Türkiye Suriye’ye müdahale edemez çünkü diğer nedenler bir yana, ekonomi böyle bir macerayı kaldıramaz.
Savaş Türkiye’ye ekonomik krizlerin anasını yaşatır.
Ekonomi, kısmen hükümetin aldığı önlemler nedeniyle, zaten yavaşlama sürecine girdi. Geçtiğimiz yıllarda Çin benzeri, yüzde dokuzlarla büyüyen gayri safi milli hasıla bu yılın ilk yarısında yüzde üçe indi. Son iki çeyreğin her birinde büyüme hızının yüzde bir olması bekleniyor.
Yüzde dokuzlar civarında büyüyen ve hemen herkesin kazandığı bir ekonomiden yüzde üçler civarında, muazzam bir şekilde daraltmaya giden bir ekonomiyi yönetmeye çalışıyor hükümet.
İşletmeler, inşaat dahil, sıkışıyor. Karşılıksız çek miktarı artışta. Bankaların geri dönmeme olasılığı yüksek alacakları yükseliyor.
Ekonominin klasik zayıf noktası yetersiz döviz yaratmasıdır. Her yıl 200 milyar dolar civarında dış finansmana ihtiyacı var. Türkiye’nin en müreffeh olduğu zamanlar en çok borçlanabildiği zamanlardır. Ülke savaşa girerse dış finansman akımı kurur. Bonodan ve borsadan yabancı kaçışı başlar. Lira çöker.
Durumun olağan olmaktan çıktığının en açık örneklerinden biri son yapılan zamlardır.
Ek kaynaklara ihtiyaç var
Zamlar, en çok, artan askeri masrafları finanse etmek için yapıldı. Özelleştirmeye hız verme, yani kamu iktisadi kurumlarındaki devlet hisselerini bir an önce satmak, aynı amaca yöneliktir.
Aynı anda, azan PKK ile savaşmak ve 900 kilometrelik Suriye hududuna asker yığmak ucuz değil. Savunma Bakanlığı’nın askeri malzeme satın alan bölümü fazla mesai yapıyor. Ek kaynaklara ihtiyaç var.
Amerika’nın Irak ve Afganistan’a müdahalesinin gösterdiği iki şey var: Dünyanın en güçlü devletinin bile müdahalelerin masrafı altında ezildiği. Ve istediği hedeflere varamadığı. Irak, ABD ve İsrail’in baş düşman addettiği İran’ın etki alanına girdi. Afganistan ise, eninde sonunda, ortadan kaldırılmak istenen Taliban’a teslim edilecek.
ABD’nin (ve Batı Avrupa’nın) Suriye’ye müdahale etmeye şiddetli bir biçimde karşı olmasının nedeni budur. Halletmeye çalıştığından büyük bir sorun yaratmamak, kan akıtmamak.
Birkaç saatte gidersin ama...
Suriye’nin kolayca alaşağı edileceğini sananlar hayal aleminde yaşıyor.
Suriye ile savaşmak bu ülkenin müttefiki olan İran ve Şii Irak ile savaşmayı da göze almaktır. Şehirlerimizi Hizbullah gibi Şii terör örgütlerinin hedefi haline getirmektir. Suriye Kürtleri ile de vuruşmaya başlamak demektir. Esad’ın kimyevi silahlarını kullanıp şehirlerde on binlerce insanımızı öldürebileceğini kabul etmektir.
Türkiye’yi potansiyel bir Suriye haline getirme riskini göze almaktır.
Televizyon stüdyolarında horozlanmayı marifet sanan bazı AKP’li milletvekilleri ve bakanlar Türkiye’nin birkaç saatte Şam’a varacağını söyleyip halka savaşın kumda bir piknik olacağı izlenimi vermeye çalışıyor.
Bu strateji dehalarına şunu sormak lazım: Birkaç saatte gidersin de kaç saatte geri dönersin? Ve, geri döndüğünde, nasıl bir Türkiye bulursun?