Cumhurbaşkanı Erdoğan, bankaların kredi konusundaki tutuculuğunu eleştirerek, “Bunu aşacağız, devlet bankaları başta olmak üzere bankaların üzerine gideceğiz, sıkıştıracağız. Devlet olarak yatırımcımızın krediye rahat erişebilmesinin önünü açacağız” dedi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kazakistan dönüşü özellikle bankacılık sistemine yönelik önemli mesajlar verdi. Bankaların kredi konusundaki tutuculuğunu aşacaklarını belirten Erdoğan, “Kesinlikle sıkıştıracağız. Devlet bankaları başta olmak üzere, üzerine gideceğiz. Özellikle yatırımcımızın krediye rahat erişebilmesi lazım ki bu adımlar atılabilsin. Bunun önünü devlet olarak açalım dedik, açıldı ama yeterli değil. Bankaların da bu işi kolaylaştırması lazım” dedi. Arakanlı Müslümanların sorunlarını Birleşmiş Milletler’de dile getireceğini belirten Erdoğan, Bangladeş’teki sığınmacıların da yalnız bırakılmayacağını vurguladı. Beşar Esad’la görüştüğü yönündeki iddiaları reddeden Erdoğan, “Görüşmeye de pek niyetim yok” ifadesini kullandı. Rusya ile hava savunma sistemi S-400 konusunda anlaşmanın ilerlediğini ifade eden Erdoğan, “Bildiğim kadarıyla arkadaşlar kaporayı da verdiler” açıklamasında bulundu.
Kazakistan’daki
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Kazakistan’ın başkenti Astana’dayız.
Bir zamanlar arka bahçesi sayılan ama her geçen gün üzerindeki kontrolü kaybeden Rusya, Çin ve Orta Asya ülkeleri doğal kaynaklarını Batılı ülkelerin pazarlarına ulaştırmak istiyor.
Çin’in başlattığı “Bir Kuşak, Bir Yol” projesiyle “İpek Yolu” yeniden canlandırılıyor.
Kervanların yolda düzüldüğü gibi bir ticaret değil elbette ama enerji yolu diyebileceğimiz bu uzun yolun akışındaki vazgeçilmezi yani köprüsü ise elbette Türkiye...
Myanmar’ın Arakan bölgesinde Müslümanlar katlediliyor.
Türkiye ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dışında kimsenin bu zulme karşı bir şey dediği yok...
50 milyon Budist’in yaşadığı yerde 1 milyon Müslüman’a tahammül edilemiyor.
1.5 milyar nüfusa sahip olan İslam coğrafyası ise derin bir uykunun kucağında gün tüketiyor.
Ve bu tahammülsüzlüğü körükleyenlerin başını ise İsrail çekiyor!
“Meditasyon yoluyla kendi düşüncelerinizle başkaları arasındaki ayrılığı ortadan kaldırıp, her türlü canlıya yönelik bir şefkat geliştirmeniz beklenir” felsefesiyle yaşayan Budistlerin de artık gözü dönmüş.
Bir lokma ve bir kırmızı hırka diyerek sessiz sedasız çoğalan Budistlerin de gözünü kan bürümüş...
Amerika ve Avrupa ülkeleri Myanmar’a silah satışını durdurmuşken, İsrail para kazanabilmek ve Müslüman katliamını hızlandırmak için silah satmaya devam ediyor.
Ve birkaç günlüğüne de olsa bayramda baba evi Elazığ’daydık.
Çöl sıcakları denilen günleri yaşadık adeta.
Ağaç ve ormanlardan yoksun olan kentlerde yaşamanın zorluğunu bize göre halk da yeni anlıyor gibi.
Ve ağaç dikme seferberliğinin yeniden ilan edilmesi gerektiğini de.
Hristiyanların, Yahudilerin, Budistlerin her türlü işgaline, zulmüne, terörüne ve savaşına alkış tutuluyor.
Körleşiyor ve sağırlaşıyor demokrasi havarileri.
İçimizdekiler de buna dahil!
Myanmar’da soykırım yaşanıyor, yazan, çizen, konuşan, bağıran, çağıran, gelen, giden yok.
Bir bayram daha gelip geçiyor...
Lakin yaralarımız kanıyor, kanatılıyor...
Birileri İslam ülkeleriyle geldiğimiz siyasi durumu özetlemiş ve “Hepsiyle kanlı bıçaklıyız” demiş...
Ve ülkenin geldiği noktayla AK Parti’nin “Yeni Osmanlı defteri kapanmış” şeklinde de özetlemiş.
Basın siyasi partilerin yan şubesi gibi çalışmayı gelenekselleştirdi.
Ya iktidardan ya da muhalefetten yana tavır sergilemeyi gazetecilikten sayıyor.
Bilinmeli ki basın da insana benziyor.
Yalan söyler, iftira atar, sözünde durmaz, ikiyüzlü davranır, hırsızlık yapar, dün beyaz dediğine bugün kara der ya da diyebilir...
Yani sayfalarında veya ekranlarında vicdan aramayacaksınız...
O hiç olmadı, olmayacak da...
***
Basın, firari hayallerin delisi olmayı çok sevdi.
Kimlerin neye inandığıyla ilgili değil neyin doğru oluşuyla daha çok ilgilenmeliyiz...
Bu sözü hayatın pusulası yapmayı başarabildiğimizde ise kördüğümler çözülmüş olacak...
Ülkemizdeki her meseleye iktidar ve muhalefet kamplarından bakmayı gelenekselleştirdik...
Doğru yerde yanlış, yanlış yerde doğru duruş sergilemeye başladık...
Duruş bozukluğunun zirvelerinde geziniyoruz.
Bu duruşun adına siyaset deniliyor, böyle bir siyaset olmamalı.
Etrafımızı zehirli sarmaşık gibi sarmışlar.