Menderes Özel

Menderes Özel

menderes.ozel@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul’dan 70 km. uzaktaki Ballıkayalar tabiat parkı, endüstriyel ruhlara “yeniden başlama” imkanı sunuyor

Yanımda Faruken, 5-6 metre ötemizdeki “Küçük Ev” benzeri çadırda Hayrettin “Hayro” Tunç ve Kemalen “Zagor” Bayraktare. Kuadrofonik horultu korosunu tamamlamaya; baykuşlar, kuşlar, kurbağalar ve cırıl cırıl böceklere insani bir yaklaşımla eşlik etmeye hazırlanıyorum.
Hatırlayıp gördüklerim hezeyanlara mı neden oluyor; emin değilim. Doğaseverlerin İstanbul çevresindeki popüler üslerinden Gebze yakınlarındaki Ballıkayalar tabiat parkı, geçen yıl Pippa Bacca (İtalyan Gelin) cinayetiyle de haber olmuştu; “Katil Ballıkayalar’da çalılara gizledi” diye...
Faruken ile İstanbul’un merkezinden Ballıkayalar’a doğru D100 karayolundan aldığım 70 kilometre boyunca kamyon ve tırlardan muhtelif hayati tehlikeleri bertaraf etmeye çalışan zihnime Pippa Bacca’nın hayaleti de musallat oldu.
Tabiat parkının girişinde gölet yanında bir tesis var. Daha önce de gelen Faruken göleti garipsedi; “Geçen yıl dere buradan gürül gürül akardı” dedi. Ama şimdi orada büyük bir “su birikintisi” duruyor, çünkü insan derenin üzerinde el yordamıyla bir baraj kurmuş.
2008’de bu zamanlar Kaz Dağı’nda bir kampingde kalmıştım. Mekan sahibi önünden akan çayın üzerine “el emeği” bir baraj yapmış; müşterilerine çakma “Mavi Göl ambiyansı” sunuyordu. Birkaç ay sonra aynı çay kıyısındaki bir kampingde su kıyısına çadır kuran bir adam ve üç çocuğunun aniden patlayan yağmurun ardından gelen sele kapılıp öldüklerini okuyunca o barajı hatırlamıştım.
Üzerinde her çeşit nesnenin yüzdüğü Ballıkayalar Gölü’yse kokuyor ve gözümüzü bozuyordu.
Mülteci kampı kurmaya yetecek malzemeyle barajın üzerinden geçerek kamp yeri aramaya başladık. Buzdolabı getirmeye kalkışan Kemalen Bayraktare güçlükle “hayır”a ikna edilmiş, ki akademisyen olduğunu söylemeyin, o kendini Zagor sanıyor.
Aranırken karşımıza bir elinde balta, diğerinde uzun bir çubuk ve pet şişe içinde fidan, iki elinde üç marifet bir adam çıktı... Kostümünün dışavurduğu arıcılık fonksiyonu Ballıkayalar adıyla yüzde 100 uyumluydu.
Adam “Burada kamp kurmayın, çok domuz var” dedi. Doğal olarak “artı arı ve artı kene” diye kara kara düşünürken, “Peki yılan?” diye sorduk; “Kül rengi olan yaşatmaz, diğeri önemli değil” yanıtını verdi.
“Son Mohikan” duruşuyla rehberlik eden baltalı arıcı bizi çıkmaz bir patikaya sokunca aklımıza “13. Cuma” geldi; “İyi ki ortamda flörtöz oluşumlar yok, yoksa katlolmuştuk” diye söylendik.
Baltalı arıcıyı ekip, kendi yolumuzu çizdik. Çadırlarımızı kurduğumuz nokta bir atv parkurunun tam ortası çıktı. Birden beliren atv’ler, çadırlarımızın etrafında dönedururken, yazarın aklı “Mad Max 2”ye gitti.
Bundan sonra sabah kendi ateşimizde çayımızı pişirip, kahvaltımızı yapmaya kadar geçen sürede, kanyonda yürüdük, asli fonksiyonu pişirmek ve ısıtmak olan ateşin başında korku hikayeleri anlattık, gelen misafirlerimizin çığırdığı Boşnakça türküleri dinledik ve uyuduk.
Doğa kokan rüyaların ardından uyandığımızda, 70 km ötedeki endüstriyel yaşamlarımızın kararttığı ruhlarımız temizlenmişti.
Dönerken D100’e çıktığımızda gerçekle yüzleştik, ama henüz buna hazır değildik. Can havliyle Tuzla’ya girip, sahilden Harem’e ulaştık. Ve köprüyü bile kullanmadan feribotla Avrupa yakasına geçtik. 

Ruhumu Ballıkayalar gezisinde temize çektim


Toplam 147 km
15 gün önce gerçekleştirilen gezinin dönüşünde Tuzla’dan itibaren kıyı şeridi kullanıldığı için 7 km fazla, 77 km’de katedildi. Böylece gezinin kilometre bazında yol bilançosu gidiş-dönüş 147 km çıktı. Kamp için tavsiye edebileceğim Ballıkayalar’a İstanbul’dan giderken Gebze’yi biraz geçtikten sonra Tavşanlı Köyü sapağından ulaşılıyor.

Ruhumu Ballıkayalar gezisinde temize çektim