Naziler Varşova’yı 1939 yılında işgal etti. 1945’e kadar şehir tarihteki en büyük yıkımlardan birine maruz kaldı. Dümdüz edildi. Hava saldırılarında 150 bin sivil hayatını kaybetti. O kadar çok çatışma, bombalama oldu ki neredeyse tek bir bina hasarsız kalmadı. Şehrin büyük bölümü yıkıldı. Bazı mahalleler dümdüz oldu. Savaş sonrası çekilen fotoğraflara bakınca tek gördüğümüz üst üste yığılmış taşlar. Bugünkü şehir ise 1945’ten sonra yeniden inşa edildi. Kimi mahalleler modern yapılarla yeniden donandı. Kimi mahalleler komünist dönemde Sovyet mimarların projeleriyle yeni bir görünüme kavuştu. Kimileri ise baştan tıpatıp inşa edildi.
Yeniden inşa edilen mahallelerin en meşhuru elbette bugün Old Town (Eski Şehir) olarak bilinen, tarihi pazar meydanı ve çevresindeki yapılar. Ortaçağ’a dayanan tarihi, özellikle 17 ve 18. yüzyıllarda hayli etkin olmasıyla bilinen bu ticaret merkezi Nazi işgali döneminde harabeye dönmüştü. Ama öyle böyle değil, tanınmaz bir haldeymiş bu bölge. Bugün bu yeniden inşayı anlatan pek çok kaynak var. İnternette en kolay erişebileceğiniz İngilizce kaynaklardan biri culture.pl adresi altındaki makaleler. Buralarda fotoğraflarla karşılaştırmalı olarak anlatılıyor bu dönem.
Asıl ilginci şu, yıkılan yapıları nasıl aynı şekilde yeniden inşa ettiler? Binaların görünümü, konumu, cephelerin ve çatıların şekli sizce ezbere mi biliniyordu? Mimari planlar mı vardır? Hayır. Burada devreye sanat girdi. Resim sanatı. Şimdi size İtalyan ressam Bellotto’dan bahsedeyim.
Bernardo Bellotto 1721’de Venedik’te doğdu, 1780’de Varşova’da öldü. Uzmanlık alanı şehir resimleriydi. Ağırlıklı olarak Torino, Venedik, Dresden, Viyana ve Varşova’da meydanları, caddeleri, pazarları anıtları resmetti. Şehirlerdeki mimari dokuyu ve ışığı resmetmeyi seviyordu. Tablolarında yaşadığı dönemin şehirlerini detaylarıyla görmek mümkün. Polonya kralı III. August tarafından önce Dresden’e, ardından Varşova’ya davet edilerek şehri resmetmekle görevlendirildi. 200 yıl kadar sonra dünyanın göreceği en vahşi savaşta dümdüz edilen iki şehir.
Sadede geliyorum. Varşova yeniden inşa edilirken Bellotto’nun tablolarına bakıldı. Çünkü başka kaynak yoktu. Bellotto’nun önemi budur. Zamanında kimi, neden, nasıl desteklemiş bugün çok önemsiz. Biz ise artık İstanbul eskiden nasıldı diye merak ettiğimizde Ara Güler’e bakacağız. Onun fotoğraflarına. Ara Güler’in fotoğrafları İstanbul’un elimizdeki en detaylı görsel hafızası, eski İstanbul’un hatta eski Türkiye’nin tek kanıtı. Bu fotoğraflar o yüzden paha biçilmez. Bu fotoğraflara bir ömür verilmiş.
Ara Güler’in ardından onu başka açılardan değerlendirmek, eleştirmek mümkün elbette. Üstelik bu çok da keyifli anlaşılan, sosyal medyaya bakıyorum, coşan coşana. Ama hayatta Twitter linççiliğinden öte yerler de var. Bence fuzuli tartışmalarla kaybedecek zamanı olmayan biri, bütün gün telefonunu kurcalamak yerine, kendine bir iyilik yapmak istiyorsa, gidip Ara Güler’in fotoğraflarını yakından incelemeli.
Ara Güler’in değeri, ağırlığı, hizmeti oradadır. Sonra gene eleştir, yerden yere vur, o ayrı...