Her gün uğradığım kafenin penceresinden görünen şu iki binanın hayli acıklı bir hikâyesi var. 19’uncu yüzyıl sonlarında inşa edilmişler, Beyoğlu’ndakilere benziyorlar biraz. Bugün birinin altında Strefa adında lüks bir restoran var. Mumm logoları altında şampanyalarını yudumlayan şık beyefendiler ve hanımefendiler onları yakıcı Varşova güneşinden koruyan beyaz tentenin altında düzeyli sohbetlerine devam ederken, sabırla yemeklerini bekliyorlar. Lüks cipler, spor arabalar geçerken yavaşlayıp tanıdık var mı bakışları atılıyor. Diğer bina, restoranın tam karşısındaki, şu anda restorasyonda. Eskimiş tuğlaları, camsız pencerelerinden görünen karanlık koridorları, odaları var.
Varşova’nın tam göbeğinde bugün komünist dönemden kalan toplu konut binalarının, son yıllarda yapılan lüks rezidansların, iş kulelerinin yükseldiği, yanı başında Google’dan Deloitte’e global şirketlerin merkezlerinin bulunduğu Grzybowski meydanı burası.
Meydana açılan Prozna Sokağı’nın girişinde yer alan bu iki bina, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin yerle bir etmeyi başaramadığı yegâne anıtlar gibiler. Yahudi Ghetto’sunun tam sınırında, bir yanı geniş Marszalkowska Caddesi, diğer yanı Gryzbowski Meydanı’nda olan bu dar ve kısa sokak, 18’inci yüzyıldan 1930’lara kadar Yahudilerin ve Hıristiyanların bir arada yaşadığı canlı, hareketli, curcunalı bir sürü dükkânın olduğu bir pazar yeriymiş. Bugün o günleri anımsatan meydandaki All Saints Kilisesi ve karşısındaki ağaçların altında gizli Nozykow Sinagogu bulunuyor. Bu sinagog Varşova’da ayakta kalan türünün tek örneği. Bir de bu iki bina.
Nazi işgalinde Yahudilerin hapsedildiği ghetto’nun kalbi burası. Tanıkların anlattığına göre, şimdi şampanya içilen bu noktada apartmanlardan zorla çıkarılan aileler infaz ediliyor, sağda solda açlıktan ölen çocukların bebeklerin cesetleri görülüyordu. Daha sonra direniş sırasında aynı noktada barikat vardı. Sayısız çatışmanın zulmün geçtiği bir nokta. Naziler gelmeden 400 bin olan şehirdeki Yahudi nüfusundan geriye 5 bin kişi kaldığını istatistikler söylüyor. “Pianist” gibi filmlerde gördüğümüz Varşova direnişinin gerçekleştiği yerler.
İki binadan biri 1999’da başlatılan bir proje kapsamında restore edilmiş. İçinde iş yerleri var şimdi. Cephe korunmuş ama arka taraf tamamen yeni (yakından inceledim). Bir çeşit butik plaza gibi içi. Restorasyonda olan diğerinde şu an pek bir hareket yok. Yıkılmayı bekleyen AKM gibi, mahzun, sessiz, yara bere içinde duruyor.
Aldığım bilgilere göre, burası da iş yeri olacak. Kafeler, restoranlar açılacak elbette. Sokağın kalan kısmında Trattoria, Michelin yıldızlı bir şık restoran, bir Tayland restoranı ve cafe’ler var. Prozna Café’de oturup sebzeli kişinizi yerken tam karşınızdaki restoranın sol alt köşesine bakarsanız bir orijinal duvar parçası bile görebilirsiniz.
Bütün bunları neden yazıyorum biliyor musunuz? Kapitalizm (ya da çağımızın gerçekleri diyelim) her yerde aynı. Bu binalar daha önce sanatçıların muhtelif işler sergilediği mekânlar olmuş. Prozna Projekt diye bir girişim yapılmış mesela. Ama 2010’da durmuş. Burası artık emlak bakımından o kadar değerli ki diğer her şey ikinci planda. “Değerlendirilmeleri” gerekiyor. Müze ya da anıt bina olmak yerine iş yeri olacaklar. Bazıları da “O dönemi hatırlamak için az ileride Direniş Müzesi var, bırakalım buraları da yaşayan, hayat dolu yerler olsun” diye düşünüyor.
Kim haklı? Yanıtını veremediğim bir soru.