Bir adım daha atıp genel kabul görecek, kucaklayıcı bir kişiyi cumhurbaşkanı adayı gösterseydi, şimdi bulunduğumuz yerden bir ışık yılı ileride olacaktık.O adımı atmadı. Abdullah Gül'ü aday göstererek attığı birinci adımdan da geri döndü. Geri döndü, çünkü cumhuriyetin en güçlü üç makamının (Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı) üçünün de dini ideolojiye dayalı bir partinin kontrolüne geçmesinden endişe edenler için Erdoğan ile Gül arasında bir fark yoktur. Aynı sikkenin iki ayrı yüzüdürler.Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığından vazgeçmedeki amacı, AKP dışında kalanlara taviz vererek onları sakinleştirmek ve gönlünü almak değildi. Erdoğan kendinden beklenmeyen bir adım attı ve cumhurbaşkanlığına adaylığını koymadı. Onun oyun planı bellidir. Devletin bütün kilit noktalarına kendi gibi siyasi İslamcıları yerleştirmek. Bunu, iktidara geldiği günden bu yana yetkisi dahilindeki bütün makamlara ehil olanları değil, siyasi İslamcıları seçmesinden biliyoruz.AKP döneminde ehliyetin sadakatten üstün tutulduğu bir tek tayin yoktur. Bu, geri kalmanın en sağlam formülüdür. Erdoğan'ın adamları hem ehil hem de sofu olsalardı belki karşı çıkmak kolay olmazdı. Ama maalesef öyle değil. Köşk'e Türkiye'deki siyasi İslam hareketinin en sadık neferlerinden birini yollamak, kilit noktaları sofularla doldurma operasyonunun son halkasından başka bir şey değildir.AKP, seçimlerde oyların 34,3'ünü aldı. Seçmenlerin 65,7'si başka partilere oy verdi. Elbette bu, AKP'ye hükümet etme hakkı veriyor. Ama, Türkiye'de AKP'lilerden başka insan yokmuş gibi hükümet etme yetkisi vermiyor. Türkiye'nin iyiliğini en az günde beş defa namaz kılanlar kadar isteyenler, Erdoğan-Gül-Arınç üçlüsüne güvenemez. Çünkü üçü de sabıkalıdır. Çok uzak olmayan geçmişlerinde yaptıkları, söyledikleri, arzuladıkları biliniyor. "Değiştik" sözüne kanılıp her şey onlara teslim edilemez. Erdoğan'ın eline, değiştiğini kanıtlaması için çok fırsat geçti. Türkiye'de bu işi en iyi yapabilecek kişi olan Kemal Derviş'i başmüzakereci yapabilirdi. Merkez Bankası Başkanı'nı yerinde tutabilirdi. İnatla, kriz riskini göze alarak, her iki pozisyonu da sofulara verdi. Ehiller değil sofular Eline geçen en büyük fırsat cumhurbaşkanlığı idi. Onu da heba etti. Birleştirici, uzlaşıcı, kucaklayıcı olabilirdi, ama o büyüklüğü ve olgunluğu gösteremedi. Devlet adamı olabilecekken politikacı kaldı. Dev olabilirdi, cüce kalmayı yeğledi.Şimdi bulduğumuz yerden bir ışık yılı ileride olabilirdik, eğer Atatürk'ün evine herkesin kabul edebileceği bir aday göstermek için uzlaşma yolları arasaydı.İnat etti. Aramadı. Sonuç?Kargaşa, kızgınlık, ekonomik kriz, insanlar arasında gereksiz nefret ve... Türk demokrasisinin değişmez fon müziği... General sesleri.Türk olmak çok zor bir iş. mmunir@milliyet.com.tr Büyük fırsatı heba etti