Varşova’nın kafelerinden, bistro’larından, restoranlarından bildiriyorum. Duyduklarımı gördüklerimi paylaşmaya anlatmaya devam...
Varşova’nın kuzeyindeki Stary Zoliborz’da (eski Zoliborz) şahane bahçeli evler var. Bu mahalle 200 yıl kadar önce papazların ekip biçtiği alanlardan ibaretmiş. 1800’lerin ortalarında buraya yerleşenler olmuş. Derken bağlar, tarlalar bahçeli evlere dönüşmüş. 1930’lardan itibaren entelijansiyanın oturduğu bir bölge haline gelmiş. ‘70’lerde gazeteciler, öğretim üyeleri, subaylar bu bölgeye yerleşmiş ve meslek gruplarına göre adlarını verdikleri bölgeler oluşturmuşlar.
Türkiye’de olsa...
Burada ara sıra gittiğimiz bir restoran var. Bu bahçeli evlerden birini bir işletmeye çevirmişler. Bahçesinde oturup çocuğunuz bir yanda oynarken siz de rahat rahat pizzanızı ya da salatanızı söylüyor, burada ürettikleri ev birasından içebiliyorsunuz. Böyle bir ortamda ne çalar? Bu tip bir işletmeniz olsa hangi müzikleri dinletirsiniz müşterilerinize?
Bizde olsa seçenekler şunlar olur: A) Belli başlı hit şarkıların tatlı sesli kadın solistlerce söylenmiş cover versiyonları. Kafamız şişmesin ama melodi de tanıdık olsun demek bu. B) Belli bir bpm’e yani vuruş/dakika’ya sabitlenmiş, hepsi birbirinin aynısı gibi gelen bir takım house müzikler. C) Lounge veya chill out denebilecek rol çalmayan, fonda bir ses olarak kalan müzikler. Bunların bulunduğu basit bir compilation albüm.
D) Radyo. E) Bir stream platformundan hazır listeler: Mesela “arkada çalsın” başlıklı bir liste var Spotify’da, 150 bin talipçisi var.
Elbette her yandaki dev ekran televizyonlarda açık olan Kral TV ya da türevleri de olabilir. Onu da geçin, maç açık bir televizyon oluyor artık böyle yerlerde. Çünkü artık İstanbul’da nereye giderseniz gidin, ne tür restorana oturursanız oturun maç izleniyor diye düşünüldüğünden ensenizde ya da karşınızdakinin tepesinde kocaman bir ekranı suratınıza dayıyorlar. Bunları da seçeneklere katalım. İşte hepsi bu. Bunun dışındakiler tek tük.
Benim gittiğim restoranda Red Hot Chili Peppers çalıyordu. “Californication” albümü baştan sona devam etti. Uzun uzun mahalleyi, mekanı anlattım çünkü burasının bir rock bar olmadığı anlaşılsın istedim. Bu Türkiye’de olabilir mi? Yani bir restoranda bir grubun albümü baştan sona çalabilir mi? Emin değilim. RHCP olması şart değil, bir Barış Manço albümü çalar mı mesela bir bistroda ya da kahvaltıcıda. Veya bir Serge Gainsbourg albümü?
Varşova’nın popüler kafe/bistro’larında biri, iki şubesi olan Charlotte. Bunlardan Plac Grzybowski’de olan Charlotte Menora bizim evin hemen altı sayılır. Mahalle kahvesi gibi kullanıyorum ben burayı ve her gün çalan müziklere kulak kesiliyorum ister istemez. Geçenlerde Barış Manço çalıyordu. Önce hiç yadırgamadım. Sonra Varşova’da bi kafede olduğumu fark edince heyecanlandım. Nefis kabak kemanenin sesi espresso makinesinin arkasından dolanıp fırından yeni çıkmış kruvasanları şöyle bir yalıyor, salamlı ve turşulu bagel’ları yoklayarak masamdaki kahvenin dumanına karışıyordu. O esnada Barış Manço “Katip Arzuhalim Yaz Yare” dedikçe ortam güzelleşiyordu gözümde. Elbette ‘gurbette’ duymak ayrı keyif bu şarkıyı ama emin olun müşteriler de değişik bir şey dinlemenin zevkini yaşıyorlardı. Playlist dünya müziğine odaklanmıştı. Ardından Yunanca bir şarkı girdi.
Müzikle de farklı olmak
Ara sıra uğradığım hızlı internet sağlayan ve sakin kafelerden biri Emilii Plater bulvarı üzerindeki Panska’ta yer alan Modern Sanat Müzesi’nin kafesi. Burada kitaplarla dolu raflar arasında oturup iyi kahve içerken ‘80’lerin underground müziklerini ve alternatif hit’lerini dinliyorsunuz. Geçenlerde “You Spin Me Round” çalıyordu. Liste hep bu tarzda devam etti.
Civardaki bir diğer mekan Café Prozna’da Mikal Tokaj Trio’ya denk geldim. Polonyalı cazcı ve ekibi piyano bas davul üçgeninde şahane müzik yapıyor, biz kahvelermizi içiyorduk. Pardon ama ben bu çeşitliliği neden Türkiye’de göremiyorum? Neden her şey ve her yer tek tip olmak zorunda? Biz tek tip değiliz ki, neden tektipleşmeye çalışıyoruz? Bir de tabii şu soru var: Masaya, sandalyeye, personele, mutfağa çılgın masraflar yapan işletmeler, konu müzik olunca neden en basit ve ucuz çözümlere kaçıyorlar? Neden düşünmeden “başkaları nasıl yapıyorsa biz de öyle yapalım”cı oluyorlar?
Menüsüyle farklı olmaya çalışan bir yer, müziğiyle de olmadıkça yarım kalmış sayılmaz mı? Her gün pek çok kez uğradığımız mekanlarda, kafelerde, restoranlarda daha özenli müzikler dinlemeyi istemek acaba “dolar kaç para olmuş bunun derdine bak” popülizmiyle örtbas edilecek bir talep midir? Bir şeylerin daha iyi olmasını istemek acaba kabahat midir?