Rusya Devlet Başkanı Putin 1 Mart’ta ABD’ye yanıt verdi.
Rusya’nın elinde dünyanın her yanını vurabilecek, düşürülmesi imkânsız nükleer başlıklı Sarmat füzeleri bulunduğunu bildirdi. Derken casus krizi patlak verdi.
İngiltere, eski Rus casusu Sergey Skripal’in Rusya tarafından zehirlendiğini açıkladı. Ortada tutarlı bir kanıt olmasa da bu olay soğuk savaşın başlaması için bahane oldu. Önce İngiltere 23 Rus diplomatını kovdu. Dün de ABD ve Kanada ile 14 AB ülkesi Rus diplomatlarını kovmaya başladı.
Nükleer dehşet dengesi yeniden kuruluyor. Saflar belirleniyor.
Bu yapılanmada Türkiye nasıl tavır alacak? Bir taraftan Rusya’dan S-400 füzeleri alıyoruz. Bir yandan topraklarımızda ABD üsleri bulunduruyoruz. NATO üyeliği ile Rusya dostluğu bir arada yürür mü?
Türkiye denge politikasını sürdürebilir mi? Emekli general Nejat Eslen:
- Bu gelişmeler Türkiye’yi taraf olmaya zorlayacaktır, diyor, dünya yeniden kuruluyor, yeni dengede nasıl politikalar
Evrensel gazetesinin İzmir muhabiri Özer Akdemir’in son kitabı “Uranyum Uğruna”, ülkemiz içinde sessizce patlatılmış “Mini-Çernobil santralleri” olduğunu ortaya koyuyor.
1970 ile 1980 yılları arasında Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde bağlı Kasar köyünde uranyum madeni işletmiş. ABD ile ortak işletilen bu madenler 1980’de terk edilmiş.
Peki kalan radyasyon ne olmuş?
Özer Akdemir, bu soruya yanıt aramak için Doç. Dr. Enver Küçükgül ve Jeofizik Yüksek Mühendisi Erhan İçöz ile birlikte uranyum madenlerinin bulunduğu köye gidiyor. Ellerinde radyasyon ölçen aletler ile her yerde ölçüm yapıyorlar. Sonuç mu?
Kabul edilebilir radyasyon limitlerinin tam 140 kat fazlası olduğunu tespit ediyorlar!..
Bu ürpertici sonuçları alınca bağlı ilçenin belediye başkanına gidip durumu anlatıyorlar. Genç başkan ilgi ve kaygı ile onları dinliyor. Sonra fikrini söylüyor:
-İlçemizin böylesi radyasyon sorunu ile anılması ilçeye zarar verir. Bizim buranın tek geçim kapısı çilek üretimidir. Lütfen bu şeyleri söylemeyeyim. Ben de köylüyüm, bize bir şey olmadı şimdiye kadar...
Bu konuşma 2014 yılında oluyor.
Geçen yılın ortalarında...12 Temmuz 2017 tarihinde KRT Televizyonunda 'Söz İstanbul'da' programında tanıdığımız bir zat konuşuyor. 'Tüketici Başvuru Merkezi Onur Başkanı' imiş... Adı Aydın Ağaoğlu... İnternette bulabileceğiniz konuşmasında bakın ne diyor:
'Bu Çiftlik Bank gelecekte çok insanın başını ağrıtacak, altını çizerek söylüyorum. Yetkililer devreye girmeli, incelemeli, bana göre yasa dışı işlemler, ne SPK'dan izinli ne de BDDK'dan ruhsatlı... Yasa dışı işlemler nedeniyle müeyyide uygulamalı ve engel olmalıdırlar. Ben dolandırıcı diyorum, bunun cezai sorumluluğuna razıyım. Çiftlik Bank, arı alıyorum sizin için, siz bana 50 bin lira veriyorsunuz, ben size 125 bin lira olarak ödeyeceğim. Ay be ay 10'ar bin lira geri göndereceğim. Oh ne güzel! 5 ayda parası geri geliyor. Yok böyle bir kazanç. Keşke çiftçiler böyle kazansa. Peki, ben neden dolandırıcı diyorum? Yasalarımıza göre para toplama yetkisi bankalardadır veya BDDK tarafından yetkilendirilmiş kurumlardadır. Kanunlara aykırı olduğu için, ben buna dolandırıcılık diyorum.'
Bu zat söylenecek her şeyi söylemiş. Ancak geliyorum diye bağıran tehlikeyi görmesi gerekenler görmemiş...
Bu arada muhalefet liderinin 'Para kaptıranlar
Bayramlar ve ulusal günler ulusların birleştiği, bütünleştiği, hep birlikte mutlu olduğu günlerdir. Bizde ise her biri kavga gürültü vesilesi...
Çanakkale Zaferi ile ilgili ilkellikleri izliyorsunuz
Diyanet İşleri Başkanlığı dahil birçok kurum Çanakkale Zaferi’nden Atatürk’ün adını çıkartma savaşı veriyor. Atatürk her fırsatta hedef oluyor.
Şeriatçılar Atatürk’e neden düşmandır?
Gelin bunu merhum avukat ve yazar Şakir Keçeli’nin “Şeriat Nedir” adlı kitabından verelim...
“Şeriatçılar 1923 devrimi ile devlete egemen olma haklarını yitirmişlerdir. Bu hak yani egemenlik hakkı onu Tanrı adına kullananlardan zorla alınmış ve halka yani ulusa verilmiştir. Saltanat ve hilafetin bir daha dirilmemesi için de köklü önlemler alınmış, adına Atatürk Devrimleri denilen devrimler gerçekleştirilmiştir. İslam’ın siyasallaşmasını isteyenlerin gerçek amacı yitirilen saltanatın yeniden diriltilmesi, elden kaçırılan buyurma yani egemenlik hakkının halkın elinden geri alınmasıdır. ‘Dinimiz elden gitti. Dinimizi yaşamalıyız. Müslümanlar zulüm görüyor’ nakaratlarının insanlarımızı kandırmak böylece kendilerine halk desteği sağlamak için söyledikleri yalanlardır.”
FETÖ borsası!
İddia öyle yenilir yutulur, gözden k
İstiklal Marşı tartışmalarında Anayasa’nın emri galiba unutuluyor...
Bakınız Anayasa MADDE 3 ne diyor:
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır.
Başkenti Ankara’dır.”
İstiklal Marşı Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri içindedir...
Sözleri aynen bırakılıp bestesi değiştirilebilir mi?
Mizah hayatımızın tuzu biberidir. Ruhun gıdasıdır. Hayatın acılarına vurulan fiskedir. Olumsuz düşüncelerin hapishanesinden kurtarır bizi... Sığ gündemlerden sıyrılmamızı, nefeslenmemizi, neşelenmemizi sağlar. Başka?
Bakın mizahın gücü başka nelere yarıyor... Psikiyatr Alper Hasanoğlu’nun “Hayat ve Diğer Hastalıklar” adlı kitabından okuyoruz (S.175):
“Psikoterapide de mizah en önemli tedavi edici müdahale yöntemlerinden biridir. Psikoonkolojide mizah yoluyla limbik sistem aktive edilip endorfin salgılanması sağlanarak iyilik hali artırılmaya çalışılır. Almanya’da göğüs kanseri ameliyatı ve kemoterapisi gördükten sonra hastaların rehabilite olmaları için kurulan bazı kliniklerde mizah, rehabilitasyonun önemli bir parçası olarak kullanılır. Mizah tabii ki saçma fıkraların ardı ardına okunması değildir. Farklı bakış açıları sunarak, alışılmadık gözlemlerde bulunarak, bir anlamda provoke ederek gülmesi sağlanır hastaların.”
Hayatımızdan mizahı eksik etmeyelim..
TIP
14 Mart Tıp Bayramı’nı dün kutladık. Bayram dolayısıyla en kısa tıp fıkrasını buraya iliştirelim:
“Adamın biri doktora gitmiş, o gidiş.”
Mühürsüz seçim
CHP Sözcüsü Bülent Tezcan: “2019 seçimine hazırız” demiş...
Program yok, ideoloji yok, kadro yok, proje yok, slogan yok...
AKP adayı yani Genel Başkanı her gün bir başka ilde miting yaparken,
CHP’nin henüz cumhurbaşkanı adayı bile yok. Adayı nasıl belirleyecekler, o yöntem de belli değil...
Genel Başkan referandumda AKP’nin hile yaptığını söylüyor.
O hileye karşı ne yapabildi? Hiç...
Peki bu seçimde hile yapılmasına karşı ne gibi önlemi var?
Yine hiç...
TBMM’de AKP’nin verdiği son dakika önergesiyle Pasaport Yasası’nda değişiklik yapıldı. 3500 eski milletvekili ile eşleri ve 25 yaşına kadar olan bekar çocuklarına “diplomatik pasaport” verilmesi kabul edildi. Diplomatik pasaport sahipleri ABD hariç diğer ülkeler için vize almıyor, pasaport harcı ödemiyor, bagajları aranmıyor, VİP salonlarından istifade ediyor. Anayasa Mahkemesi çalışıyor olsa bir başvuru halinde bu kanunu iptal eder...
Çünkü yukaridaki düzenleme, Anayasa’nın:
“Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” diyen 10. maddesine aykırıdır. Emekli milletvekili normal vatandaş statüsündedir. Ayrıcalıklı muamele görmesi için hiçbir sebep yoktur.
ARAMA
TBMM, “Güvenlikten Muaf Makam Sahipleri” listesi yenilendi.
Buna göre, daha önce makam araçlarıyla, aranmadan Meclis Kampüsü’ne giren vali yardımcıları, kaymakamlar, hâkim ve savcılar, genel müdürler ile general ve amiraller artık aranacak ve makam araçlarıyla Meclis’e giremeyecekler...
Muafiyet kimler için geçerli olmaya devam edecek? Mesela:
- 81 il valisi, İl belediye başkanları, eski milletvekilleri, müsteşar, müsteşar yardımcıları vb...