Son zamanlarda Koç Üniversite Hastanesi’ne yolum daha sık düşüyor... Çeşitli servislere uğruyorum. Her serviste karşıma işini bilen, nazik, ölçülü, pozitif çalışanlar çıkıyor. Kimi hemşire kimi büro personeli, çoğunlukla genç hanımlar bunlar. İşlerini mecburi görev olarak değil, gönülden yaptıklarını hemen hissediyorsunuz. Anne babasıyla nasıl konuşursa sizinle öyle konuşuyor; Samimi, saygılı, sabırlı... Çok çeşitli işleri aynı anda yapıyor. Ama bunalmış izlenimi vermiyor. Personel seçimi çok iyi yapılmış... Önce bu seçimi yapanları alkışlamak gerekiyor. Ayrıca iyi ve doğru eğitilmişler. Hastalarla ilişkileri kusursuz bir anlayış içinde sürüyor.
Doktorlarla ilgili ayrı bir olumlu başlığı sonra açacağız...
Şimdilik diyeceğimiz...
Ülkenizde insanları iyi eğitir, görevlerini iyi tarif eder, işlerini sevmesini sağlarsanız... Çağdaş bir ülke olmanın mutluluğunu milletçe paylaşırsınız...
Koç Hastanesi’ndeki örnek tablo bunu ispatlıyor.
ŞAMPİYON
Futbolda bir şampiyonluk sevdasıdır gidiyor.
Özellikle büyük takımlar şampiyon olmak için yüz milyonları sahaya döküyor.
Taraftar krizlere giriyor.
Peki şampiyon olunca ne oluyor?
Evet bir kupa alıyor ve müzenize koyuyorsunuz…
Peki sonra?
Sonra Şampiyon Kulüpler turnuvasına katılma hakkını elde ediyorsunuz...
Geçmişte bizim takımlar Şampiyonlar Ligi’nde gruplarda iyi sonuçlar alıyor, bazen yarı finale kadar çıkıyordu.
Artık hayal oldu o demler...
Galatasaray’ın bu yılki performansı hariç
Bizim takımlar artık elemeleri bile geçemiyor.
Sonunda UEFA veya Konferans ligine kalıyor.
E, şampiyon olamasanız da zaten UEFA veya Konferans ligine katılma hakkınız oluyor.
O zaman şu şampiyonluğun cazibesi ne?
Bu kadar gürültüye, acıya, üzüntüye gerek var mı?
Bendeniz anlamıyorum…
TAŞLARIN DİLİ
Ajanslar önce o fotoğrafı geçtiler. Sabahın erken saatlerinde Saraçhane’deki Valens Su Kemerleri’nin önünde barikat kurarak gösteri yürüyüşüne karşı önlem alan polisler vardı karede... Arka planda ise bütün görkemiyle Valens Su Kemerleri... Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki işçi emeği su kemerlerinin taşlarında cisimleşmiş, tarih içinde binlerce yıllık yolculuğa çıkmıştı.
Emek o yüzden kutsaldır.
FRANSIZ...
Gazetelerde haber...
Fransız liselerine giden öğrencilerin yıllık okul masrafı 1 milyon lirayı buldu... Biz diyelim indirimli tarifeden 800 bin lira...
Demektir ki, 4 çocuklu bir ailede yalnızca tek çocuğun Fransız lisesindeki masrafı ayda 80 bin lirayı bulacak...
Ayda 200 bin liradan aşağı geliri olan aile, çocuğunu böyle bir okulda okutamaz...
Ben yaklaşık 70 yıl önce, 1950’lerde Fransız Saint Benoit Lisesi’nde okudum.
1950’lerde okulun yıllık ücreti 300 lira olup, şehir içinde yük taşıyan üç tonluk bir kamyonun sahibi olan babam bu parayı ödeyebiliyordu.
Beş kişilik bir aileydik biz... Kardeşlerim de okuyordu...
Şimdi benim okuduğum o okulun yıllık ücretini kaç babayiğit karşılayabilir?
Nitekim veliler karşılamakta zorlanıyor, şikayetler yükseliyor.
Geçen zaman içinde ne çok şey değişti...
PİSA
Matematikçi Can Gürses yazıyor:
“Son PISA testinde Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 80’inin cevaplayamadığı bir soru var:
‘Bir basketbol takımı tüm maçlarını ortalama 19 sayı farkla kazanarak şampiyon olmuştur. Bu takımın herhangi bir maçı 19 sayı fark olmadan kazanmamış olması mümkün müdür?’ Örnekle açıklayınız.”
Sorunun cevabı “Evet mümkün”... Maçlarını ortalama 19 sayı farkla kazanan bir takım elbette kimi maçlarını bu farkın altında, kimilerini üstünde kazanmış olabilir. 19 sayısı, hepsinin ortalamasıdır.
TILSIM
12 yüzü olan bu delikli nesne İngiltere’de arkeolojik kazıda bulunuyor… Roma döneminden kalma, 1700 yıllık tarihi var. Ancak Romalılar bunu hangi amaçla, nerede, nasıl, ne için kullanırlarmış? Bu konuda hiç kimsenin fikri yok. Dini ayinlerde kullanıldığı yolunda tahminler var. Belki bir buhurdanlık. Ama kesin bilgi yok. Böyle bir obje ne işe yarar? Kırk yıl düşünsek bulamayız. Sonuçta konu üzerinde çalışan arkeologların varacağı sonucu bekleyeceğiz. Bakalım onlar bilmeceyi çözecek mi?