Ve Londra’ dan sonra Paris’ teyiz...
Hızlı trenle Londra’dan Paris’e geçtiğimizde trenlerde ve istasyonlarda olağanüstü güvenlik tedbirlerine şahit oluyorduk...
Tiyatroların önlerinde dahi çanta kontrolleri yüzünden arka sokaklara kadar uzayan kuyruklar oluşması halkı oldukça rahatsız etmişe benziyordu...
Öyle ki trenler bile rötarlı hareket ediyordu.
İstasyonlarda sürekli bir “güvenlik kontrolü nedeniyle” diye başlayan anonslardan başka bir şey duyamıyorsunuz!
Londra’da terör paniğinden dolayı halkın yaşadığı travmayı ve alınan güvenlik tedbirlerini yazmıştık.
Aynı durum Paris merkezinde ve Disneyland için de geçerliydi.
Tren istasyonlarında ve kalabalık olan her yerde askerler sürekli devriye geziyor.
Trump, 385 milyar dolarlık diplomatik rüşvetini Arap ülkelerinden aldıktan sonra Ortadoğu’da sular bulanmaya başladı...
Ve Sünni NATO’dan bahseden Trump yani Amerika yeni oyunlar peşinde...
Katar’a karşı yapılan tecrit küstahlığının arkasında da Amerika’nın güvencesi ve itmesi var.
Amaç, İran ve Türkiye’nin bölgedeki etkisini daha doğrusu Rusya ve İngilizleri de bu coğrafyadan uzaklaştırmak.
Karıştır, barıştır stratejisini izleyen ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ise Katar’ın, Bahreyn, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin taleplerini incelemeye başladığını belirtiyor.
“Bazı maddelerin Katar’ın yerine getirmesi için çok zor olacağını” vurgulayan Tillerson, “Müttefiklerimizin teröre karşı ortak bir şekilde mücadele etmeleri durumunda daha güçlü olacaklarına inanıyoruz. Her ülkenin bu sürece katacağı şeyler olacaktır. Tansiyonu düşürmek, bu sürece yardımcı olacaktır” diyor.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise Katar’a uygulanan ablukanın ‘kabul edilemez’ olduğunu savunuyor. Ruhani, İran’ın hava, kara ve deniz sahasının dost ve komşu diye tanımladığı Katar’a daima açık olduğunu vurguluyor.
***
Londra’dayız...
Yağmur çiseliyor.
Hava griye bürünmüş.
Güneşin olduğu her yeri kendisine ait bilen, üzerinde güneşin dahi batmadığı ülkenin adı bu yüzden Birleşik Krallık denilen İngiltere yeni dünya düzeninde kendisine yeni bir pozisyon arıyor...
Ve şimdi gri bir alanda sessiz sedasız dolaşıyor!
Amerika, Çin ve Rusya üçgeni içinde kendisine daha güçlü bir pozisyon bulup masaya oturup oturmayacağı henüz belli değil gibi.
Özellikle, Ortadoğu’daki eski gücünü korumakta ve dizayn etmekte zorlanıyor.
Ve Ramazan ayı sona eriyor...
Şeytanların bağlandığı bu ayda dahi İslam coğrafyasında büyük kötülükler yaşanmaya devam etti, hâlâ da ediyor...
Üç gün önce Mülteci Günü’ydü.
Günü ilan atmak kolaydı ama 3 milyon mülteciye kapılarını sadece Türkiye açmıştı.
İnsan haklarından dem vuran Batılı efendilerin ve devletlerin neler yaptığını gördük.
Ölüm denizinde binlerce mülteci boğuldu.
İnsanlığın karaya vurulduğu o günleri unutmadık, bunlar için yürüyen de yoktu.
Cumartesi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Huber Köşkü’nde medya iftarındaydık.
Medyanın farklı yüzlerini yani gazetecilerini ve patronlarını bir araya getiren iftar akşamında Cumhurbaşkanı Erdoğan son günlerde tartışılan, gazetecilerin cezaevine atılması konusuna açıklık getirdi...
Adalet Bakanlığı’nın resmî verilerine göre tutuklu gazeteci sayısına değinen Erdoğan şunları söyledi:
Batı’daki bazı kuruluşlar hapisteki gazeteciler teranesi tutturmuş gidiyorlar. Yurt dışına çıktığımızda aynı şeyi söylüyorlar; işte ‘Sizin cezaevlerinde çok tutuklu gazeteci var’. Bugün ülkemizde, mesleğini gazeteci olarak ifade ederek cezaevlerinde bulunan 177 kişiden sadece 2’si sarı basın kartı sahibidir. Bunu öyle bir dezenformasyonla Batı dünyasına bildiriyorlar ki Batı dünyası da alıyor onunla bizim önümüze geliyor. Manşetini, kalemini, gazete sayfalarını terör örgütünün emrine verenlerle, eline silah alıp dağa çıkan arasında bana göre hiçbir fark yoktur!
***
Erdoğan doğru söylüyordu...
Bizce de terör örgütlerinden bir farkı yoktur...
34 yıl boyunca gazetecilik mesleğini icra ettik ve etmeye devam ediyoruz.
Belirsizliğe teslim olmuş bir çağdayız.
Ve içinde yaşadığımız bu çağda artık kimin doğru, kimin yalan söylediği belli değil.
Belirsizlik sürdükçe de kim haklı, kim haksız anlamak mümkün değil.
İnsanlar farklı bir pencereden bakıyor hayata ve olaylara...
Kendi meşrebinden bakıyor ya da menfaatini gözeten bir pusulayı takip etmeyi tercih ediyor...
Kendini unutamıyor...
Bu yüzden de adil olamıyor...
Modern soygun düzeni devam ediyor.
Ve milyarlarca insanın gözleri önünde yaşanan devletler arası soygunların kılıfı daha bilimsel ve modern görünümlü.
Diplomatik bir üslupla haraç toplanıyor!
Amerika klasik alışkanlığına geri dönüş yaptı.
Yani, filin zücaciye dükkânına girdiği gibi, Arap ülkelerine dalıyor.
Kovboy misali bir tarzı olan Trump göreve gelir gelmez ne hikmetse ilk seyahatini S. Arabistan’a yaptı...
Ve İsrail’e...
Batı medeniyetini çöküşe götüren nedenin ne olacağını araştıran bilim adamlarıyla görüşen BBC Muhabiri Rachel Nuwel’in yaptığı röportajlarda ilginç analizler var...
Geçmişteki örneklerin gelecek açısından da ipuçları sunabileceğini belirten uzmanlara göre örnek ise, Roma İmparatorluğu’nun yükselişi ve çöküşü.
ABD’nin Utah Üniversitesi’nde çevre ve toplum profesörü Joseph Tainter diyor ki:
“Roma’nın çöküşünden çıkarılacak en büyük ders, karmaşık yapının maliyetinin yüksekliğidir.”
“Karmaşık Toplumların Çöküşü” kitabını da yazan Tainter şunları belirtiyor: “Fizikte olduğu gibi, toplumda da karmaşık bir sistemi korumak için enerji gerekir. Üçüncü yüzyılda Roma sürekli büyüyor, bunlar kendi maliyetini de getiriyordu. Sonunda bu karmaşık yapıyı sürdürecek mali olanaklar kalmadı.”
“Batılı toplumların karşı karşıya olduğu sorunları çözmeye yönelik karmaşık yatırımlar bir noktadan sonra mali zayıflığa ve böylece çöküşe yol açabilir” diyen Tainter, imparatorluğu çöküşe götürenin, savaş değil, mali zayıflıklar olduğunu belirtiyor.
***
Roma ile paralellik kuran Dixon ise Batılı toplumların çöküşü öncesinde de nüfus ve kaynaklar bakımından bir geri çekilme yaşanacağını düşünüyor...