“İnkar etmek de tövbeden sayılır” diyordu bir güzel dost ve ekliyordu:
“Lakin, günahı...”
Ülkeye ihanetin günahını milyonlarca tövbe silemez!
***
Darbecilerin duruşmalardaki ifadelerini medyadan takip ediyoruz.
Yalan makinesine dönüşmüş hemen hepsi.
Ve merak ediyoruz, darbeciler neden yalan makinesine bağlanmıyor?
O makinelerden ülkemizde kalmadı mı?
Silahlandırılan PKK yine saldırmaya başladı.
Sınırlarımızın ötesinde YPG, Kandil’de PKK, İran’da PJAK gibi farklı isimlerle kan dökmeye devam ediyor.
Arkasında ise Amerika var!
***
68 yılında bir virüs gibi ülkemize giren sol ve buna karşılık sağ diyerek örgütleştirilen hareketlerin varacağı yer burasıydı işte.
Ve kandırılan milyonlarca genç bu hain tuzağa düştü.
***
Sol fraksiyon özgürlük, bağımsızlık sloganlarıyla tiyatro, şiir, edebiyat, roman, hikâye, müzik, yazar, eleştirmen, sanatçı, sinema, kitap, gazeteci, sendika, resim diyerek ülkeyi bir büyük felaketin eşiğine getirdi.
Çinli yatırımcıların ülkemizde medya yatırımlarına veya ortaklıklarına yönelik hazırlıklar yaptığına dair bazı haberler okuyoruz...
“Neden?” diye soruyoruz.
***
1.5 milyar nüfusa sahip olan Çin’in iş adamları veya medya alanında yatırım yapmak isteyen yatırımcıları, okuyucu veya seyirci eksikliği mi çekiyor ki Türkiye’ye gelmek istiyor?
Çin’deki reklam pastası mı az geliyor?
***
Ve hangi amaç uğruna Türkiye’yi seçiyorlar bilemiyoruz ama iyi niyetle yola çıkmadıklarını ve samimi olmadıklarını da belirtmek istiyoruz!
Bir ülkede, suç ve ceza uygulamasının halkı tedirgin etmeye hakkı yok.
Ve haklı korkulara yerini bırakmaya da.
Tartışmaya açık olması gereken hukuk ve yasalardır, yargıçların verdiği kararlar ve savcıların soyut iddianameleri değil!
Yargıçların kararları sokak aralarındaki kahve köşelerinde dahi tartışılır haldeyse, adaletin tecelli ettiğine kimse inanmıyorsa sözün bittiği yere çoktan gelmişiz demektir.
Bedelle alınan suçsuzluk ya da yüklenen suçluluk pozisyonları algısını güçlendiren kara bulutlar adaletin üzerinden gönderilmeli.
Parayla adalet dağıtılıyor algısının güçlenmesi bir ülkeye yakışmıyor...
***
Birilerinin hukukuna dönüştüğünde nelerin yaşandığına şahit olduk.
Medeniyetlerin Beşiği ya da Medeniyetlerin Mezarlığı haline gelen, getirilen Ortadoğu’nun ortasında kaynıyor kazanlar...
Ve yanıyor insanlar.
“pişiyor insanlar
bitince çığlık
isyana dönüşecek”
diyen şairin “yanıyor kara petrol gibi insanlar gözyaşlarıyla” dediği gibi sıcak günler yakın. Sıcak günler kapıya dayanmış.
Türkiye, barış istedikçe, birlik ve beraberlik dedikçe birileri şifa bulmayan yaraları kaşıyarak kanatıyor.
Sınırlarımızın biraz ötesinde küresel efendiler Kürdistan’ı kurmaya çalışıyor...
Barzani referandum oyunlarıyla dünyaya demokratik bir gerekçe hazırlığı peşinde.
Kerkük ve Musul gibi iki Türkmen kentini referandum oyunlarıyla Kürdistan’a dahil ederek her şeyi oldubittiye getirecekler gibi.
Üçe mi yoksa beşe mi bölünecek bilemiyoruz ama eninde sonunda bize göre kâbus, başkalarının ise hayali gerçekleşiyor gibi...
Eyalet sistemiyle iktidarını koruyan Amerika için Irak’ın kaça bölüneceği çok da umursamadıkları bir durum.
İngiltere ise bölünmeyi istemiyor.
Bakalım, oyun kurmak isteyen Amerika mı yoksa oyunbozan İngiltere mi bu işte başarılı olacak, hep birlikte göreceğiz.
Kendi ülkesinde suç işleyen kaç suçlu aramızda yaşıyor?
Sayısını bilemiyoruz, mutlaka vardır.
Neredeyse her devletin istihbaratçılarıyla, teröristlerin cirit attığı bir ülkede yaşadığımızı da çok iyi biliyoruz.
Yani, ülkesinde ağır suçlar işlemiş ve Türkiye’den resmi olarak istenmesine rağmen iade etmediğimiz suçlu yok gibi...
Lakin, ülkemizde ne kadar katil, darbeci, hain ve terörist varsa hepsi Batı’da yaşıyor.
Yaşatılıyor.
Ve iade edilmiyor...
MESAM’ daki hukukçuların yayın kuruluşlarıyla ilgili telif anlaşmalarında karşılıklı olarak yaşadıkları maddi ihtilafın cezasını gazeteciler çekiyor diyerek üç yazı yazdık...
MESAM Başkanı Orhan Gencebay dostumuzun da dikkatini çektik...
“Orhan Baba” diye yıllarca tanıdığımız, bildiğimiz, sevdiğimiz ve sanatçı yönüyle de her zaman takdir ettiğimiz Orhan Gencebay’ın bu konuya eğilmesini ve yanlışa son verdirmesini arzuladık.
Genel Yayın Yönetmenimiz Mete Belovacıklı kendisiyle birkaç defa görüşmesine ve meseleyi çözeceğine dair sözlerine rağmen MESAM’daki hukukçular bize tekzip göndermeyi tercih etmiş.
Ve MESAM’daki avukatların hukuki olarak işledikleri yolda büyük yanlışlıklara imza attıklarını, buna RTÜK, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da
farkında olmadan yardımcı
olduğunu ifade ettik.
Daha da önemlisi telif yasasındaki bazı maddelere sığınılarak sanatçıları korumak adına medya kuruluşlarını anlaşmaya zorlamak ve gazetecileri de cezaevine nasıl gönderebiliriz gibi bir derde düşülmüş sanki!