Dostoyevski “Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” demiş. O zaman Nile Rodgers’a disco’nun Gogol’u dememiz lazım. Bugünkü pek çok dans beat’inin de temelinde onun gitarı var. Yeni albümü 26 yıl sonra geldi.
Daft Punk’ın 2013 tarihli “Random Access Memories”i, herhalde dans albümleri tarihinin en büyük ticari başarılarından birine imza atmıştı. Albüm baştan aşağı ‘70’lerin disco müziği ve bu müziğin kahramanlarına bir saygı duruşu niteliğindeydi. Bir nesil Alman disco efsanesi Giorgio Moroder ile tanıştı. Onun, disconun ilk yıllarına dair anılarını anlattığı dokuz dakikalık “Giorgio by Moroder”nı nasıl unutabiliriz? Moroder bu albümden sonra yeniden prodüktörlük yapmaya başladı. “Deja Vu” adlı bir albüm çıkardı. Sia, Kylie Minogue, Britney Spears, Charlie XCX, Kelis gibi isimlerle çalıştı. Ancak çok büyük bir ses getirmedi. Hadise “ustaya saygı” boyutlarında kaldı.
Halbuki “Random Access Memories”in asıl starı, gitarıyla “Lose Yourself to Dance”, “Get Lucky” gibi büyük hit’lere hayat veren Nile Rodgers’tı. Yeni nesiller Nile Rodgers adını bu şarkılarla duydu (yani müziğe meraklı olanlarımız). Oysa Rodgers’ın tarihi ‘70’lere uzanıyor. Prodüktörlüğünü yaptığı ve gitarıyla dokunduğu şarkılar pop / dans tarihinde önemli yerlerde duruyor. 2015’te New York’ta bir lansmanda aynı ortamda bulunmuştum. Kalabalığa David Bowie’nin klasik hit’lerinden “Let’s Dance”i nasıl yaptıklarını anlatmıştı ki, bu anekdot Youtube’da da mevcut, bir bakın. Bir insan bir şarkıya sadece gitar riff’leri dekore ederek (düzenlemede gitar istenmediğinden keyboard’a yüklenmiş) neler yapabilir güzel bir örnek. Riff nedir, onu hatırlatmak lazım. Bir müzik enstrümanıyla yapılan basit melodi döngülerine riff deniyor. Ustalık gerektiren bir iştir. Rodgers herhangi bir şarkıyı gitar riff’leriyle bambaşka yerlere götürüp büyük bir dans hit’i haline getirebilir.
Zirveleri yakalamak zor
Rodgers ve grubu Chic disco hareketinin en dikkat çekici isimlerindendi. Prodüktörlüğünü yaptığı “Sister Sledge” albümü “We Are Family”deki riff’leri ve şarkıları bugün bilmeyen yoktur. Disco tarihinin en güzel albümlerinden biri bu. Ancak Rodgers 2013’teki Daft Punk albümüne kadar unutulmuştu. O bakımdan hadiseye Daft Punk’tan başlamam kimseyi şaşırtmasın. İkinci baharın ardından Avicii’yle albüm yapmaya kadar vardırmıştı işi ama kendi albümü, yani yeni bir Chic albümü bir türlü gelmemişti. İşte o albüm 26 yıl sonra geçen hafta geldi. Özetle, birtakım starların eşlik ettiği, ama başrolde disco beat’lerine odaklı gitar riff’leriyle Nile Rodgers’ın olduğu bir dans albümü bu. Starlar albüme güç katmış mı? Sister Sledge’de olduğu gibi, Chic’teki gibi zirveleri yakalamak zor.
“Till The World Falls”, Mura Masa, Cosha, Vic Mensa’nın desteğiyle güçlü bir açılış. Craig David’li “Sober” single olarak yayınlanmıştı. Craig David’li iki şarkı da favorim değil. Kimyaysa eğer müzik, burada kimyasal reaksiyon yok. Lunchmoney Lewis’li “Do You Wanna Party”, Hailee Steinfeld’li “Dance With Me” klasik disco beat’i üzerine kimsenin itiraz edemeyeceği güçlü çeşitlemeler. “State of Mine (It’s About Time), pop caza kaçan halleriyle albümün tamamından biraz farklı bir yerde. Elton John ve Emeli Sande’nin yer aldığı “Queen” balad tadında Daft Punk şarkılarına benziyor. Lady Gaga’nın Chic klasiği “I Want Your Love”a yaptığı yorum albümün en şahane anlarından biri. Lady Gaga’ya disco elbette çok yakışmış. “I Dance My Dance” albümün en iyilerinden.
Nile Rodgers en iyi bildiği şeyi yapıyor. Beat ve riff üretmek. Kalitesini ve “groove”unu koruduğunu da kanıtlıyor. Ama albümde ona eşlik eden isimler ayak uydurmakta güçlük çekiyor.