; biri Samet Aybaba, diğeri ise Mehmet Özdilek... Zaten Terim’e de sorsanız, bu ikiliyi “ilk yarının teknik direktörü” olarak gösterir.
Başarılarının yanında, ikisinin de ortak özelliği; Beşiktaş terbiyesiyle yetişmesi, bu özelliklere uygun teknik adamlarla çalışmaları ve her şeyden önemlisi, Süleyman Seba gibi bir efsanenin dizinin dibinde büyümeleri... Üstelik Aybaba’nın yanında, aynı rahle-i tedristen geçmiş Ulvi Güveneroğlu ile Recep Çetin de var.
Para, pul hikaye... Beşiktaş bugünlere “Feda” diyerek gelmedi. Geldiyse, Fernandes’in “Beşiktaş ruhu”nu özümsemesi, Almeida’nın dilinden anlayan bir ekiple bütünleşmesi, Holosko’nun eski günlerine dönmesiyle gerçekleşti. Dikkat edin, bunların hepsi yabancı... Daha Oğuzhan’ı, Olcay’ı, Toraman’ı, Necip’i, Veli’yi saymadık.
Belki de Aybaba için en büyük şanslardan biri de, “çok bilen” bir yönetici kadrosuyla çalışmaması... Bazen hocanın sözünü dinlediler, bazen hocaya hallerini anlatıp işi bitirdiler. Başarıya uzanan bu yol, dikenliydi. Ama gönülleri kocamandı. Bu saatten sonra kendilerini bozmadan giderlerse, şampiyon Beşiktaş olur.
3-1 galip gelen bir karşılaşmada, kaleci McGregor maçın adamı olursa, Beşiktaş’ın vay haline... Daha 28. dakikada bir defans oyuncusu, hele hele milli takımda oynayan bir Ersan Gülüm oyundan çıkarılması gerekiyorsa, iki kere vah!
Kayserispor karşısında galip gelen Beşiktaş’ta yazılacak tek başarı, Samet hocanın erken müdahalesi ve iki golün arka arkaya gelmesi... Alkışı hak edenlerden biri de Holosko... Her geçen gün Manisa’daki günlerine dönerken, işbitirici tavrı, Kartal için ayrı bir şans olarak görüldü.
Kayserispor için söyleyecek bir şey yok. Özellikle ilk yarıda, yapabildiklerini en iyi şekilde gerçekleştirmeye çalıştılar. Kılpayı yakalandıkları ofsaytlar, Beşiktaş adına şans, kendileri için şanssızlıktı. Tabii bunları yakalayan yardımcı hakem Mehmet Metin de ayrı bir tebrik...
Vefaya, vedaya, cefaya, ezaya rağmen Beşiktaş’ın liderin ensesinde yer alması, büyük bir başarı örneği olarak görünürken, Kartal’ın acilen haşarılıklara da çare bulması gerek... Aksi takdirde bu lig bitmek bilmeyecek!
Bir maç ancak bu kadar git gellere sahne olabilirdi. Maça hızlı başlandı, Kartal bir adım attı ve Holosko’nun nefis golü heyecan kattı. İşte tam da böyle demek istiyorduk. Heyecan bekliyorduk. Ancak İstanbul’un soğuk havasında özellikle Beşiktaş oyunu rölantiye aldı. Rakibi iyi analiz eden Kartal, presle oyun alanını daraltırken, tribündekilerin de içini daralttı. Hele Olcay, zoru başararak dışarıya attığı toplar, siyah-beyazlıların dünyasını kararttı.
Buna rağmen Beşiktaş, ikinci golü bularak rahat bir nefes aldı. Hay almaz olaydı! Kartal için sonun başlangıcı da böyle başladı. Son 10 dakikaya kadar Eskişehirspor’un topla oynamasına izin veren ancak pozisyon vermeyen Beşiktaş, Es Es’in bulduğu gollerin yüzde 28’inin, yani 3’te birinin son 15 dakikada geldiğini unuttu.
Böyle bir rakip karşısında skoru koruyamamanın faturası da ağır oldu. İnönü Stadı, mayıstan önce dün, Beşiktaş taraftarının başına yıkıldı.