Bu savaş başka savaş.. Bu savaş işçinin savaşı.. Bu savaş işçinin yaşama savaşı..
İşçinin iş kazalarına karşı verdiği savaş..
İşçi mağlup, işçi perişan, ortalık kan revan..
Altı ayda 978 ölüm..
İç savaş gibi!.. Terör yanında hafif kalır.. İsrail, Gazze’ye tonlarca bomba attı, füzeler gönderdi; yerleşim yerlerini, plajları, hastaneleri vurdu..
Ölü sayısı; 220..
Bizde iş kazası kaybı 978..
Atasözüdür; doğmadık çocuğa don biçilmez..
Sözü meşhur eden de Süleyman Demirel’dir.. Olasılıklar üzerine yorum yapmak istemediği zaman; ‘Doğmadık çocuğa don biçmem’ derdi..
Ama artık dünya eski dünya değil, Türkiye de eski Türkiye değil..
Çocuğun nasıl doğacağı çok önceden belli oluyor..
Mesela, Erdoğan’ın nasıl cumhurbaşkanı olacağı şimdiden belli.. İhsanoğlu’nun da nasıl cumhurbaşkanı olacağı belli, Demirtaş’ın da..
Bu meseleler çok yazıldı çizildi, televizyonlarda hemen her gece konuşuluyor..
Gelin bugün meselenin farklı boyutuna bakalım.. Erdoğan cumhurbaşkanı olursa yerine gelecek başbakan nasıl başbakan olur sorusuna yanıt arayalım..
Olan bitene önyargısız bakın.. İdeolojisiz, partisiz, takıntısız..
Dört bakan için hazırlanan fezlekelerin seyir defterine bi göz atın.. Kapağı yedi aydır neden açılmamış, açılamamış, açtırılmamış!.
Bi düşünün..
Sonra elinizi vicdanınıza koyun ve kendi kendinize sorun..
Rüşvet ve yolsuzluk iddiası inandırıcı mı değil mi? Rüşvet ve yolsuzluk iddiası düzmece mi, değil mi?
Ne düşünüyorsunuz?
Cevabını yüksek sesle vermenize gerek yok.. Sessizce verin, başkalarının duyması gerekmiyor..
Bir kişinin, siyasi bir aktörün bir liderin cumhurbaşkanı olmasını istemek..
İstemenin ötesinde desteklemek.. Övgüler düzmek.. Seçilsin diye gece gündüz çalışmak ayrı şey..
Seçilecek cumhurbaşkanı olağanüstü yetkilerle donanacak diye zil takıp oynamak ayrı şey..
*
Birincisinin kızılacak, ayıplanacak bir tarafı yok..
Aslında olması gereken..
Fikirleri örtüşüyordur.. Devletin başına layık görüyordur.. Dostudur, arkadaşıdır seçimi kazanmasını istiyordur..
Cumhur-başkanı seçimi öncesi üç konuda tartışma yaşanıyor..
Biri olması gereken.. Erdoğan Köşk’e çıksın mı çıkmasın mı? İhsanoğlu yeterli mi değil mi? Demirtaş olur mu olmaz mı?
Seçim öncesi konuşuluyor, tartışılıyor olması normal.. Seçimin olmazsa olmazı..
Normal olmayan öteki iki tartışma..
*
Birincisi; Aday kampanyalarının orantısız olduğu.. Başbakan’ın orantısız güç kullandığı..
Adayların ikisi, kent turu atmak için zar zor araç ayarlarken, kampanyayı ziyaretlerle kompanse etmeye çalışırken, kahve toplantılarıyla sesini duyurmaya çabalarken..
Hep şu söylenir.. Avrupa ortaçağ karanlığını yaşarken İslam kültürü ışık saçıyordu.. Arap coğrafyası altın çağındaydı..
Sonra da şu sorulur; ne oldu da İslam coğrafyası Ortaçağ’a dönüş yaptı, Avrupa bilgi çağının kapısını açtı..
Tek bir nedeni yok tabii.. Birden fazla faktör var.. Ama şu gerçek ki; İtalya’da ortaya çıkan veya başlatılan Rönesans İslam kültürünün eseridir; zorlamasıdır..
Rönesans’la roller değişti..
*
#Tarih dergisinin temmuz sayısında Enis Batur’un çok güzel bir makalesi var.. (Yeri gelmişken #Tarih dergisinden de söz edelim.. Konuları özenle seçilmiş, çok kaliteli yayın.. Takip ediyorum, tavsiye ederim..)
Batur, İslam uygarlığının Avrupa’da güçlü olduğu dönemde getirdiği katkıları kaleme almış..
Haberlerde izlemişsinizdir.. Ekmeleddin İhsanoğlu Seçim bildirisini açıkladı, seçim kampanyasını açıkladı..
*
Doğru, metni kâğıttan okurken bile rahat değil..
Doğru, akıcı konuşamıyor..
Doğru, uzun cümlelerle tek düze ses tonuyla mesajını hedefine gönderemiyor..
Doğru, vurgu yok..
Doğru, belagatı zayıf..
Türkiye’nin kötü bir huyu var.. Çok hızlı gündem değiştiriyor günlerce onunla yatıp onunla kalktığı meseleleri bir anda çöpe atıyor..
Atmakla kalmıyor, unutuyor..
Daha bir hafta on gün önceye kadar manşetler IŞİD’di.. Adamlar hilafet ilan etti, devlet kurduklarını açıkladı; iplediğimiz yok..
İki sınırda da komşumuz oldular; mesele eden yok..
Sağımız, solumuz Suriyeli dolu.. Her köşe başında avuç açan bir Suriyeli var.. Çoğu aç, çoğu açıkta..
Sayılarını, kim olduklarını devlet bile bilmiyor.. Çoğunun kaydı kuydu yok..
*