Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ari Barokas’ın solo albümü “Lafıma Gücenme”, grubu Duman’ın çok iyi bildiğimiz Türkiye blues’unu kendine has dokunuşlarla kişiselleştiriyor. Elbette lafını sakınmadan

Duman’ın müziğindeki sihir, hikayelerini blues hüznüyle anlatmak. Halk müziğimizdekine benzer hikaye anlatımını blues eşliğinde vermek. Teknik olarak da, pratikte de bu çok isabetli bir seçim. İki müziğin de tarihsel benzerlikleri var. İki müzik de kişisel veya toplumsal hikayeleri anlatırken aynı dili kullanıyor. Aynı duygulara başvuruyor. İki müzik de ilhamını garibandan alırken mazlumun yanında ezenin karşısında. İki müzik de aynı tip müzik enstrümanlarına dayanıyor, birinde saz diğerinde gitar var.

Bu paralellikler malum. Ari, Duman’da özel bir türe dönüşmüş bu geleneği solo albümünde kendi zevkine göre şekillendirmeye girişmiş. Country ve folk tonlarını daha fazla kullanıyor. Bunu yaparken de sanırım solo albümün doğasındaki özgürlük hissiyle hareket ediyor.

Ayrı solo albümler hep vardır

İnsanın hayatında belli bir aşamaya geldikten sonra tam olarak keyfine göre işler yapması ne güzel. Bu karaktere sahip, gruptan ayrı solo albümler hep vardır. Ama hep iyi sonuç da vermezler. Mesela Lou Reed’in The Velvet Underground ile müziği ne kadar şahaneyse son dönemlerinde keyfine göre takılıp Metallica’yla yaptığı albüm de o kadar fenaydı.

Smashing Pumpkins çok iyi gruptu ama Billy Corgan’ın solo işlerine kefil olur muyuz? Interpol’e bayılırız ama Paul Banks’in solo işleri bizi o kadar heyecanlandırır mı?

The Strokes nefistir de Nicolai Fraiture’ın Nickel Eye projesi için, Julian Casablancas’ın solo işleri için, ya da Albert Hammond Jr.’ın solo albümü için aynı hislere sahip miyiz? (Ben ikincisi için sahibim gerçi…)

İstisnalar elbette var ama solo projeler dinleyicinin gözünde çoğu zaman grup işlerinin gölgesinde kalırlar. Bu işin olumsuz yanı. Ama işin bir de iyi yanı var. Bu tip solo projelere normalde olacağından daha fazla ilgi olur. “Bakalım bizim filanca grubun gitaristi/davulcusu/basçısı ne yapmış” denir. O halde bakalım Duman’ın basçısı Ari Barokas ne yapmış.

Sadece basçı denmez

Bir defa Ari’ye sadece basçı denmez. Ari grubun blues/ rock temelli ama hayli yerli sound’unun ve ruhunun oluşmasında en az Kaan Tangöze ve Batuhan Mutlugil kadar önemli biri. Ve elbette Ari, Duman’ın pek çok güzel şarkısının söz ve müziklerini yazdı. Mesela benim en sevdiklerimden “Aman Aman” bir Ari bestesi ki, slogan yapsan bu kadar güzel olmaz. “Giderek üzdün bizi zaman, sıraya dizdin bizi zaman” diye gider ve bir çağdaş edebiyatımız seçkisine girmesi gereken sözlerdir.

Hemen buradan albüme bağlanalım.

“Ömrümüz Yine Geçiyor” bu tip bir şarkı. Benzerini mesela “Duman I”de gördüğümüz Barokas bestesi “Sor Bana Pişman mıyım” gibi. Ya da “Duman II”deki “Tövbe” gibi. Bu şarkılar müzikal açıdan birbirinden farklı ama sözler ve hikaye bakımından aynı yerdeler. Zamana bir serzeniş, olan bitene bir itiraz var. Çok da işe yaramayan, durumu değiştirmeyen bir itiraz bu. Ama duygulara tercüman olan bir itiraz.

Ari kendi albümünde albümde bu tip sözleri Kaan Tangöze’ye göre daha az “acılı” ya da “dramatik” seslendiriyor. Ama müzik hemen kendini ele veriyor.

“Yangın Var” albümdeki blues karakterini güzel yansıtan şarkılardan. Burada akustik gitarda Utku İnan’ın güzel bir solosu var. Bu vesileyle gruba bir göz atalım. Davulda deneyimli davulcu ve müzisyen, artık Duman’ın da davullarını teslim alan Mehmet Demirdelen var. Ari Barokas akustik gitar ve vokallerde, bası kontrbasçı Ekin Bilgin’e emanet etmiş. Geri vokallerde Dilara Sakpınar ve Gülin Kılıçay yer almış.

Duygusal bir balad

Açılış şarkısı “Yaşıyorum Sil Baştan” bir varmış bir yokmuş diye giriyor. Hikaye anlatmaya başlamak için güzel bir giriş. Ari’ye çok benzeyen birinin kendi hayatıyla hesaplaşmasına tanık oluyoruz. Bence albümün en kişisel şarkısı bu olabilir. Romantik gitarların ve arpejlerin şarkısı “Salaksın”da zıtlık bir üslup olarak kullanılmış. Karşılaştırmak gibi olmasın, bana “Magnetic Fields” şarkılarını hatırlattı. Albümün tamamı öznellik ile memleket gündeminin o öznellikteki yansımaları arasında gidip geliyor. Ari’nin şarkıları kişisel olduğu ölçüde eleştirel oluyor. Sanırım bu kişiselden genele bakış, aynı zamanda sizi dokunulmaz da yapıyor. Ayrıca sözünüzü slogan atmadan söylediğinizde daha fazla dinleniyor.

“Gavurlar” cesur bir şarkı. Bir Anadolu pop melodisi havasıyla başlıyor. Sonra lafını esirgemiyor Ari. “Yalan”, “Günebakan”daki bir Yeni Türkü şarkısı veya bir Özdemir Erdoğan klasiği gibi. Burası yazının başında tarif ettiğim tipte blues albümü anlayışına en uzak duran yer.

Bir indie pop bestesi havasındaki “Beyni Yok”, tıpkı “Salaksın” gibi müzikle sözlerin zıtlığı üzerinde kendine bir mizahi yol açma peşinde. ‘70’lerin folk solistlerinin izinden giden “Nafile” son dönem yaşananlar üzerine yoğunlaşmış. “Egotango” albümün son şarkısı. Akustik havada duygusal bir balad bu.

Ari Barokas’ın ilk solo albümünü dinledikçe insanda uyanan duygu sözlerden ve anlatılan hikayelerden bağımsız olarak şu: Bu bir Eski Türkiye albümü. Eski Türkiye’nin güzel müzikal arka planını yaşatan, bazen bir gitar arpeji, bazen bir melodi, bazen baz ve davulun birlikte yaptığı bir köşeli hareketle kendini ele veren bir albüm. İntrolar, outrolar her şey çok tanıdık geliyor. Elbette bu
hissi yaşamak için önceden bu ülke nasıl bir yerdi, neler dinlenirdi, neler çalınırdı, neler konuşulurdu biraz bilmek lazım. Mesela ‘80’lerde radyolarda televizyonda çalan şarkılara aşina olmak, artık varolmayan mahalle plakçılarından yükselen melodileri duymuş olmak lazım. Dönemin isimlerine dair bir kulak dolgunluğu lazım.

Ari Barokas, yaşı gereği bu söylediklerime denk gelmiş kuşaktan. Kulağına çalınan müzikleri solo albümünde yeniden üretmesi doğaldır. Ve elbette Eski Türkiye’nin müziklerini hatırlarken Yeni Türkiye’den de lafını esirgemeyecekti.