Londra’da ağaçlar ve parklar önemli bir güzellik. Ve ilginçtir insanlar ağaçlar yüzünden birbirlerine girip, mahkemelik oluyorlar çoğu zaman. Bu enteresan ve sık rastlanan ağaç savaşları bizim büyük şehirlerde pek yok. Çünkü zaten ağaç pek yok. Kamusal alanlarda belediyelerin insafına kalan alanlar dışında insanların evlerinde bahçelerindeki ağaç sayısı gün geçtikçe azaldı gitti.
Kocaman ağaçları kesip atıp, yerine tutup tutmayacağı belli olmayan fidanları dikmek üzerine kurulu bir yeşillendirme kültürümüz var. Bu kültür zamanla bütün eski ağaçları yok etti. Şehre baktığınızda her yerde üç beş yıl önce sıra sıra dikilmiş genç ağaçlar görüyoruz. Bu arada bildiğim kadarıyla İstanbul Belediyesi’nin bir tarihi ağaç envanteri var ve web’de bu ağaçların yeri, yaşı ve cinsi takip edilebiliyor. Bu çok güzel bir hizmet, umarım bu sayı giderek azalmıyordur.
Londra ise İstanbul’dan farklı olarak her yerde çok eski ağaçları bulabileceğiniz bir şehir. Eskilerden dinlediğime göre, ağaçların zamanla azalması meselesi burada da gündemde. Burada da ağaçlar kesilip yerine bina dikiliyor. Ama şehir hâlâ çok ama çok yeşil. Verilere göre, Londra’da 8 milyon ağaç var. Şehrin toplam alanının yüzde 21’i ağaçlarla kaplı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü standartlarına göre bir kentsel alanın yüzde 10’undan fazlasının ağaç örtüsüyle kaplı olması oranın kentsel orman statüsünde sayılması için yeterli. Bu yönden bakıldığında, Londra dünyanın en büyük kentsel ormanlarından biri. Sadece şehrin her tarafına yayılmış parklarda ve doğal koruma alanlarında değil, her yerde 300-500 yıllık dev gövdeli ağaçları görebilirsiniz. Bu kadar fazla ağaç olunca elbette budamacılık da önemli bir iş kolu.
Herhangi bir semtte sokakta yürürken neredeyse her gün bir budama ekibine rastlamak mümkün. Bunlar özel işletmeler. Belediyeden budama kararı aldığınızda, bu izinle gelip ağaçlarınızı buduyor, bazen de kesiyorlar. Dalları alıp hızara sokarak talaş haline getirmelerini izlemek aynen “inşaata bakmak” gibi bir tür şehir hobisi.
İşte bu kesimler veya budamalar neredeyse hep olaylı oluyor. İlk geldiğimiz sene mahalledeki dev bir meşeyi kurtarmak için imza toplayıp belediyeye başvurmuş, neredeyse 40 metrelik ağacı kesilmekten kurtarmıştık. Karşı binada oturan yaşlı teyze, evinin önünde fazla gezinen postacıları budamacı sanıp, aşağı inip üstlerine yürümüştü de zor tutmuştuk.
Geçenlerde benzer hikâye Camden’da yaşayan son Daniel Craig-Rachel Weisz çiftinin başına geldi. Çiftin bahçesindeki ağaç 50 metrelik bir meşe. Yan evdeki komşu ağacın gövdesinin ve köklerinin 170 yıllık Viktorya dönemi evine (Londra’nın büyük kısmı bu tip evlerden oluşuyor) zarar verdiğini iddia ederek belediyeden kesim emri çıkarmak istedi. Craig ve Weisz “Tamam, budayacağız” sözünü vermiş ve kesim iptal edilmiş. Ancak çift tarafından kesim için başvurulmuş. Bununla birlikte bir armut, bir daha küçük meşe ağacını daha kesmek istiyorlarmış. Şimdi Camden gündeminde bu ağaç var. “Kestirmeyiz”ciler imza toplayıp belediyeye dünyayı dar ediyor.
En büyük kentsel ormanı korumanın sert kuralları var. Bahçenizde de olsa belli bir boya ve yaşa ulaşan ağaçların kesimi belediye kararı olmadan mümkün değil. Özeti: James Bond da olsan kesemezsin.