Mehmet Yalçın

Mehmet Yalçın

Tüm Yazıları

Ey yolcu! Eğer yolun Smyrna’ya düşerse, Misket şaraplarından içmeden geçme! Eğer hayatında bir kere bu şaraplardan içmediysen, “yaşadım” deme...

Ege Denizi’ne bakan tepede akşam rüzgarıyla hafiften ürperirken, buralarda binlerce yıl önce yaşamış antik çağların büyük tarihçisi Heredot’un bu coşkulu satırlarını anmadan edemiyorum. Çünkü o satırlardaki bağlarda, asırlık Misket asmalarının arasındayım.

Kuşadası’nın hemen karşısındaki Samos (Sisam) adasına geliş sebebimiz, Yunanların ünlü brendileri için kurdukları “akademi”. Yunanların bu içkilerine aroma kazandıran Misket üzümünün bağlarına düzenledikleri gezideyim. Adanın tepelerinde, 700 metre rakımda, mihmandarımız Yorgo’dan üzümlerin aromalarının sırrını dinliyorum. “Bakın gün döndü, çıkan rüzgarla siz bile üşüdünüz. İşte bu asmalar da üşüyor. Ve üşümek onlara iyi geliyor” diyor Yorgo. Ve devam ediyor: “Burası dünyanın en sıcak iklimli bağlarından biri. Üzümler gündüz güneşe doyuyor, geceleri de serinlikte güneşten aldıklarını hücrelerine kadar sindiriyor. Zaten aromatik bir üzüm cinsi olan Misket, bu sayede ağır ağır, aromalarını geliştire geliştire olgunlaşıyor ve benzersiz bir tada kavuşuyor.”

Haberin Devamı

Misk kokulu üzümler

Bağlarda hasat yapılmış, bazı asmalarda bizim “neferiye” ya da “neferge” dediğimiz “kılıç artığı” salkımlara rastlanıyor. Birkaç tanesinden ağzıma atıyorum, damağım bayram yerine dönüyor. Bal, gül, çiçek, narenciyeler, egzotik meyveler... Tüm bu tadlar damağımda dans ediyor. Acaba Misket adını bir zamanların en güzel kokularına adını veren, geyiklerin bezelerinden elde edilen “misk”ten mi almış diye düşünmeden de edemiyorum. “Mis kokulu” deyiminin “misk kokulu”dan geldiğini hatırlayınca, bu düşüncemi daha bir inandırıcı buluyorum.

Şarabı ayakta tutan kooperatif sistemi

Bir zamanlar Osmanlı mülkü olan adada bağ gezisinden sonra merkeze iniyor, şarapların tek üreticisi olan kooperatife gidiyoruz. Yorgo burada da bilgi veriyor: “3 bin civarında küçük küçük bağ ve onlara bakan aile var. Bunlar iki-üç dönüm bağ için tesis kuramazlar. Şarabı evlerinde yapsalar kötü olur. Tüccarlara üzüm satsalar, sömürülürler. O yüzden 1934’te bu kooperatif kuruldu, tüm üzümleri alıp kalitelerine göre birkaç çeşit şarap yapıyor. Çoğu Fransa’ya ihraç edilen şaraplarda fiyat kırılmasını da önlüyor, köylü hakkını alabiliyor.” Bizdeki Tariş modeli...

Haberin Devamı

Biz bunları dinlerken ülkemde Tariş Üzüm Birliği’nin işlevsizleştiğini hatırlıyor, acı acı gülümsüyorum. Ardından şarapları tadıyor, kimi hafif tatlı, kimi bal kıvamındaki şaraplarda “güneşi içen” Misket üzümlerinin rayihalarını buram buram alıyorum. Ve “Bu üzüm bizimdi, dünyaya Bornova Misketi adıyla yayıldı. Bornova’da bir dönüm bağı bile kalmadı, Türkiye’de de unutuldu” diyerek bir kez daha buruluyorum.

Üzüm alkolüne yıllanmış şarap katıyorlar

Ardından Atina’ya geçiyor, bu kez brendi mahzenlerini ziyaret ediyoruz. 1888’de Pire Limanı’nda kurulan ve 1896’ya gelindiğinde hem İstanbul’da hem de Odessa’da birer damıtım tesisi daha kuran brendinin formülü gizli. Ama üstadı (kendisine başharmancı yerine üstat dedirtiyor) Costas Raptis, “Üzüm alkolleri fıçılarda eskiyor. Adadan da yıllanmış Misket şarapları geliyor. Onları uygun şekilde harmanlayıp biraz da özüt katıyoruz” diyor. Küçük bir şişede gelen “özüt”, parfüm yoğunluğunda. Uyanık bir gazeteci yıllar önce tesiste gül yaprağı dağları görmüş ve brendinin içinde gül aroması da olduğunu yazmış. Bunun dışında sır verilmiyor, “Bazı bitki ve özler” deniliyor. Başparmağımla işaret parmağımın arasına damlatıp kokladığım özütten bergamut ve vanilya rayihalarını da yakalıyorum.

Haberin Devamı

Brendi akademisinin kısa gezisinden dönüş yolunda, “Komşu gizli formüllü ve taklit edilemeyen bir içkiyle iki asırdır milyonlarca avro kazandı, hâlâ da kazanıyor, damıtımcısından bağcı köylüsüne hepsi de bundan geçiniyor. Biz ise ne akla hizmetse 70 yıllık kanyağı öldürdük, Çanakkale’nin bağcı köylüsünü aç bıraktık. Fransa’dan ispirto gibi brendiler ithal ediyor, Fransız içki tüccarlarını zengin ediyoruz!” diye hayıflanıyorum. Ve yine acı acı gülümsüyorum.