Bir damdan düşenin Ménière önerileri

7 Eylül 2012

Baş dönmesi ve denge kaybına neden olan Ménière hastalığına tutulalı on yılı geçti.
Salı günkü yazımda hastalığın bende nasıl başladığını yazmıştım. Bu gün de, belki aynı dertten mustarip olanların işine yarar diye, nasıl başa çıktığımı anlatmak istiyorum.
Ménière hastalığı, bilimsel olmayan bir anlatımla,(*) iç kulakta bulunan ve dengeyi sağlayan sıvı ve partiküllerin bilinmeyen nedenlerle yerinden oynamasıdır. Nedeni belli değil, çaresi yok.
Ancak, kişi dikkat ederse, neyin veya nelerin kendi baş dönmesini tetiklediğini bulabilir. Ve, eğer bunlardan kaçınırsa, krizlerin tekerrürünü geciktirebilir veya önleyebilir.
Bendeki tetikleme mekanizması, çocukluğumdan beri, uyumaya çalışırken sık sık, ani ve sert hareketlerle sağa sola dönmektir. Mekaniktir, yani. Bu hareketler iç kulağımdaki sıvının yerinden oynamasına neden oluyor. Bu hareketleri kontrol altında tutarak baş dönmesini önlüyorum.
Sanırım, herkes, baş dönmesinin başladığı andan 24 saat geri gider ve yaptıklarını gözünün önünden geçirirse ve bunu yapmayı alışkanlık haline getirirse kendi tetiğini bulabilir.
Benim Ménière’im sağ kulaktadır. Mümkün olduğu kadar başım o yöne dönük yatmamaya çalışıyorum. O

Yazının Devamı

Cumhurbaşkanlığı’nın açıklaması

6 Eylül 2012

Salı günü yayınlanan GÜL, BEN VE MÉNİÈRE adlı yazım üzerine dün Cumhurbaşkanı’nın doktorlarından Uzm. Dr. Sedat Caner’den aldığım notu olduğu gibi yayınlıyorum.
“Sayın Cumhurbaşkanımızın rahatsızlığı yazınızda ileri sürdüğünüz gibi kesinlikle Meniere hastalığı değildir.
“Cumhurbaşkanımızın hastalığının tanısı izole Endolenfatik Hidrops’a bağlı ani işitme azalmasıdır. Bu tanı Türkiye’nin farklı üniversite ve hastanelerinden 20’den fazla alanında uzman otolog akademisyenin katıldığı konseyde ortak görüş olarak teyit edilmiştir.
“Bunun yanısıra dünyanın çeşitli ülkelerinden alanında isim yapmış sayılı otologlardan da Cumhurbaşkanımızın hastalığıyla ilgili görüş alınmış ve bu tanı onlar tarafından da doğrulanmıştır.
“Sayın Cumhurbaşkanımızda baş dönmesi, kulak çınlaması, mide bulantısı, kulakta basınç hissi ve dalgalanma gösteren işitme kaybı gibi Meniere hastalığında görülebilecek semptomlarin hiçbiri sürecin başında ve takibinde olmamıştır.
“Mevcut tanıya yönelik modern tıpta kullanılan güncel tedavi Sayın Cumhurbaşkanımıza uygulanmakta olup, bunun neticesinde Cumhurbaşkanımızın işitmesi büyük ölçüde normale dönmüştür.

Uzm. Dr. Sedat Caner

Yazının Devamı

Gül, ben ve Ménière

5 Eylül 2012

Erken bir uçakla yolculuğa çıkacaktım. Saatin ziliyle uyandım. Başımı yastıktan kaldırıp gözlerimi açmamla kapatıp yastığın üzerine yıkılmam bir oldu. Oda topaç gibi dönüyordu. Ne oluyordu?
Biraz dinlenirsem geçer diye umdum ama gözlerim kapalıyken de başım dönmeye devam etti. Tekrar gözlerimi açıp kalkmayı denedim. Olmadı.
Evde yalnızdım. Sürüne sürüne kalkıp giyindim. Otura otura ve duvarlara tutuna tutuna aşağı indim, şoföre beni hastaneye götürmesini söyledim. Amerikan Hastanesi’nin acil servisine gittik. Beyin kanaması şüphesiyle birçok test yapıldı ama (uzatmayayım) bir süre sonra Ménière hastalığı olduğum ortaya çıktı. Hastalık, onu 1861’de keşfeden Prosper Ménière (1799- 1862) adlı Fransız doktorun adını taşıyor. Ménière, hastalığı keşfetti ama çaresini bulamadı. O gün bu gündür gizini koruyor ve çaresiz olmaya devam ediyor.
İnsanın dengesini sağlayan iç kulakta bulunan bir sıvı ve partiküllerdir. Ménière hastalığına yol açan, bunların, bilinmeyen nedenlerle, yer değiştirmesidir. Hastalığın etkisi her insanda değişiktir. Başlangıcında, kişiyi, ileriki yıllarda ne şiddette etkileyeceği belli değildir.

Bazı krizler kısadır ama bitmeyebilir
Birçok

Yazının Devamı

Susma arkadaşı

1 Eylül 2012

Köşe yazarı olmanın en güzel taraflarından biri (benim için, hiç olmazsa) tanımadığınız kişilerden aldığınız maillerdir. Kim olduğunu, nerede oturduğunu, ne iş yaptığını, kaç yaşında olduğunu, neye benzediğini, hatta cinsiyetini veya adını bile bilmediğiniz kişiler size yazar. Bazen birkaç cümle, bazen uzun. Bazen bir sürprizle* birlikte.
Mesajlar bazen gününüze bir ışık topu gibi düşerler, bazen bir havan topu gibi. Bazen birkaç mektupluk, bazen yıllar süren yeni bir gökyüzü arkadaşınız olur.
En iyi arkadaşlarımdan biri beş yıldan beri mailleştiğim profesör bir kadındır. Onu sadece bir defa, birkaç saatliğine gördüm. En sık mailleştiğim kişidir. Eminim arkadaşlığımız hayat boyu sürecek.

Konuşmadan saatler geçirmek
Geçenlerde aldığım bir mektupta bir kadın, “Sizin ruhunuz duymasa da siz benim susma arkadaşımsınız” diye yazdı.
Daha önce duymadığım ‘susma arkadaşı” tanımlaması ilgimi çekti. Ne demek istediğini sordum.

Yazının Devamı

İran’a saldırmak ama neden?

31 Ağustos 2012

Nükleer programı yüzünden İran’ın bir ABD-İsrail saldırısına uğramasının kaçınılmaz olduğuna dair haberler artmaya başladı. Bunlara ne kadar inanmak gerek? İran bir süreden beri birçok yere serpiştirilmiş yeraltı tesislerinde uranyum rafine ediyor. Amacını uranyumu enerji üretiminde ve tıpta kullanmak olarak açıklıyor. Batı’da, İran’ın doğruyu söylemediğine, gerçek amacının nükleer silah üretmek olduğuna dair yaygın bir inanç var. Bu inanç şu noktalara dayanıyor: İran, nükleer bir santralın yıllarca gereksinimini karşılayacak kadar uranyum stoklamasına rağmen üretime devam ediyor. Silah yapmayacak olsa gerek duymayacağı tesisler kurdu. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) denetimine razı değil.

ABD ve İsrail İran’ın nükleer silah sahibi olmasını kesinlikle önleyeceklerini açıklayıp duruyor. İsrail bir an önce saldırmak istiyor çünkü İran’ın nükleer silah yapma yolundaki ilerleyişinin, bir süre sonra, bombalansa bile, durdurulamayacağına inanıyor.

Washington’a göre daha vakit var, diplomasiden ümit kesme zamanı gelmedi. Bu iki başkent tarafından yerleştirilmek istenen kanı, nükleer silaha sahip bir İran’ın Batı ve müttefikleri için hayati bir tehdit

Yazının Devamı

ABD ve İsrail İran’a saldırırsa ne yapacağız?

30 Ağustos 2012

Bu sorunun cevabını Dışişleri Bakanlığı’ndan öğrenmeye çalıştım ama pek başarılı olmadım. Bir Dışişleri sözcüsü “Bölgemizde, hiçbir ülkenin hiçbir ülkeye saldırmasını istemiyoruz” dedi. Ama saldırı olması halinde Türkiye’nin nerede duracağını söyleyemedi. Dışişlerinin internet sitesinde İran ile ilgili hiçbir politika açıklaması yok. Ortadoğu ve Kuzey Afrika sayfasında olmayan tek ülke İran. Ama bu sayfalardaki gezim tamamen boşuna olmadı. Açılış sayfasında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun dış politikasını özetleyen bir düstura rastladım: “Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır, o satıh bütün dünyadır.”
Uygarlıklar yıkıldıktan sonra geride bıraktıkları devrik sütunların kaidelerinde görülen kibirli yazıları hatırlattı bu sözler bana.
Her şeye burnunu sokmayı dış politika haline getiren Davutoğlu, Türkiye’nin Ortadoğu’da uzun yıllar faydasını gördüğü geleneksel politikayı terk etti. Araplar arası ve Arap-İsrail çatışmalarından uzak durmak olarak özetlenebilecek bu politika kötü olduğu için terk edilmedi. Davutoğlu’nun egosu için yeterli bir tatmin platformu oluşturmadığı için terkedildi.
Buna paralel olarak İran’la ilişkileri iyileştirme politikasından da

Yazının Devamı

İran'ı anlamaya çalışmak

29 Ağustos 2012


Muhammed Musaddık (1882-1967) Ortadoğu’da ender rastlanan bir politikacıydı. Olağanüstü dürüsttü. Maaş almaz, gönderilen hediyeleri geri yollardı. Maliye Bakanı olduğunda annesinin geçmiş yıllara ait vergi borçlarını teker teker tahsil etti. Musaddık, 1953’te Amerikalı ve İngilizlerin kurduğu bir komplo ile başbakanlıktan devrildi. Demokrasi yolunda iken, İran Batı kuklası bir monarşiye dönüştü. İran’ın Batı’ya, özellikle ABD ve İngiltere’ye duyduğu dipsiz nefret ve güvensizliğin nedenini anlamak için o yıllara dönmek gerek.
Yirminci yüzyılın başında İran’da ciddi miktarda petrol olduğu anlaşılınca, çağın en güçlü devleti olan İngiltere Tahran’a petrol anlaşmaları empoze etti. 1919’da, neredeyse bedavaya, İran petrolleri daha sonra BP’ye dönüşecek olan bir İngiliz şirketine verildi. İşi sağlama bağlamak için, İngilizler, İran’da kukla hükümetler kurdu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngiltere zayıflama sürecine girince ABD de devreye girdi. Birlikte İran’ı yarı sömürge haline getirdiler. 1925’te, batı yanlısı Rıza Pehlevi iktidara getirildi.

Musaddık’ın izleri...
Musaddık, bu dönemde, Meclis’e girdi. Musaddık aristokrat Kajar ailesinin bir ferdi idi. Batı’da

Yazının Devamı

Bob Dylan: Zincirle gökyüzüne bağlı olmayan kuş

25 Ağustos 2012

Eğer kapı insan olsaydı Bob Dylan’ın sesiyle gıcırdardı. Ama, gıcırtı mıcırtı, Dylan eşsizdir. Pop şarkıcılarının en uzun nefeslisi, şarkı yazarlarının en üretkeni odur. Kimse onun kadar çok unutulmaz şarkı yazmadı. Beatles’lar bile. Yetmiş bir yaşında ama devamlı turnede. “Sonu Olmayan Turlar” diye bilinen bu turneler herhalde öldüğünde sona erecek; çünkü, kendi sözleri ile, “... gerçekten mutlu olduğum tek yer sahnedir.”
Benim için klasik müzikte Mozart ne ise hafif müzikte de Bob Dylan odur. Yeri doldurulamaz, tek, eşsiz.
Dylan “Hiç kimse özgür değildir, kuşlar bile zincirle gökyüzüne bağlıdır” diyor ama, kendi, kendi koyduğu bu kuralın istisnasıdır. Çünkü onu eşsiz yapan, diğer bütün şarkıcılardan ayıran özgür ve özgün olmasıdır.
O, içinde sadece kendinin bulunduğu bir sınıftadır. All Along the Watchtower, Jokerman, Blind Willi Mctell, Lily Rosemary and the Jack of Hearts, Ring Them Bells, Mississippi, Dignity, Artur McBride, Workingman’s Blues, Red River Shore ve büyüleyici Mr Tambourine Man... Bu şarkıları kaç defa dinledim bilmiyorum.
Dylan, 1960’larda, ABD, Vietnam savaşı ve zencilerin özgürlük mücadelesi ile çalkalanırken, New York’a gitti. Çocukluğundan

Yazının Devamı