Bir insanın hayatındaki tek amaç ne olursa olsun ilgi merkezi olmaksa? Üstelik diğer insanların dikkatini çekmek için elinizde olan sadece bedeniniz ve sağlığınızsa? İşte Syk Pike – Sick of Myself (İlgi Manyağı) tam da böyle bir öyküyü ele alıyor. İlgi merkezi olmanın karşı konulamaz hazzı tarafından ele geçirilen iki karakter var; Signe (Kristine Kujath Thorp) ve Thomas (Eirik Sæther).
Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde uluslararası prömiyerini yapan ‘İlgi Manyağı’ iki problemli ana karakteriyle ön plana çıkıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Norveçli Yönetmen Kristoffer Borgli var. Aynı zamanda filmin senaristi de kendisi. Başrol oyuncularına baktığımızda kusursuz bir performans görüyoruz. Özellikle psikolojik anlamda mevcut ruh halinin yansıtılması, oyuncuların başarısını bir kez daha ortaya koyuyor. Karakterlerin kişilik duygusunun oluşturulması ve tikel özelliklerin yansıtılması bize güçlü ve üzerinde emek harcanmış karakter yaratımları olduğunu gösteriyor.
Yönetmen Borgli, bu filmde aslında hepimizin içinde olan bir dürtüyü ortaya çıkarıyor ve bunun üzerine gidiyor. İlginin merkezi olmak aslında hepimizin zaman zaman istediği bir durum. Bu bazılarımızda sınır aşımı yaşatabiliyor, bazılarımız da ise bastırılıyor. Ancak bir şekilde bunu içten içe hissediyoruz. Bir ortama girdiğimizde, ilgi duyduğumuz kişilerin yanında ya da kendimize rakip olarak gördüğümüz kişilerin var olduğu mekanlarda… Bir şekilde bu duyguya kapılıyoruz. Bu filmde ise bu bahsettiklerimin ötesinde bir durum var. Hatta bu durum o kadar zorlayıcı hale geliyor ki; filmin son sahnelerini izlemek oldukça zorlayıcı oluyor. Dolayısıyla gerçekten farklı bir film izlemek istiyorsanız, İlgi Manyağı’nı kesinlikle kaçırmayın. Gerek dramatik yapısı gerekse karakterlerin yaratımı anlamında dolu dolu geçen bir anlatımı var.
Bir kafede çalışan Signe, sevgilisi Thomas’ın gölgesinde kalan bir kadın. Thomas ise sanat camiasında giderek yükselen genç bir sanatçı. Mobilya mağazalarından tabir-i caizse yürüttüğü eşyaları yeniden şekillendirerek sanat eserine çeviren Thomas, baskın kişiliğiyle ön plana çıkıyor. Filmin açılış sahnesi bir restoranda geçiyor. Signe’ın doğum günü kutlamasının Thomas’ın şovuna dönüştüğünü görüyoruz ancak bu açılış sahnesindeki sorunsalı filmin devamını izlediğimizde tam anlamıyla oturtuyoruz. Thomas, pahalı bir şarapla restorandan kaçıyor, garson Thomas’ı kovalarken Signe’nın yanından geçiyor. Biz burada Thomas’ın bu anlamsız hareketine ve sorumsuzluğuna şaşırıp kalıyoruz ancak aslında anlıyoruz ki bu ilişkilerinin normal hali. Aralarındaki temel problem; Thomas’ın sürekli rol çalması ve Signe’ın Thomas’ın gölgesinde kalması. Temeldeki soruna baktığımızda ilginin merkezi olma durumunu da düşünürsek; ikili arasında çetin bir psikolojik mücadeleye şahit oluyoruz.
Filmin ilk sahnelerinde Signe karakteri daha ağır başlı, olaylara karşı daha soğukkanlı bir özellikte karşımıza çıkıyor. Hatta çalıştığı kafede bir olay yaşanıyor. O esnada şok geçirmesine rağmen kanlar içinde yerde yatan kadına yardım etmesi Signe’ı gözümüzde yüceltiyor. Thomas’ın gölgesinde kalan Signe, bu sahneyle izleyicinin gözünde yüceliyor. Burada kişilik yaratımında izleyiciyle çekicilik bağı kuruluyor. Signe’ın mevcut çatışmayla baş etmesi ve o şok halinde kadına müdahale etmesi izleyicinin gözünde Signe’ı çekici hale getiriyor. Bir yandan Thomas’ın yanında silik kalmayı dert etse de güçlü bir karakter olduğunu fark ediyoruz. Bu sahneyle beraber Signe, ilgi odağı haline geliyor ve bunun tadını bir kez alıyor artık…
Bir diğer sahne de Thomas’ın arkadaşlarıyla katıldıkları kalabalık bir akşam yemeği sahnesi. Masadakilerle sohbet bile edemeyen Signe, ortamı kendine çevirmeyi başarıyor. Çünkü bir kere ilgi odağı olmanın tadına vardı. Garson masaya geliyor ve bir yiyeceğe karşı masadakilerin alerjisinin olup olmadığını soruyor. Bu soru üzerine ilk önce masada bir sessizlik oluyor ve Signe, fıstığa alerjisinin olduğunu söyleyerek bu sessizliği bozuyor ve bir anda tüm ilgiyi kendine çevirmeyi başarıyor. Thomas’ın gölgesinde kalmaktan asla hoşnut olmayan Signe, ilgi çekmek uğruna ilk yalanını da söylemiş oluyor. İlk önce bu yalandan ders çıkaracağını düşünüyoruz ancak Signe, Thomas’tan rol çaldığı için mutlu oluyor ve bu durum ona keyif vermeye başlıyor. Signe, bu sahneden sonra sınır tanımaz bir kişiliğe doğru sürükleniyor. Karakterin sınır aşımını izlerken, bir yerde durmasını bekliyoruz en azından kendiyle baş başa kaldığında pişmanlığını görmek istiyoruz ancak böyle bir durum gerçekleşmiyor. Signe hep daha fazlasını istiyor ve bu uğurda madde bağımlılığına giden bir sürece de giriyor çünkü amacı başrolde kalmak. Bütün bunlar olurken, Signe’nın etrafında onu kendine getirecek mantıklı bir kişi diliyoruz ancak bulamıyoruz. Signe’nın ilgi odağı olma tutkusu kendi bedenine zarar vermeye kadar gidiyor. Çünkü burada amaç sadece ilgi görmek değil, Thomas’ın gölgesinden kurtulmak ve ondan daha fazla ilgi görmek. Bunu Signe’nın, Thomas’ın sanat eserleriyle kendi bedeni üzerinden rekabete girdiğinde anlıyoruz. Ünlü olmak için ise sosyal medyayı değil, gazete ve dergileri kullanıyorlar. Bu noktada yönetmenin filmi sosyal medya hikayesiymiş gibi algılanmasını istemediğini düşünüyoruz.
Filmin başından itibaren iki karakterin ilgi merkezi olmak uğruna sınır tanımaz, acımasız ve birbirlerini aşağı çeken ilişkilerinin seyrini izliyoruz. Belki bu noktada Thomas, Signe’nı anlayabilse ve bu rekabeti sürdürmek yerine uzlaşmayı seçse, Signe’ı bu kadar derin bir mücadele içinde görmeyebilirdik. Kötü olan durum Thomas’ın da ilgi manyağı olması ve bu iki karakterin birbirlerini zehirlemeleri. Tabii bunların yanı sıra her iki karakterin bu süreçte zarar gördükleri başka karakterler de var; Signe’nın madde aldığı kişi Stian (Steinar Kloumann Hallert) ve Signe’ı model yapmak isteyen Lisa (Andrea Braein Hovig). Bu karakterlerin de bencil yapılarıyla Signe’ı ilgi odağı olma noktasında perçinlediğini görüyoruz.
Filmde özetle birinin bedenine zarar vererek, diğerinin de hırsızlık yaparak ün kazandığı iki problemli ana karakteri izliyoruz. Ciddi anlamda sınırları zorlayıcı ve ağır bir Kristoffer Borgli filmi. Çekim tekniklerine baktığımızda genel anlamda durağan kameranın kullanıldığını görüyoruz. Çerçeve kompozisyonları sahne anlatımlarını güçlendiriyor. Sanat yönetimi açısından dönemi yansıtan bir kurguya sahip. Karakter yaratımları oldukça başarılı. Karakterin sınır aşımı, güç ve varlık, aldatmacalar, kişilik duygusu ve çekicilik verme açısından filmde izleyiciyi yakalayan bir yapı var.
Bir insan nasıl bu noktaya gelir? Cevabı İlgi Manyağı’nda…
8/10
Sevgiler.