Elon Musk, Facebook’un kişisel bilgilerimizi nasıl da korumadığını ortaya çıkaran Cambridge Analytica skandalının hemen ardından şirketleri SpaceX ve Tesla’nın Facebook sayfalarını kapattı. Birçok büyük firmanın yöneticisi benzer çağrılarda bulunuyor. Bu çağrılar Twitter’da #deletefacebook -facebook’u sil- hashtag’i altında toplandı. Mesela Whatsapp’ı kuran ve 2014’te 19 milyar dolara Facebook’a satan Brian Acton “Şimdi zamanı #deletefacebook” diyerek bu harekete destek verenlerden.
E hadi biz de kapatıyor muyuz Facebook’u. Siliyor muyuz hesapları? Hazır mıyız?
***
Şunu hep okumadık mı: “Sosyal medyada kimse birbirini okumuyor, dinlemiyor. Herkes kendi fikrini ilan etme peşinde.” Hah işte tam da bu. Biz kendimizi anlatıp önemli (!) fikirlerimizi, fotolarımızı, sevdiğimiz sevmediğimiz şeyleri paylaştıkça bu zaafımız bize yol, su, elektrik olarak geri dönüyor. Mal, ürün satmayı bırakın, bize ha bire fikir satılıyor, tavır satılıyor, vizyon, düşünce tarzı, eğilim satılıyor. Şuna şaşır. Buna sevin. Onu linç et. Buna ses etme. Peki, bunları bildiğimize göre ve Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg’in yaptığı açıklamayla bütün bunları kabul etmesinin ve özür dilemesinin de ardından Facebook’u hayatımızdan çıkaracak mıyız? Çıkardık diyelim. Diğerleri ne olacak? Mesela bundan sonra kredi kartı kullanmayı bırakmamız lazım. Ne aldığımızı, ne kadara aldığımızı herkes biliyor. Televizyon izlemeyi bırakmak lazım. Hangi programı ne kadar süre izlediğimiz takip ediliyor. Akıllı telefonları çöpe atmak lazım. Hiçbir app/uygulama kullanmamamız lazım. Trafik uygulamaları size yol gösteriyor ama her gün hangi güzergâhtan nereye nasıl gittiğinizi kaydediyor. Müzik uygulamaları neyi ne kadar dinlediğinizi biliyor. Whatsapp? Whatsapp her şeyi biliyor. Peki, kimin Whatsapp? Facebook’un. Browser’lar hangi sitelerde ne kadar zaman geçirdiğinizi biliyor. Size de olmuyor mu, mesela bir arkadaşınızdan diyelim İtalya’nın ortaçağ kasabalarıyla ilgili bir mail gelse hemen ekran köşesindeki alanda İtalya’ya ucuz uçak bileti banner’ı çıkıyor.
***
Geçen gün Türkiye’nin en büyük medya ajanslarından birinde çalışan bir dostumla sohbet ediyorduk. Gelecekte reklam ve pazarlama kabaca şöyle olacakmış. Eve geldiniz, anahtarı sehpaya attınız, daha üstünüzü çıkarmadan konuşan dijital yardımcınız buzdolabınızda biranızın bittiğini, domatesin az kaldığını biraz kahvaltılık peynir almanızın iyi olacağını söyleyecek. “Alayım mı” diye soracak. Siz de al diyeceksiniz. Online sipariş verilecek ve kapınıza teslim edilecek. İşte yeryüzündeki bütün firmalar o sipariş verilen peynir, yumurta, reçel markası olabilmek için bütün paralarını Google’a ve benzerlerine verecekler. Reklamın gittiği yer burası. E siyasetin gittiği yer de farksız değil ki. Bir 10-15 yıl sonrasından bahsediyoruz, gelecek yüzyıldan falan değil.
Orwell 1984’te her şeyin izlendiği bir dünyayı tahmin etmişti. Tahmin edemediği, insanların izlenmeye gönüllü olacağıydı.
Peki, bunları biliyoruz madem. Bir yerden başlamak lazım yeter deyip Facebook’u siliyor muyuz? Var mı cesareti olan?