1950'den bu yana ekonominin büyüme sürecinde olduğu dönemlerde yapılan seçimleri hep iktidardaki partiler kazandı. AKP'nin iktidara geldiğinden bu yana ekonomi sürekli büyüyor.2001 krizinde 154 milyar dolara düşen GSMH geçen sene 403 milyar dolar oldu. Birçok insan bu büyümeyi cebinde hissetmemiş olabilir. İşsiz sayısı azalmamış olabilir. Köylerden kentlere akın sürüyor olabilir. Ama ekonomi büyüyor ve memlekette istikrar var.Ve seçmen, aklını peynir ekmekle yememiş olduğu için, AKP'nin poposuna tekmeyi vurup CHP ile MHP'ye "Özlemiştik, lütfen siz buyurun da gene biraz kavga ve kriz görelim" demeyecekti. Tespih/tesettür endişeleri bazılarının geceleri uykularından ter içinde uyanmalarına neden olsa da çoğunluğa göre AKP'yi elemek için yeterli neden değildi. Seçim sonuçlarını hiç merak etmedim çünkü, müneccim değilim ama, sonucu ta başından tahmin edebiliyordum. Esas merak konusu, AKP'nin yeniden iktidara gelmesi değil, geldikten sonra ne yapacağıdır. Her ne kadar ekonomideki büyüme çarpıcı ise de diğer Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye hâlâ yerinde sayıyor. Kişi başına gelir Avrupa ortalamasının %30'u kadardır. 1990'larda da bu kadardı.Süratle arayı kapatmak için yorulmadan reformları sürdürmek, verimliliğin önündeki engelleri kaldırmak, işgücü elastikiyetini sağlamak, işçi maaşlarından devletin kopardığı payı radikal bir biçimde azaltmak, köhnemiş kurumları yenilemek gerekir. Hazine ve belediyenin kaynaklarını israf eden kurulu düzenin çanına ot tıkanmalıdır. Çıpasından kurtulmuş bir gemi gibi salınan Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin muhalefetine rağmen, eski canlılığına kavuşturulmalıdır. Bu sefer AKP'nin Meclis'e soktuğu kadro, düzey olarak bir öncekinin üstündedir. Yeni AKP'liler arasında Mehmet Şimşek gibi ekonomik konularda usta insanlar var. Morgan Stanley ekonomistlerinden Serhan Çevik, Türkiye'nin kalkınma potansiyelinin yılda %7.5 olduğunu söylüyor. Eğer AKP bu hedefi tutturabilirse kişi başına düşen gelir 2020'ye kadar Avrupa ortalamasının %30'undan %60'ına çıkabilir. İşsizlik yarı yarıya azalabilir. Esas konu, ne yapacak? "Ama" diye uyarıyor Çevik, "Büyük bir potansiyele sahip olmak hızlı, refah artırıcı büyümenin garantisi değildir. Tersine, ekonomide normalleşme sürecinin sonuna yaklaşıldıkça büyüme oranını mümkün olan en yüksek düzeyde tutmak gittikçe daha zor olacak."Yani, AKP'nin bu güne kadar ekonomide kaydettiği en büyük başarı olan makroekonomik denge üretimi ve kişi başına geliri artırmak için tek başına yeterli değil.AKP fırsatı değerlendirecek mi yoksa önüne çıkan ilk uçurumdan kendini aşağı mı atacak? Bu sorunun cevabını uzun uzun beklemeye gerek yok. Test gene cumhurbaşkanı seçimidir. Umalım ki AKP seçimi geçen defa olduğu gibi yönetmesin ve Türkiye ekonomik büyümeyi "daha sonra görüşürüz" tatlım diye iki yanağından öpüp uğurlamak zorunda kalmasın. mmunir@milliyet.com.tr Refah artırıcı büyüme