Fenerbahçe'nin Almanya kampı sonrası oyuncu değerlendirmelerini yaparken, Recep Bilir için şunları yazmıştım: "İyi, yetenekli bir oyuncu ama, o yüzündeki ifadeyle üst düzey bir kaleci olma şansı fazla yok gibi. Dünyanın büyük kalecilerinin hepsinin ortak bir özellikle korkutucu bir fizik ve yüz ifadesine sahip olmaları tesadüf değildir. Birşeyler yapması lazım. Belki Rüştü'nün gözaltı boyaları gibi bir çözüm bulunabilir". Onunla çalışan tüm antrenörlerin, özellikle de milli takım hocalarının sonsuz güvenleri, kalenin ona teslim edilmesi yönündeki uyarıları, ne olursa olsun bizi tatmin etmedi. Belli ki yönetimi, Daum'u ve ekibini de. Ama Recep cuma akşamı bütün olup bitenler, Enke tartışmaları vesaire sonrası kaleyi devralışında herkese birşeyler gösterdi. Özellikle de bana. Bahsettiğim sahada ortaya koyduğu performans değil. Augustin biraz becerikli olsa genç oyuncuyu iki kez avlayabilirdi. Bu önemli değil. Önemli olan maç sonunda Recep'in hali. Lig TV'den Deniz Türker'in uzattığı mikrofona cevap veremeyişi, kameraya dönüp bakamayışı... Fikrim tamamen değişti. Bilmiyorum, belki abartıyorum ama, onu ayakta tutan bu çocukça, bize çok uzaklarda kalmış heyecanı sanki. Sokakta çevrilip fikri sorulan sıradan vatandaşın bile boş cümlelerle nutuk attığı kameraya bakamayışı. Tir, tir titreyişi. Bilmiyorum, bazen sadece kalbi konuşur insanın. Bana Recep'i ayakta tutan buymuş gibi geliyor. Bana büyük bir dezavantaj gibi gördüğüm yüzüne yansıyan ruh hali, belki bizim ihtiyacımız olan... Yüzündeki o saflık, o çocukça heyecan. Yaptığım o değerlendirmede fazlasıyla yanıldığımı düşünüyorum. İnsan hergün yeni birşey öğreniyor.
* * *
Bu camiada derin dostluklarım olmadı. Sonradan bu mesleğe girmiş olmamdan herhalde. Kimseyle beraber yetişmedim. Ustalarım, yol gösterenlerim teknik direktörlerim oldu, ama bana sıfırdan birşey öğretmedi kimse. Ancak bir sürü insandan ufak tefek ama önemli, tamamı var eden detaylar öğrendim. 40 yıllık bir gazetecinin hala tertemiz, dupduru kalmış olmasına Trabzon'da şahit olarak şaşırdım. Hep şeytanlıkları bulup çıkarmış, araştırıp yazmış, insanlarla bu yolda kavga etmiş bir adamın yüzündeki bir ifadeyi hiç unutmayacağım. Mehmet Tan bir gazeteciydi, biliyorum ki ben asla öyle bir gazeteci olamayacağım. Mehmet Tan bir dava adamıydı, biliyorum ki ben asla öyle adanamayacağım. O bildiğim en yardımsever adamlardan biriydi. Ben iyi niyetli bir üşengecimdir, kendime bile öyle yardım edemeyeceğim. Bunları biliyorum. Ama beni tanıyanlardan biri çıkıp, "olur mu canım sen de öylesin" diyebilir. Ancak bütün bunlar bir yana, bizim işte bolca üretilen kendimizi kaptırdığımız o komplo teorilerini yanında konuştuğumuzda Mehmet abinin o gözlerini açıp, koskocaman gerçek bir hayret ifadesiyle bakışı farklı. Kimse bu kadar gazetecilik yapıp, böyle saf kalamaz bence. Kaç gündür bunu düşünüyorum ve Mehmet abiyi tanımlayacak şeyler arıyorum. Galiba en doğrusu şu, "Mehmet Tan mı? O çok iyi bir adamdı".
SPOR
SAĞA SOLA BAKMAM!
At yarışları
Avrupa Ligleri
Kaya gibi sağlam
2. LİG puan durumu
Hido mönüsü!
Düello Milliler'in
İki testiden biri
Geleceğe yatırım
Luciano'dan davet
Önce tebrik sonra azar
Trabzon karıştı
Güneş ışık saçtı
Hamit baskı altında!
Hedef olimpiyat
Üniversiteliler ava çıkıyor
Kalbimize gömdük
Hagi transfer peşinde
Pehlivanlara ceza yolda
Haber turu...
Yüzündeki o ifade