Almanları haklı çıkaran yasayı bizzat biz çıkarmışız ama anlaşılan sonra unutmuşuz... Ya da unutmuş görünüyoruz. Hangi yasayı mı? Bakanlarımızın o ülkelerde konuşmasını engelleyen yasayı...
Bu da nereden çıktı derseniz? Efendim, yıl 2008. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla 22 Ocak günü TBMM’ne sevk edilen bir tasarı... Adı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı. AKP’lilerin oylarıyla kabul edilip Meclis’ten geçen 298 sayılı bu tasarının 94. maddesi aynen şöyle diyor.
“Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.”
Bu hatırlatmadan sonra geliyoruz Yüksek Seçim Kurulu’nun referandumla ilgili kararlar aldığı 15 Şubat 2017 tarihli toplantısındaki kararına. “Halkoylaması süresince yapılamayacak işler” başlıklı (J) maddesinin (a) fıkrasına. Aynen şöyle:
“Yurt dışında ve gümrük kapılarında her türlü propagandanın yasak olduğuna (298/A-son, 94/E-6)”
Demek ki neymiş? Milletvekili seçimleri ya da referandumda yurt dışında propaganda yapılmasını yasaklayan Almanlar değil, bizzat bizim kurumlarımızmış... Ama kendi yasa ve kararlarımızı unutmuşuz...
TRT’nin yayınladığı “Payitaht Abdülhamid” dizinde en çok akılda kalan sahne Padişah’ın İngiliz elçisine attığı kallavi tokat oldu. Ne var ki İngiliz elçisini iki seksen yere uzatan bu tokattan ne tarihin, ne tarihçilerin haberi vardı! Üstelik, Padişah 2. Abdülhamid yabancı elçilere bu tarz davranışlarda bulunacak bir kişilik de değildi.
Sultan tam tersine başta İngilizler olmak üzere yabancı elçilere son derece mültefit idi. Çok ilginç bir örnek...
İstanbul, Osmanlı, Bizans üzerine çok sayıda kitabı bulunan tarihçi John Freely’nin “Inside the Seraglio” adlı kitabının 157. sayfasında İngiliz Elçisi Henry Layard’ın 1880 yılı nisan ayında Londra’ya dönerken Sultan’a yaptığı son ziyaret anlatılır. Abdülhamid o gün Elçi’ye çok anlamlı bir hediye verir... Bu hediye Gentile Bellini’nin yaptığı ünlü Fatih Sultan Mehmet portresidir. Eser, bugün Londra’da National Gallery’de sergilenir. Bilgiyi gönderen okurumuz E. Kayış, Padişah’ın İngilizlere yalnız Kıbrıs’ı değil dedesinin portresini de hediye ettiğini mizahi bir dille eklemiş...
İngilizlere sevgi ve sempati o düzeydedir.
TRT’nin büyük kampanyalarla ekrana getirdiği Payitaht Abdülhamid dizisinin ilk bölümünün en çarpıcı bölümü malum. Abdülhamid İngiliz elçisinin kendisini aldattığını fark edip bizim paşaların ortasında suratının orta yerine bir tokat aşk ediyor. Elçi iki seksen yerde. Adamı huzurdan sürükleyerek çıkarıyorlar. Biz tarih kitaplarında böyle bir olayı hiç okumadık. Yoksa bizden gizlendi mi? Böyle bir olay yaşanmış mıdır yoksa senaristlerin tarihi yeniden yazma gayreti midir? 2. Abdülhamit üzerine çalışma ve kitapları olan Prof. Vahdettin Ergin’i dinliyoruz:
- Böyle bir olay yaşanmamıştır. Abdülhamit devlet işlerinde protokol kurallarını çok önemser, karşısındakini ikaz etmesi gerekiyorsa tokat atmaz ama bir o kadar etkili sözler söylerdi. Bu senaristin reyting endişesiyle uydurduğu bir sahnedir.
- Dizinin yayınlanan ilk bölümünde tarihsel gerçekliğe uymayan başka sahneler de var mı?
- Mesela Abdülhamid’in zikir törenlerine katılması... Ben Abdülhamid’in zikir törenlerine katıldığı yönünde bilgiye hiç rastlamadım.
Tarihçi yazar Murat Bardakçı bir başka tarihi yanlışa değiniyor:
- Dizi, Sultan Abdülhamid’in cuma selâmlığına gidişini gösteren bir sahne ile başlıyor, fonda mehter
Hürriyet Gazetesi’nin “7 eleştiriye 7 yanıt” ve “Karargah Rahatsız” başlığıyla geçen hafta verdiği haber hayli gürültü kopardı.
Hande Fırat imzalı haberde Genelkurmay Başkanı’na yönelik kimi eleştiriler ve bunlara “Karargah” imzasıyla verilen cevaplar yer alıyordu. Hande Fırat, Orgeneral Akar’a yönelik söz konusu eleştiri ve suçlamaları Genelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesi’ne sormuş, aldığı yanıtları haberleştirmişti.
Eleştirilerin başta geleni TSK’da türbana izin verilmesiydi.
Genelkurmay bu konudaki açıklamasında “Milli Savunma Bakanlığı bu kararı alırken bize fikrimizi sormadı” diyordu.
Ancak “bize sorulmadı” derken Genelkurmay “türbana karşıyız” gibi bir görüş de belirtmiyordu.
Milli Savunma Bakanlığı konuyu elbet Genelkurmay’a sormalıydı.
Ancak sormadan karar alma yetkisi de vardı.
Bilindiği gibi kuvvet komutanları 15 Temmuz’un ardından çıkarılan bir KHK ile Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmıştı.
SBF’den sınıf arkadaşımız (giriş 1964) Andaç Atak, babasından kalan “Halaçlılı Mehmet Ağa Konağı”nı Mülkiyeliler Birliği Vakfı’na bağışlama taahhütünde bulundu. Konağa 1.5 km uzaklıkta 13.5 dönümlük tarla da bağışa dahil.
Ankara Haymana ilçesi Halaçlı köyünde bulunan bu konak, Rum ustalar tarafından 1930 yılında yapılmış benzersiz bir yapı... Rüzgâr enerjisi ile çalışan ve bir dinamodan güç alan elektrik sistemi ile çatısındaki depoya su da taşınıyor. Konak Mülkiyeliler Birliği Vakfı’na” “sosyal tesis ve müze” yapılmak üzere bağışlanıyor. Vakfın şu sırada konağı onaracak imkânları mevcut değil. O yüzden bir komite kurularak sponsor arayışına başlandı. Konağın adının Vehbi Koç’un anılarında geçmesi üzerine Koç Holding’le de temas kuruldu...
Andaç Atak arkadaşımıza tüm Mülkiyeliler adına teşekkür ediyoruz...
Doğrudan sap-ma
AKP’nin yaptırdığı bir video dolaşıyor internette...
Bu ülkede bir büyük kültür ve sanat ödülü olsa ve gerçekten hak edenlere verilse... Bu ödülün ilk verilmesi gereken kişidir Müjdat Gezen... Müjdat tam 26 yıldır bütün gelirini kundakçıların önceki gün ateşe vermeye kalkıştığı Sanat Merkezi’ne aktarır. MGSM, öğrencilerden bir kuruş almadan yıllardır sahne ve ekran sanatçısı yetiştirir.
Derken madalya vermek yerine ateşe vermeye kalkıştılar Müjdat’ın okulunu... Dün saf saf sorduk sevgili dostumuza:
- Milli Eğitim Bakanı, Kültür Bakanı gibi bir iktidar yetkilisinden herhangi bir geçmiş olsun telefonu aldınız mı?
Müjdat güldü:
- Tabii hayır, dedi ve ekledi, üstelik biz Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okuluz. Tabelamızda da:
“TC Milli Eğitim Bakanlığı Özel Müjdat Gezen Sanat Merkezi” diye yazar.
Hükümetin alacağı tavır saldırganın yakalanmasından daha önemliydi. Şiddete karşı tavır koyamadılar.
“...Burada bir sırrı açıklayacağım. Başbakan Yardımcımız Mehmet (Şimşek) Bey’i Merkez Bankası’nın başına getirmek istedim. O dönemin Cumhurbaşkanı (Ahmet Necdet Sezer) ‘Olmaz’ dedi. ‘Sayın Cumhurbaşkanı, niye olmaz?’ dedim. ‘Olmaz’ dedi. ‘Yoksa’ dedim ‘Hanımını başörtülü zannediyor da onun için mi olmaz diyor.’ ‘Sayın Cumhurbaşkanım, Mehmet Bey’in hanımı başörtülü değil, hatta Amerikalıdır’ dedim. ‘Yok, ben istemiyorum’ dedi. Böyle devlet yönetimi olabilir mi? Mehmet Bey’i Merkez Bankası başına getiremedik.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün Gaziantep’te anlattığı bu olayı dinleyince ilk düşüncemiz ne mi oldu?
“Ne güzel, ne demokratik günlermiş o günler” dedik ve şöyle devam ettik.
“Başbakan, Cumhurbaşkanı’na filanca kişiyi falanca göreve getirmek istiyorum, neden karşı çıkıyorsunuz? Bana sebeplerini söyleyin, diyerek adeta hesap soruyor. Bugün böyle bir şey mümkün mü? Binali Yıldırım’ın bırakın bu şekilde hesap sormasını, hesap sormayı aklından geçirmesi bile mümkün mü?”
Ahmet Necdet Sezer’in, Mehmet Şimşek’e eşi başörtülü olabileceği için karşı çıktığı imasına gelince... Hatırlıyoruz, Tayyip Erdoğan, Mehmet Şimşek olmayınca onun yerine Durmuş Yılmaz’ı önermiş ve önerisi Sezer
İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş 2013 yılında gazetecilerin karşısına çıkıyor ve şöyle konuşuyor:
- Bundan sonra bütün projeleri halkla paylaşacağız, bir otobüs durağının yeri değişse halka soracağız...
Halka anlatılacak. Halkımızın görüşleri alınarak çalışma yapılacak. Bu alanda Türkiye’deki tüm belediyelere örnek olacağız...
Ne güzel sözler değil mi? Peki icraat...Örneğin önceki gün Taksim camisinin temeli atıldı. İstanbul’un vitrinine kondurulan bu caminin bir maketini ya da projesini gören, üzerinde tartışıldığını duyan var mı?
İstanbul’da önceki gün bir cinayet daha işlendi. Karaköy Yolcu Salonu bir gecede yıkıldı...
Yolcu Salonu 1940’larda inşa edilmiş, İstanbul’a gelen veya ayrılan vapur yolcularının gözyaşı noktası olmuş, Cumhuriyet’in prestij yapılarından biri olarak tarihte yerini almıştı. Üzerindeki Liman Lokantası ayrıca anılarla yüklü bir mekândı. Galataport müteahhidi kimseye sormadan gece yarısı yıktı.
Geçelim karşıya... Üsküdar meydanının tam ortasına metro istasyonu konduruldu. Tarihi meydan, metronun havalandırma tesisleriyle adeta iptal olundu. Şimdi denizi doldurup meydan yapıyorlar. Karşısında Kabataş’a sözümona Martı iskelesi yapılıyor. Bu