Bu defa da Türkiye’nin en azgın mağarasında zirve yaptık
Dün gibi hatırlıyorum, Marmaris-Datça yolunu onlarca motorla grup sürüşü yaparak kat etmem gerekirken grubu kaybettiğimi; Knidos’a tek başıma ve hatta önce gittiğimi...
Bu yıl da bir BMW Motorrad Long Weekend için kendimi yollara vurdum. Bir farkla; 50 motosikletçinin aksine yolumun merkez üsse kadar olan kısmını havayoluyla hallettim.
Belek’te akşam 08.40’da yemeğe oturduğumda, İstanbul’dan motor üstünde
11 saatte gelenlerin istemdışı titrek hallerine tanık olunca doğru karar verdiğimi anladım.
Üs olarak Belek’i seçen BMW Motorrad, Bridgestone ana sponsorluğunda krizden sızlananları kıskandıracak bir etkinlik hazırlamış.
Varışın ertesi günü yeni Isparta yolu üzerinden ulaşılabilen Do it Adventure Park’ta tırmanış, atlayış, zıplayış gibi eylemleri içeren bir outdoor etkinliği vardı. Ama yükseklik korkusu olan ben, BMW Motosiklet Marka Müdürü Simay Alsan’ın ısrarlarına rağmen “İs-te-mi-yo-ruuum” duruşumdan taviz vermedim.
Ertesi sabah 09.30’da bu kez iki teker üzerinde hareket etmek üzere buluştuk ve sözleştiğimiz gibi bir
F650 GS’i sahiplendim.
Gruplara ayrıldık; Metin Kalkavan (Motokeyf) ile Bülent Ovacık’ın da (Hürriyet) yer aldığı grubumun lideri yarışçı Ümit Salkım oldu.
09.45’te teker döndü. Rotamız yeni Isparta yolundan ve Ekşili, Camili ve Killik köyleri üzerinden Kocain Mağarası’ydı.
Alanya yolundan Isparta yoluna girdiğimizde sürüşün tadını çıkarmaya başladık. Hava güzeldi ve buram buram Akdeniz kokuyordu. Gruptaki arkadaşlar birbirini kolluyor, toplu sürüşün tüm kurallarına uyuyordu.
195-200 km. yol teptikKillik Köyü’nde motorlarımızı bırakıp otobüse geçtik. Kocain’e uzanan 5-6 kilometrelik dik açılı yol, bol ve zorlu virajlarla doluydu. Zemin kalitesinden bahsedemeyeceğim çünkü ortada görünür bir zemin yoktu.
Ümit ve birkaç arkadaş o “yolumsu”yu da motosikletle aldı.
İki hafta önce “Endurocu doğulmaz, olunur” başlığı altında yaşadıklarını anlatan ve anıları canlanan yazarsa otobüsü tercih etti. Ümit daha sonra “yolumsu”da sürüşü şöyle tanımladı: “Çalan telefona bakmak gibi bir şeydi.”
Sonunda Kocain Mağarası’nın girişindeydik. Henüz turizme açılmayan bu dev ağızlı mağara, keşfedilen 600 metre uzunluğuyla Türkiye’nin en büyüklerinden biri. İçeride yüksekliği 75 metreye ulaşıyor.
Girişinde Roma döneminden kaldığı düşünülen, çimentolu bir sarnıç var. Kocain’in bir yerleşim yeri olarak tarihi prehistorik dönemlerden başlıyor.
Kocain görkeminin etkisi altındaki onlarca motosikletçi, korku filmi fantezilerini dışavuranların rehberliğinde temkinli adımlarla ilerledi.
Devasa dikit kolonları ve kristalizasyonlar Kocain’i bir mabet yapıyor; insanın kendisini hiçbir şeymiş gibi hissetmesine sebep oluyordu.
Yolu düşenler mağaranın girişindeki ateş kalıntılarını prehistoryadan kaldığını sanmasın; onlar mağara romantiği mangalcıların işi olabilir.
Bizse midelerimizi Kocain’deki bir mangal partisiyle değil, Karacaören Barajı kıyısındaki bir lokantada mutlu ettik.
Akşam Belek’e vardığımızda “adamına göre” 195-200 km yol yapmıştık.