Milli Eğitim Bakanlığı kendi yönetimindeki okulları nitelikli - niteliksiz diye ayırıyor. Kendi yönettiği okulların yüzde 90’ını niteliksiz diye niteliyor. Sisteme “sınavlı - sınavsız” gibi bir ad yakıştırılabilirdi. Buna bile lüzum görülmemiş!
Nitelikli okullar tümünün sadece yüzde 10’u... Onlara da sınavla giriliyor. Ancak nitelikli diye sınıflandırılan okulların arasına niteliksizler sokulduğu gibi pek çok nitelikli okul da niteliksizler sınıfına alınmış... Başarılı Anadolu liseleri başarısızlar sınıfına ayrılmış. 34 ilde Anadolu lisesi tercihler arasına alınmamış. Bu okullara yönelik bir nevi itibarsızlaştırma uygulanmakta.
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer diyor ki:
“Eskişehir’de 15 okul ‘nitelikli’ diye açıklandı, 4 fen lisesi, 2 sosyal bilimler lisesi, 2 Anadolu lisesi, 5 meslek lisesi, 2 imam-hatip lisesi. Ama bakıyoruz, ilimizin en başarılı 7 Anadolu lisesi bu listede yok.”
Nitelikli okul listesinde 222 Anadolu Lisesi, 297 imam hatip lisesi var...
Yeni model başarısız öğrencileri başarılı okullara, başarılı öğrencileri başarısız okullara yönlendiriyor. Öğrenciyi kendi istediği değil, iktidarın istediği okullara gönderiyor.
Öğrencinin istediği okulun kontenjanı
Hazine eski Müsteşarı Mahfi Eğilmez, kişisel web sitesinde ekonomideki son gelişmeleri, özellikle dövizdeki yükselişi yorumluyor. Sebebini başta Suriye olmak üzere dış politikada, ekonomide ve iç politikada birbirini tetikleyen çelişkili politikalara bağlıyor. Bu arada dışarıdan sorulan sorulara yanıt veriyor.
- Hocam Merkez Bankası (MB) sizce ne yapmalı ?
- MB’nin faizi artırmaktan başka bir çaresi yok. Ama o da geçici çözümdür. Hatta bu ortamda çözüm müdür o da tartışmalı. Sonuç olarak MB, hatalı dış politikayı düzeltemez, başka bir yöne giden maliye politikasını doğru yöne çekemez. Tek yapabileceği şey faizi artırmak, onu da bizim anladığımız anlamda bağımsızlığı olmadığı için yapamıyor.
- Dolar 3.90’lardayken iktidar sözcüleri halkı dolar satmaya davet ediyor, “Dolar alanın elinde kalır” diyorlardı...
- Aslında çok da yanlış değildi! Dolar alanın elinde kaldı ve alanlar kârlı çıktı!
- Ekonomideki çelişkiler kaldırılırsa durum düzelir mi?
- Ekonomideki çelişkileri ortadan kaldırmak için önce siyasetteki ve dış politikadaki çelişkileri ortadan kaldırmak gerekir. Ki bu da öyle söylendiği kadar kolay bir iş değil.
Hapis öğrenciler...
Donald Trump ne zaman Suriye’den çekilmeye karar verse Esad kimyasal gaz kullanarak onu Suriye’de kalmaya ikna ediyor! Amerikan basını yarı şaka, yarı ciddi bunu konuşuyor...
Geçen yıl tam da mart sonu ve nisan başında... ABD Esad’ın görevde kalmasına razı olmuşken...
Yine tam 7 Nisan’da Han Şeyhun’a kimyasal saldırı olmuş, ABD vakit geçirmeden Suriye’yi suçlamış ve Trump’ın emriyle El Şayrat hava üssüne 59 Tomahawk füzesi göndermişti.
Sonradan kimyasal silahı Şam’ın kullandığı doğrulanmadı.
Bu defa aynı sahneleri izledik. Trump 29 Mart’ta Suriye’den çekileceklerini açıkladı. 7 Nisan’da Doğu Guta’da Duma’ya kimyasal saldırı vaki oldu.
Kimyasal silah kullanmak savaş suçudur. Ancak kınamak için önce suçluyu bulmak gerekir. O da ancak tarafsız gözlemcilerin işidir.
Ne var ki, ABD, her defasında olduğu gibi... Bu defa da zehirli gaz olayının faili kesinleşmeden Suriye ve Rusya’yı suçlama yoluna gitti. Ankara hiç vakit geçirmeden ABD’nin peşinden Esad’a yüklendi.
Derken dün Rusya Dışişleri Bakanı
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde dekanlığın odasını basan Volkan Bayır adlı saldırgan 4 üniversite çalışanını tabancayla öldürüyor, kenti yasa boğuyor. Hedefteki Dekan Prof. Cemil Yücel diyor ki:
- Akli dengesi yerinde değil, pek çok kişiyi şikâyet eden bir insan, korkulan bir insandı...
Eski Dekan Engin Karadağ konuşuyor:
- Fakültenin tamamını FETÖ’cülükle suçladı... Herkesi tehdit ediyor, bir şarjöre bakar diyordu. Geçen yıl rektöre bu iş cinayete kadar gider, diye şikayet ettik, emniyete de haber verdik, önlem alınmadı.
Evet... Akli dengesi yerinde olmadığı söylenen bu canavara tabanca ruhsatı verildiği gibi, yaptığı ihbarlar ciddiye alınmış, ihbar ettiği kişiler okuldan atılmış, öğrencilere ders vermesine izin çıkarılmış...
“FETÖ’cü avcısı” kimliği mi dokunulmazlık sağladı? Her neyse...
O dekan ve rektör hâlâ görevde tutulacak mı?
Faiz lobisi!
Selcan Taşçı, önceki gün Yeniçağ’da şunları yazıyordu:
“Pazar günü İYİ Parti Kurultayı’nın yapıldığı Ankara Spor Salonu’nun karşısında, Gençlik Parkı’nda oturup eşe dosta naklen bildirimde bulunan vatandaşın biri, bıyık altından sırıtarak, biraz da aşağılayıcı ses tonuyla aynen şöyle diyordu:
- MHP’den, BBP’den kimse yok burada, bunların hepsi Mustafa Kemal’in Askeri! İzmir Dağları’nı söyleyip duruyorlar sabahtan beri!
Selcan arkadaşımıza orada olup olmadığını sorduk... Orada bizzat tanık olmuş.
İYİ Partililer sabahtan akşama “İzmir’in Dağları”nı söylüyorsa... AKP’den çok CHP’nin çekinmesi lazım Meral Akşener rüzgârından...
Sanatçı dediğin...
Adı “sanatçı”ya çıkmış bazı ünlülerinin “sanatçılığı” tartışılırken...
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu hafta sonunda bir basın buluşmasıyla 14 yıllık icraatını anlattı. İzmir Belediyesi 14 yılda büyük atılımlar yaptı. Halkın yaşam kalitesi artırıldı.
Kırsal kesimde kooperatifleşme atılımlarıyla hem tarımı kalkındırdı hem kentte yaşayanlar bu ürünlerden yararlanma fırsatı buldu. Ulaşım ve çevre yatırımları büyük rakamlara ulaştı.
Kocaoğlu toplantıda bir çağrı yaptı:
- İstiyoruz ki benim güzel ülkem, kafasını çevirip biraz da İzmir’e baksın.. Çatışmaların, kamplaşmaların arttığı şu dönemde mutlu, umutlu, barış içinde yaşayan İzmirlilerden feyz alsın Ankara. Yeni icada gerek yok! İzmir’de sonuçları test edilmiş başarılı projeleri örnek alsın.
Çağrı yalnızca iktidara değil... İzmir’i biraz görmezden gelen CHP’ye de yönelikti...
İyilikler...
İYİ Parti’nin geçen hafta sonu yapılan kongresine Halk TV dışında televizyonlar kamera göndermedi. Kongreye gelenlerin Türkeş’in mezarını ziyaret etmesi engellendi.
Bunlar da İYİ Parti’nin ciddi bir güç haline geldiğine en azından rakiplerince öyle göründüğüne işaret değil mi?
Sadece Çiftlik Bank’ta 80 binden fazla kişi 500 milyon liradan fazla dolandırıldıktan sonra devlet, daha doğrusu devleti yönetenler harekete geçti, Çiftlik Bank ve benzeri kuruluşları denetlemeye başladı.
İyi de bu dolandırıcılık olayı aylar hatta yıllardır sürerken halkımızın tabiriyle “Devlet nerede”ydi? Bu vurgunu niye görmedi? Mevzuat mı yetersizdi? Sermaye Piyasası Kurulu’nda uzun yıllar uzman olarak çalışmış dostumuzun bu soruya yanıtı:
- Mevzuatımızda boşluk yok. Türk Ticaret Kanunu’nun 552. maddesi ile Bankacılık Kanunu’nun 150. maddesi gayet açık. Her iki kanunun öngördüğü koşulları taşımadan halktan hangi yol ve yöntemle olursa olsun para toplamak yasaktır. Bankacılık Kanunu’na göre bunun cezası üç yıldan beş yıla kadar hapis ile beş bin güne kadar adli para cezasıdır. Bu dolandıcılıktan Sermaye Piyasası Kurulu, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı derece derece sorumludur.
- Mevzuatta boşluk yoksa bu toplu dolandırıcılık nasıl gerçekleşebildi?
- İktidar, kendi çıkarı uğruna devletin denetim mekanizmalarını neredeyse çökertti. Asıl sebep bu. Ha, o arada kimi menfaatler karşılığı bilinçli olarak göz yumulması da muhtemeldir.
Satış sırası suya geldi. Nasıl mı? Günümüzde tarımsal sulama yönetimleri 1.3 milyon çiftçinin oylarıyla seçilen 300 dolayındaki sulama birlikleri aracılığıyla yapılıyor. Birlikler çiftçinin çıkarını ön planda tutuyor. Buna rağmen yüzde 90’ı kâr ediyor.
Bu özet bilgiden sonra geliyoruz şu sıralar TBMM Tarım Komisyonu’nda görüşülmekte olan tasarıya; Buna göre DSİ isterse tarımsal sulama tesislerini kişilere ve yabancılar da dahil olmak üzere özel şirketlere devredebilecek. Yani özelleştirebilecek.
Peki bu ne anlama geliyor? CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ı dinliyoruz.
- Geçmişte diğer özelleştirmelerde neler yaşandıysa aynısı fazlasıyla yaşanacak. Bir yandan suyun fiyatı artacak, diğer yandan kullanımı rantabl olmaktan çıkacak. Özel şirket daha kârlı görürse suyu belki de tarım dışına satacak.
Çiftçi tarlasını sulayamaz hale gelince satmak zorunda kalacak, tarımsal üretim büyük bir darbe daha yiyecek.
- Bunları iktidar görmüyor mu?
- Görüyor ama ne yapsın! Her gün yeni bir şeyler satmak zorunda, çünkü paraya ihtiyacı var. En önemlisi bu tasarının asıl sahibi Dünya Bankası ve FAO gibi karşı koyamayacağı güçler. Ama bütün bunlara rağmen içeriden bir direniş var, o nedenle