Su kıtlığının tek bir nedeni olmadığı gibi tek bir çözümü de yok. Problemi ve çözümünü bir bütün olarak tüm yönleriyle ele almak zorundayız
Amerika’da “Blame it on weather” diye bir deyim var. Yani kimse hatasını kabul etmez; suçu havaya ya da iklime atar. Şimdi bağırarak gelen kuraklık sonucu yazın su sıkıntısı ortaya çıkarsa suçlu yine hava mı olacak?
Genellikle su kıtlığına neden olan belli başlı beş faktör vardır:
1. Kuru iklim.
2. Kuraklık (Kuru dönemlerin sıklığı ve uzunluğu).
3. Çölleşme (Erozyon, ormansızlaşma, aşırı otlama).
4. Su stresi (Yüksek nüfus ve yoğun sanayi nedeniyle aşırı talep).
5. Çevre tahribatı (Su havzalarının amaç dışı kullanımı, su kaynaklarının kirletilmesi ve küresel iklim değişimi).
Görüldüğü gibi su kıtlığının nedenleri arasında küresel iklim değişikliği zurnanın en son deliği gibi altta yer alıyor.
Genellikle bu faktörlerin birkaçı birden su kıtlığına neden olur. Şu anda bunların beşi de ülkemizin farklı yerlerinde farklı farklı ölçülerde etkili oluyor. Su kıtlığının tek bir nedeni olmadığı gibi tek bir çözümü de yok. Problemi ve çözümü de bir bütün olarak yapısal ve yapısal olmayan tüm yönleriyle ele almak zorundayız. Yani kuraklık problemi sadece baraj yapmak, boru döşemek gibi önlemlerle çözülemez.
Kuraklık afet sayılmıyor
Su kıtlığına aşağıdaki gibi bir demet temel neden daha sayabilirim:
* Yerel yönetimlerin su bütçesi hazırlayıp uygulamaması.
* Kuraklığın resmen afet sayılmaması.
* Kuraklığı tek elden ve doğru bir şekilde izlemememiz.
* Kuraklıkla, kuraklık mücadele planları ile mücadele etmememiz, eski usul kriz yönetimi odaklı olmamız.
* Kurak bölgelerde bile aşırı su tüketen yanlış tarım ürünlerine teşvik verilmesi, aşırı ve yanlış sulama.
* Su kullanımında doğru teknoloji kullanmamamız ve uygulamalarda bulunmamamız.
* Çarpık şehirleşme ve İstanbul gibi belli yerlerde yoğunlaştırdığımız aşırı nüfus ve sanayi ile yarattığımız, yerel imkanlarla karşılanamayan su talebi.
* Şehir su şebekelerinden yüzde 50’lere varan su kaybı ve sızıntıları.
* Su sıkıntısının tek çözümünün baraj yapmak ve boru döşemek olduğu gibi eski usul inşaatçı yaklaşım.
* Su havzalarının yerleşime açma gibi amaç dışı kullanılması ve kirletilmesi.
* Lüks sitelerde yapay göl, gölet, boğaz ve çim alanlar inşa edilerek suların israf edilmesi.
* Yarı kurak bir ülke olan Türkiye’de küresel iklim değişiminin etkilerinin görülmeye başlanması.
Havanın hafızası yok
Kent efsaneleriyle ve doğru bildiğimiz yanlış bilgilerle de başımız dertte. Hiç unutmam, 2001 yılında bir bakanlıktaki toplantıda yetkililer “Merak etmeyin, 6 yıl sonra 7 yıllık sulak periyoda gireceğiz” deyip önerilerimizi kulak ardı ediyordu. Benzer bir şekilde TBMM’deki bir komisyon toplantısında grafiklerle yanlış olduğunu gösterip ısrarla üzerinde durmama rağmen küresel iklim değişikliği raporuna yine “8 ve 16 yılda tekrarlanan kuraklık periyotları” yazdılar. Sonuç olarak, insanlar her zaman doğada böyle düzenler arayıp durmuştur. Bu nedenle, sürekli olarak Türkiye’de sık sık 7 ya da 8 yılda bir hafif kuraklık, 12 yılda bir kuvvetli kuraklık veya 18 yılda bir şiddetli kuraklık olur gibi demeçler verilir. Ama bu, tümüyle bir “istatistiksel yalan”dır! Gerçekte havada bu tür bir periyodiklik yoktur. Havanın “Hadi
8 yıl oldu, şimdi hafif bir kuraklık yapma zamanıdır” diyen bir hafızası filan yok.
Özetle, “normal hava şartları” diye bir şey yok. Suyun azı da (kuraklık) çoğu da (sel) ölümcüldür. Meteorolojik kuraklık, normal ve bilinen atmosferik sistemler tarafından geçmişte hep oluşturulmuştur ve gelecekte de küresel iklim değişiminden dolayı daha sık ve şiddetli bir şekilde oluşturulmaya devam edilecektir. Kuraklığın etkileri en fazla, suyun yanlış kullanıldığı yerlerde ve suya talebin en yüksek olduğu zamanlarda hissedilir ama
o zaman orada herhangi bir önlem almak için artık çok geçtir... Bilmem anlatabildim mi?