Pyramid Jeans markasını hatırlayan var mı? Ben hatırlamıyorum. Hatırlattılar. Burada, yani bir süredir yaşamakta olduğum Varşova’da hatırlattılar. İlginç bir şekilde insanlar burada Türk olduğunuzu öğrendiklerinde önce Viyana kuşatması muhabbeti açıyor. Jan Sobieski’yi tanıyıp tanımadığınızı soruyorlar. “Sobieski öyle bir kahraman ki bütün Avrupa’yı Türklerin istilasından kurtardı yoksa bugün bambaşka bir manzara olacaktı” diyorlar. “Bizde her tarih kitabı ondan gururla bahseder” diye heyecanla devam ediyorlar. Sizi kırmamaya çalışan bir gurur ve tepkilerinizi yoklayan bir merak algılanıyor tavırlarında.
Siz “Bizim tarih kitapları maalesef Sobieski’yi sizin kadar önemsemiyor. Osmanlı Sobieski yüzünden çökmedi tarihsel olarak zaten çökecekti” deyince, hevesler biraz kırılıyor. Tarih konusu kapanıyor ve kuru kuru tarihi klişelerden gündelik hayata gelebiliyoruz.
Ardından, ülkelerimizdeki siyasi durumun aslında ne kadar benzediği, sağ ve muhafazakâr hükümetin iktidarda olmasından ne kadar tedirgin olduklarını anlatıyorlar. Dil bilen, yüzü dünyaya dönük, eğitimli, fikirleri ufukları açık genç nesil muhafazakâr dilden ve siyasetten ürküyor. İyi de işte bu ürkmelerin ecele bir faydası yok. Onlar anlattıkça bu durumda ben de onlara “Kardeşim, siz endişelisiniz şu bu ama birileri mutlu demek ki” diyorum. Çünkü bizde de kime sorsan herkes şikâyetçi, herkes dert yanıyor, ama seçimde herkes koşa koşa oyunu şikâyet ettiği insanlara veriyor” diyorum. Bu konuda da mutabık kalamadıktan sonra sıra geliyor başka ortak değerlerimize.
Pyramid Jeans’in ortak bir değerimiz olduğunu biliyor muydunuz? 80’lerin sonunda Varşova’da cool olmanın birinci kuralı Pyramid Jeans giymekmiş. Polonya’da komünist dönemin son yılları. Batı’ya dair hiçbir şey bulunmuyor. Batı’ya dair şeyler Doğu’dan, yani Türkiye’den geliyor. 1989’da kot üretmeye başlayan Türk markası Pyramid burada o dönem o kadar popülermiş ki insanlar “Kapalıçarşı’dan geliyordu” şeklinde detay bile veriyorlar. İşte size bir ortak değer daha: Kapalıçarşı. Gerçekten biz de Beyaz Gölge furyası döneminde basket oynar, Nike basketbol ayakkabılarının izini Kapalıçarşı’da sürer, buradan yeni bir ayakkabı aldığımızda yastığımızın yanın koyarak uyur, giymeye kıyamazdık.
Kot çılgınlığını da hatırlıyorum. Ama bizde cool olmanın anahtarı 501’di bir dönem. Levi’s 501. Şimdi şöyle alıp baksanız ne modeli model, ne kumaşı kumaş. Ama ne popülerdi 501, rüyalara girerdi. “Sobieski Türkleri Güney Lehistan’a sokmamış ama 300 yıl sonra Türk kotu Pyramid başkentinize girmiş, çok da böbürlenmeyin” demedim tabii.
Yokluklar insanı eğitiyor, büyütüyor. Bugün Polonya bizden zengin, daha kalkınmış, bir sürü problemini aşmış, teknolojik dönüşüm, şehirleşme, eğitim sorunlarını büyük ölçüde çözmüş bir ülke. Tarihte ne işgaller yıkımlar gördüğü halde (sanırım tarihte en fazla işgal edilen ülke) burnunu doğrultmuş, sızlanmayı, hesaplaşmayı bırakmış işine gücüne bakıyor. Bizim için aynısı
söylenebilir mi?