Nanny, Yönetmen Nikyatu Jusu’nun ilk uzun metrajlı filmi… Dünya prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan ve Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan film, ilk korku-gerilim türü olarak da tarihe geçiyor. Filmlerinde daha çok Afrika kökenli kadın karakterlere yer veren ve bu kadınların Amerika’daki yaşamlarında yaşadıkları sorunlara odaklanan yönetmen, Nanny’de de aynı çizgisini koruyor. Filmin senaristliğini de üstlenen Jusu, filmin ilk sahnelerinden itibaren gizem duygusunu koruyor ve anlatı yapısını destekleyen önemli unsurlardan merak duygusunu finale kadar diri tutmayı başarıyor. Bu anlamda korkutucu bir film izlemek yerine, film boyunca ne olacağını merak ettiğimiz bir olay örgüsüyle karşı karşıya kalıyoruz. Oyuncu kadrosuna baktığımızda ise Senegalli oyuncu Anna Diop, Michelle Monaghan, Rose Decker, Sinqua Walls ve Morgan Spector’ın karakterlere tam anlamıyla ruh veren kusursuz oyunculuklarını görüyoruz.
Filmin öyküsü Senegalli göçmen Aisha’nın (Anna Diop), New York’ta yaşayan
Bir insanın hayatındaki tek amaç ne olursa olsun ilgi merkezi olmaksa? Üstelik diğer insanların dikkatini çekmek için elinizde olan sadece bedeniniz ve sağlığınızsa? İşte Syk Pike – Sick of Myself (İlgi Manyağı) tam da böyle bir öyküyü ele alıyor. İlgi merkezi olmanın karşı konulamaz hazzı tarafından ele geçirilen iki karakter var; Signe (Kristine Kujath Thorp) ve Thomas (Eirik Sæther).
Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde uluslararası prömiyerini yapan ‘İlgi Manyağı’ iki problemli ana karakteriyle ön plana çıkıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Norveçli Yönetmen Kristoffer Borgli var. Aynı zamanda filmin senaristi de kendisi. Başrol oyuncularına baktığımızda kusursuz bir performans görüyoruz. Özellikle psikolojik anlamda mevcut ruh halinin yansıtılması, oyuncuların başarısını bir kez daha ortaya koyuyor. Karakterlerin kişilik duygusunun oluşturulması ve tikel özelliklerin yansıtılması bize güçlü ve üzerinde emek harcanmış karakter yaratımları olduğunu gösteriyor.
Yönetmen Borgli, bu filmde aslında hepimizin
Evet… ‘Kök hastaysa dallar tedavi edilemez’ Zeytin Ağacı dizisinin temasını bu cümle temsil ediyor. İnsanı içsel yolculuğa çıkaran ve kökenini sorgulatan bir yapım Zeytin Ağacı. Senaryosunu Nuran Evren Şit’in kendi hayatından esinlenerek yazdığı 2022 Netflix yapımı dizinin yönetmen koltuğunda Burcu Alptekin var. Oyuncu kadrosuna baktığımızda ise Tuba Büyüküstün (Ada), Murat Boz (Toprak), Seda Bakan (Leyla), Boncuk Yılmaz (Sevgi), Füsun Demirel (Muko), Serkan Altunorak (Selim), Fırat Tanış (Zaman)’ı görüyoruz ve tabii ki Fırat Tanış ve Füsun Demirel’in oyunculuklarına yine hayran kalıyoruz. Seda Bakan’dan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Leyla karakterinin hakkını sonuna kadar vermiş. Enerjisi, olaylara karşı duruşu ve davranışlarıyla karaktere en gerçekçi şekilde can vermiş.
Dizide olay örgüsünün temelinde Ada, Leyla ve Sevgi karakterleri var, karakterlerin kendi içsel yolculuklarını izliyoruz. Bu üç kadın, birbirlerinden tamamen farklı ancak ortak noktaları geçmişleri. Üç farklı yaşantı, üç farklı kadın. Geride bıraktıkları ve geride bıraktıklarıyla bir türlü barışamamaları asıl sorunları. Geçmişlerindeki kodların hayatlarını etkilemesi ve bu izleri bugüne getirmeleri. Çıkış
Evet; bir üs, 16 nükleer füze ve bir kadın... Tipik Amerikan aksiyon filmi olay örgüsünün baş öğeleri olduğunu düşünmeden edemiyoruz. Aynen öyle! 2022 Amerika-Avustralya yapımı olan, yönetmen koltuğunda Matthew Reilly’nin oturduğu Interceptor (Önleyici), aksiyon filminin bütün insanüstü unsurlarını taşıyor. Başrolleri Elsa Pataky ve Luke Bracey’nin paylaştığı Interceptor filminde bir kadın yüzbaşının tüm Amerika’yı tek bir üs üzerinden 16 nükleer füzeden nasıl kurtardığını nefesimizi tutup izliyoruz.
Filmin karakteriyle başlarsak eğer; iki ana karakter üzerinde konuşmamız mümkün. Bir kadın yüzbaşı ve Amerikan Rus ajanı bir asker. Yüzbaşı JJ Collins (Elsa Pataky), korkusuz, dövüş sanatlarında usta ve asla pes etmeyen bir kadın asker. Alexander Castle (Luke Bracey) ise Amerikan Rus ajanı ve Amerika Emanet Fonu milyarderinin oğlu. Para karşılığında Rusya ile anlaşıp Amerika’yı 16 nükleer füze ile haritadan silmeyi planlıyor. Kendine göre sebepleri var. Babasının yaşadıklarından dolayı
Kusursuz prodüksiyonu, güçlü oyuncu kadrosu ve kadın ajanlar üzerinde şekillenen olay örgüsüyle 2022 ABD yapımı Kod 355 (The 355), uzun zaman sonra izlediğim bana göre sezonun en iddialı aksiyon filmlerinden biri.
Aksiyon türünün bütün özelliklerini taşıyan ve izleyici beklentilerini karşılayan filmin yönetmen koltuğunda Simon Kinberg, senaryoda ise Theresa Rebeck bulunuyor. Filmin oyuncu kadrosunda da oldukça iyi isimler bulunuyor. Penelope Cruz,Jessica Chastain, Lupita Nyong’o, Fan Bingbing ve Diana Kruger, kusursuz oyunculuklarıyla aksiyon film türünün hakkını veriyorlar. Ancak prodüksiyon ve oyuncu kadrosuna rağmen hikayede zayıflıkların olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Senaryoda dramatik yapı oluşturulurken sanki acele edilmiş. Olay örgüsündeki eksiklikler izlerken sorgulatıyor.Klasik ajan filmlerindeki hikaye burada da karşımıza çıkıyor. Yapılanmayla arası bozulan ve bir zaman sonra kendi başına hareket etmeyi tercih eden asi ajanları bu filmde de görmek mümkün. Film adını 18. yy Amerika’sında bağımsızlık
Pandeminin etkisi devam etse de sinema salonlarına döndüğümüz bir dönemdeyiz. Bu dönem uzun sürer mi, yeniden tek film izleme yolumuz dijital platformlar olur mu bilemem ancak peş peşe gelen Hollywood filmlerinin sinema salonlarını hareketlendirdiğini söylemek yanlış olmaz. Dijital platformlardan vazgeçip sinema salonlarında toplu olarak film izleme duygusunu yeniden yaşamaya diğer ülkelere göre biraz daha hevessiz olsak da kontrollü olarak sinema salonlarının eski dokusuna ulaşacağından şüphem yok.
Jungle Cruise…
Bu yazımda Karayip Korsanları ve Kutsal Hazine Avcıları tadında bir filmden bahsedeceğim. Temmuz 2021’de dünyayla aynı zamanda Türkiye’de de gösterime giren film, Karayip Korsanları’nda olduğu gibi Disney’in aynı isimli oyun parkından esinleniyor ve film boyunca fantastik bir yolculuğa çıkartıyor. Adeta şu günlerde bambaşka bir dünyaya kaçış niteliğinde…
Glenn Ficarra, Micheal Green ve John Requa’nın senaryolaştırdığı, Jaume Collet-Serra yönetmenliğinde çekilen film, macerayı tarihsel gerçeklikle bir araya
Bu hafta sizlere Kazı (The Dig) filminden bahsetmek istiyorum. Yönetmenliğini Simon Stone’un yaptığı 2021 Netflix yapımı filmin senaryosu da Moira Buffini’ye ait. Gerçek bir hikayeden yola çıkılarak çekilen filmde, somut ve soyut anlamlar mevcut. Evet, arkeolojik bir kazı konu ediliyor ancak bu kazı aslında insanın iç dünyasına yapılan bir kazı niteliğinde. Biz film boyunca yapılan kazıyla birlikte bilgilerin tamamlanmasını ve birtakım konuların aydınlığa kavuşmasını izliyoruz. Tabii bir kazı süreci devam ederken de etrafında gelişen olaylar da mevcut. Filmin ana karakteri Basil Brown (Ralph Fiennes), kazıyı yaparken aynı zamanda bizleri içsel bir yolculuğa çıkartıyor.
Gerçek bir hikayeden ve John Preston’un aynı adlı romanından uyarlanan filmde, II. Dünya Savaşı öncesi dönemden bahsediliyor. II. Dünya Savaşı yaklaşırken zengin bir dul olan Edith Pretty (Carey Mulligan), yıllarca dokunulmayan kendilerine ait bir mezarlık alanında kazı yaptırmak istiyor. Bu iş için de bir arkeolog arayışına giriyor ve Basil Brown ile anlaşıyor. Tabii bu anlaşma öyle hemen olmuyor. Edith
Herkese Merhaba,
Bu haftaki yazımda sizlerle kötü karakter örneğini sorgulatan, geçmişine inmemizi sağlayan ve bazı şeylerin neden ve nasıl olduğunun cevabını veren bir filmden bahsetmek istiyorum. Aslında bu tarz hikayeye sahip filmleri daha önce de izledik ve aslında kötü olarak tanıdığımız film karakterlerinin özüne döndük ve hatta yer yer özdeşleştik. Evet, 2021 yapımı Cruella da bu tarz filmlerden biri. Yönetmen koltuğunda Craig Gillespie’nın oturduğu, 101 Dalmaçyalı filmlerinin unutulmaz kötü karakteri Cruella De Vil’in derinliklerine inen film, Disney’in 2014 yapımı Malefiz’i ve DC Comics’in 2019 yapımı Joker’i tadında. Filmleri izlerken karakterlerin masumiyetten zalimliğe giden yolculuklarında neler yaşadıklarına şahit oluyoruz. İyilikle kötülük arasında sınır karmaşık bir hale gelirken, neden bu kadar acımasız olduklarının da cevaplarını alıyoruz bu tarz konulu filmlerde… Aslında karakterlerin seri filmlerini izlerken körü körüne yargıladığımız, acımasızlığına şaşırdığımız kötü karakterlerin