Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçmişe ait gelecek tahayyülleriyle ilgili olanlar, yani “retro-fütüristik” işleri sevenler için Tate Modern’ın yeni sergisi “Electric Dreams: Art and Technology Before Internet” (Elektrik Düşler: İnternet Öncesinde Sanat ve Teknoloji) ilginç manzaralar sunuyor. 1950’lerden 1990’lara uzanan aralıkta hayata geçirilmiş sanat eserlerinin sergilendiği bir çerçeve yaratılmış ve sanatçıların teknolojiyi o dönemde nasıl kullandığı anlatılırken bir bakıma geleceğe dair neler düşünüp hayal ettikleri de ortaya konmuş.

Haberin Devamı

Gelecek başka türlü geldi

Mekanik kurgular, optik illüzyonlar, boyut ve mekânla ilgili keşifler, algıları tetikleyen ışık ve ses numaraları (girişte bu konuda herhangi bir rahatsızlığımız olup olmadığı konusunda uyarılıyoruz) ve ekranlar. Özellikle ekranlar. Büyük büyük pikselli grafiklerin yer aldığı oyun ekranları 1980’lerden itibaren sanatçıların kadrajına girmiş gibi duruyor.

Gelecek başka türlü geldi

Suzanne Treister bazı video oyun ekranları kurgulamış ve bunları tabloya çevirmiş. François Morellet’nin gözleri kamaştıran yerleştirmesi pi sayısını dijitalleştirip kırımızı ve mavi renklerin kullanıldığı göz alıcı bir duvar kâğıdı / mozaiğe dönüştürüyor. Vera Spencer’ın 1954 tarihli tablosu bilgisayarlardaki en eski veri depolama yöntemlerinden biri olan delikli kartları (punched card) renklendirip kullanıyor. Venezüellalı sanatçı Carlos Cruz Dies’in 1974 tarihli “Environnement Chromointerferent” adlı eseri büyük beyaz bir alandaki nesnelerin üzerine düşürülen projeksiyonla mekânı devamlı hareket hâlinde bir oluşuma dönüştürüyor. Yürürken dengenizi kaybedip bir yerlere tutunma ihtiyacı duyuyor, zeminin ayağınızın altından kaydığı hissine kapılıyorsunuz. Dönemin geleceğe dair belirsizlik ve değişim duygusunu en bariz hissettiren eserlerden biriydi. Herkes kendince oturup teknolojiyi sorgulayarak bulundukları on yıldan geleceğe bir pencere açmaya çalışmış. Kimi estetik açıdan yakalamaya çalışmış meseleyi kimi de sosyal veya psikolojik açıdan. Bugünden bakınca bazıları naif düşler gibi görünse de içlerinde çok isabetli olanlar var.

Haberin Devamı

Mesela Harold Cohen’in 1979 tarihli eseri “Aaron #1 Drawing”, kendi tarafından geliştirilen Aaron adlı otonom yapay zekâ yazılımının çizdiği resimlerden biri. 1972 yılında geliştirilmeye başlayan program üzerinden Cohen bir robota resim yapmayı öğretiyor, ardından program ve robot otonom bir şekilde kendi tablolarını yapıyor. Yapay zekânın sanat alanındaki kullanımında öncü olması bir yana GenAI mantığının da öncü kullanımlarından biri olarak düşünülebilir.

Benim kuşak teknoloji ve dolayısıyla gelecek dendiğinde uçan arabalar, robot yardımcılar, gezegenler arası galaktik bir hayat, bolca uzaylı ve elbette uzay gemisi, ışınlanma gibi fantastik bilimsel sıçramalar hayal etmişti. Bunları hayal ettik, cep telefonu, selfie, elektrikli araba, online şiddet, troller, bolca dezenformasyon, manipülasyon bulduk. Gelecek, başka türlü geldi.

Bu tip sergilerin cazip yanı gördüklerinizin sizi zamandan koparıp başka bir boyuta ışınlaması. “Elektrik Düşler,” bizi internet öncesi gibi sınırlarını çizmenin zor olduğu bir döneme ışınlamaya çalışsa da eninde sonunda üzerimizdeki etkisi zamanın içinde bir yerlerde havada asılı kalmak oluyor. Geçmişten geleceğe yola çıktık ama bir yere varamadık. Ne dün ne bugün ne geçmiş ne gelecek. İki arada bir deredeyiz. Benim hoşuma gitti.