Cumhurbaşkanı ve Başbakan kampanya hedefini Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine oturttular... Şöyle diyorlar:
“Adeta yalan makinesi”
O zaman biraz da diğer konuşmalara göz atalım...
Örneğin Cumhurbaşkanı cezaevlerinde yatmakta olan gazetecilerle ilgili konuşurken, “149 kişilik listeye bakıyorum, hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist” dedi. Bunu derken tek bir somut örnek vermedi. Örneğin, henüz iddianameleri bile hazırlanmayan... Dolayısıyla, kendilerine herhangi bir suç isnat edilmemiş Kadri Gürsel’in, Musa Kart’ın, Ahmet Şık’ın hırsızlık suçundan mı, çocuk istismarcılığından mı yoksa terörist faaliyetlerden mi aylardır hapiste tutulduğunu açıklamadı.
- Veee... Kendisinden önceki geçmiş dönemleri eleştirirken, “Bizden önceki dönemlerde devlet memurlarının 7-8 ay maaş alamadığı olmuştur” dedi. Ancak kimsenin hatırlayamadığı o dönemin hangi dönem olduğu bilgisinden dinleyenleri mahrum bıraktı.
- Bu da AKP referandum broşüründen:
“Cumhurbaşkanlığı süresi 2 dönemle yani en çok 10 yılla sınırlandırılıyor.”
Kente asılmış abartılı EVET pankartlarından söz etmiştik... O pankartlardan birinde şöyle diyor:
“Güçlü ve yetkili meclis... Kanunları yalnız meclis yapıyor...”
O meclis gerçekten güçlü mü?
Meclisin milletvekillerini yine halk seçiyor. Fakat bu milletvekilleri bakan olamıyor.
Eğer cumhurbaşkanı bir milletvekilini bakan yaparsa o kişi milletvekilliğinden istifa etmek zorunda.
Cumhurbaşkanı bakanlarını meclis dışından seçiyor.
Bakanlar sadece cumhurbaşkanına bağlı çalışıyor. Bakın 106. madde ne diyor:
“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, cumhurbaşkanına karşı sorumludur.”
Kadıköy’e yan yana dev pankartlar asılmış... Birinde tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi ve yanında şu slogan:
“EVET söz de karar da milletin”
Yanında şu pankart:
“Milletin seçtiği Meclis hükümeti denetliyor”
Meclis’i milletin seçtiği doğru. Ama hükümet yok ki o sistemde..
Hükümet dediğiniz organın bakanlar kurulu bulunur, başbakanı bulunur.
Oysa yeni sistemde ne başbakan ne bakanlar kurulu var
Bakanları cumhurbaşkanı Meclis dışından atıyor. O bakanlar Meclis’e değil cumhurbaşkanına karşı sorumlu...
Referanduma sunulacak anayasa teklifinin nasıl acele ve özensiz hazırlandığına bir örneği de gazeteci Gürkan Hacır veriyor.
Anayasa malum; cumhurbaşkanı olmak için iki şart koşuyor...
Yüksekokul mezunu olması ve 40 yaşını geçmiş bulunması...
Yeni anayasada önemli bir de cumhurbaşkanı yardımcılığı öngörülüyor. Şu:
“Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, cumhurbaşkanı yardımcısı cumhurbaşkanına vekâlet eder ve cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır...”
Cumhurbaşkanı yardımcısı olmak için ön koşul mu?
Milletvekili seçilme yeterliğine sahip olması... Yani 18 yaşını doldurmuş ve ilkokul mezunu olması yeterli...
Hollanda ile ortak tarihimizde görülmedik bir siyasi kriz yaşıyoruz. Onlar Dışişleri Bakanımızın uçağına iniş izni vermiyor, Aile Bakanımızı kapıdan çevirip geri gönderiyor, olayı protesto eden vatandaşlarımıza köpekli, atlı polislerle saldırıyor. Buna karşılık biz de onlara ağza gelebilecek her türlü sözü söyleyip hakareti yapıyoruz.
Peki, bütün bunlar yaşanırken ortalıkta en çok görünmesi gereken kişilerin başında gelen Hollanda Büyükelçimiz Sadık Arslan niye ortada yok? İçişleri Bakanı Numan Kurtulmuş’un, “Hollanda Büyükelçimizi merkeze çekersek oradaki vatandaşlarımızın işleri aksar” sözleriyle kastettiği Sadık Arslan neden kimseye, kimseciklere görünmüyor?
Çok kişinin kafasına takılan bu sorunun yanıtını CHP Grup Başkanvekili Engin Altay dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında şöyle verdi.
“Sadık Arslan ortalıkta görünmüyor, çünkü kendisi Hollanda’da değil Ankara’da yaşıyor. Sebebi de hukuken ve resmen Hollanda Büyükelçimiz olması ama fiilen Cumhurbaşkanı’na Başdanışmanlık yapması. O nedenle Hollanda’ya çok zorunlu hallerde gidiyor, oradaki işini bitirir bitirmez Ankara’ya asıl işini yaptığı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na dönüyor. Kısacası, Hollanda’daki vatandaşlarımıza değil
CHP’li vatandaş, Kemal Kılıçdaroğlu’na soruyor:
- Bakanlarımıza giriş izni vermediği için Hollanda’ya fena halde kızdınız ve AKP o yola gitmeden siz partinizin yurt dışı faaliyetlerini iptal edip ardından hükümete “ilişkileri askıya alma” çağrısı yaptınız. İktidara itidal tavsiye edecek yerde ateşin altına odun atmak nasıl bir amaca hizmet ediyor...
- Hükümet kendisinin çıkardığı, yurt dışında siyasi propagandayı yasaklayan yasayı çiğniyor. Siz de onu mu destekliyorsunuz?
- Partinizin milletvekili İlhan Cihaner’in şu sözleri karşısında ne düşünüyorsunuz:
- Özellikle antidemokratik hükümetlerin krizlerden “milli çıkar” söylemi ile çıkma stratejileri eski bir hikâyedir. Şimdi herkesi etraflarında toplanmaya çağırıyorlar ama ne için? Tabii ki ‘Evet’ için… Bu tuzağa düşülmemesi gerekir. Bu yapay ve zorlama kriz doğrudan iç politika hamlesidir. Hayır diyenlere terörist, çukur, vs. derken içeri atarken, yasaklarken dönüp utanmazca bizleri “bayrak etrafında toplanmaya” çağırıyorlar. Bir kez daha bayrak aracılığıyla yanlışların üstünü örtmelerine yardım etmemek gerekir. Asıl “milli çıkarlara ihanet” bakanların engelleneceklerini bile bile Avrupa ülkelerine gitmeleridir. Sorunu
Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki uzmanlık organı Venedik Komisyonu, referanduma sunulacak anayasa değişikliği metniyle ilgili raporunda “OHAL koşullarında referandum yapılmamalı” derken içerik olarak da Avrupa normlarıyla uyuşmaz buluyor. Raporda Başkan’ın:
? Bakan, başkan yardımcıları ve üst düzey bürokratları denetime tabi olmadan atama yetkisi,
? Atanacak başkan yardımcılarının Başkan’ın yokluğunda başkan yetkilerini kullanacak olmaları,
? Başkan’ın kendi partisinin üyesi olması ve böylelikle yasama organını kontrol etmesi,
? Başkan’ın parlamentoyu fesih hakkına sahip olması,
? OHAL ilan etme ve istediği gibi kanun hükmünde kararname çıkarma yetkilerine sahip olması
? Ve yüksek yargıyı atama yetkisi...
Ahmet Davutoğlu, dış politikada yola “Sıfır sorun” iddiasıyla çıkmış ancak kısa sürede bozuşmadığımız komşu ülke bırakmamış, görevine “Sıfır dost” ile noktayı koymuştu. O dönemde dış ilişkilerin bozulmasından hâlâ Davutoğlu sorumlu gösterilirken bir dostumuz bakın ne diyor:
- Evet, onun döneminde çevremizde kavga etmediğimiz ülke kalmamıştı ama en azından Almanya, Hollanda, Avusturya başta olmak üzere Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimiz iyiydi. Avrupa ile vizenin kaldırılmasını konuşuyorduk. Bir de bugün gelinen noktaya bakın... İlişkiler tarihin en bunalımlı noktasına taşındı.
***
Avrupa ile ilişkilerin bozulması en büyük etkiyi kuşkusuz turizmde gösterecek.
2016’da Almanya’dan gelen turist yarı yarıya azalmıştı. Bu yıl durum daha kötüleşecek. Almanya’da yapılan bir turizm anketinde (GfK-Studie) Kasım 2016’da Almanların yüzde 42’si “Artık hiçbir zaman Türkiye’ye gitmeyeceğim” derken, 2017’de bu oran yüzde 8 artarak yüzde 50 seviyesine yükselmiş durumda.
En büyük sebep siyasi gerginlikler ve Türk politikacıların Almanya’yı Nazilikle suçlayan söylemleri... Daha önce de yazdık... İki ülke politikacılarının atışması turisti etkilemiyor. Ancak karşılıklı atışmalar halkın