European Social Survey, Avrupa’daki sosyal gelişmeleri saptamaya ve anlamaya çalışan bir araştırma kuruluşu. Türkçesi, Avrupa Sosyal Taraması. Ülkemiz bu kuruma 2004 ve 2006 yıllarında üye olarak araştırmalara katılmış. Daha sonra katılım kesilmiş. 30’dan fazla ülkenin düzenli katıldığı bu araştırma tarama çalışmaları 2002’den bu yana bu ülkelerdeki toplumsal eğilimleri bilimsel metotlarla tespit etmeye çalışıyor. Son olarak inanç ve din konulu bir araştırmanın sonuçları açıklandı. 2014-2016 arasında 16-29 yaş grubunda kendisini herhangi bir dinle tanımlamayanların oranları şu şekilde sıralanmış:
1) Çek Cumhuriyeti %91
2) Estonya %80
3) İsveç %75
4) Hollanda %72
5) Birleşik Krallık %70
6) Macaristan %67
7) Belçika %65
8) Fransa %64
9) Danimarka %60
10) Finlandiya %60
İlk 10 böyle. Devamında da rakamlar yarı yarıya gidiyor. Yüzde 17 ile Polonya bu bilgilere göre sıralamanın sonunda. Genç kesim, buna ister y kuşağı deyin, ister z kuşağı deyin, ister “silent generation” adı verilen sessiz kuşak deyin, ne derseniz deyin, pek dindar değil. Dindar olmamayı bırakın, yakında dünyayı yönetecek bu nesil kendini herhangi bir dine ait görmüyor ve böyle tanımlamıyor. “Dinsiz” denebilir mi? Bilmiyorum. Ama din bu gençler için önemli değil. Bunu anlıyoruz. Nedeni, nasılı herhalde ayrı bir bilimsel çalışma konusu.
Bugün dünya dindarlaşıyor diyenler, işte buyrun bakın dindarlaşmıyor. Batı gençliğinin yarısından fazlası çok farklı bir tablo çiziyor. Dine inanmıyor. Hayatını ve kendini dinle tanımlamıyor.
Diyeceksiniz ki dünya Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinden ibaret değil. Evet, doğru.
Dünya Batı’dan ibaret değil ama bugün dünyanın her yerinde genç nesiller ortak kültürel değerlerle ve alışkanlıklarla birbirine bağlı şekilde büyüyorlar. Umarım bir gün dünyanın kalan kısmında da böyle araştırmalar yapılır ve gençler kendilerine sorulan sorulara özgürce yanıt verebilirler, biz de ne düşündüklerini anlarız.
Merak ettiğim şu. Dijital ayak izlerini takip ederek genç nesillerin taleplerini, alışkanlıklarını keşfetmek, anlamak ve bu bilgileri kullanmak bugün hem markaların, hem siyasi partilerin en önemli ilgi ve çalışma alanı. Son Facebook ve Cambridge Analytica skandalları üzerinden de bunu somut biçimde gördük. Peki, genç neslin oyun, tüketim alışkanlıklarını analiz edenler onların inanç durumunu da analiz ediyor mu? En önemlisi, siyasi partiler bu durumu nasıl somut politikalara dönüştürecekler ileride?
Bu araştırmanın bize anlattığı bir şey daha var. O da inanç özgürlüğü hakkında. İnanç özgürlüğü, sadece dindar olma ve dinini doya doya yaşama özgürlüğü anlamına gelmemeli. Bugün sadece bu şekilde algılanıyor. Halbuki inancını mevcut hâkim dinlerden biri altında tanımlamamak da inanç özgürlüğü. Bir dine bağlı olmamak da inanç özgürlüğü. Dini inancını kendine saklamak, “Sana ne” demek de inanç özgürlüğü. İnanmak gibi inanmamak da inanç özgürlüğü. Yani bu ülkelerde gençlik dindar değil ama inanç özgürlüğü var denebilir.
(Merak edenler için European Social Survey çalışmaları hakkında şu adreste bilgi veriliyor: europeansocialsurvey.org)