Dünya üzerinde çok az dolmakalem ucu şekillendiren uç ustası var. En genci ise bu söyleşinin konuğu olan 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Ahmet Çarpık olabilir.
Yaklaşık 12 yıl önce kalemlere olan düşkünlüğüm artık geri dönüşü olmayan bir noktaya vardığında hem bildiklerimi paylaşayım hem de yeni şeyler öğreneyim diye Erguvan Kalem adında bir blog kurmuştum. Yine de bu merakımın bir sınırı var diye düşünüyordum. O zamanlar ince (F) orta (M) ve kalın (B) uçlu kalemler dışındaki özel uç türlerini bilmiyordum görmemiştim, anlamıyordum, hepsi çok oyuncaklı işler gibi geliyordu bana. Sonra bu konudaki ilk blog sahibi olan Ali İkizkaya ile tanıştım ve çok çok farklı uç türlerinin varlığını öğrendim. Çok ince (EF) yanında çok kalın (BB) uçları gördüm. Ardından 1.1 mm kalınlığındaki stub uçlar ve UEF (iğne uçlu) kalemler ile tanıştım. Meğer bu özel uç dünyası uçsuz bucaksız bir alanmış ve hiçbir uç türünde bir standart yokmuş. Özel uçlar adeta fizik yasalarına meydan okuyor, iki uç aynı işlemden geçse ve her şeyi ile aynı olsa bile farklı yazabiliyor. Bunu genç arkadaşım Ahmet Çarpık ile konuşurken bir kez daha anladım. Sağ elini uzattığında mürekkep lekelerini görünce de ister istemez gülümsedim. Ahmet sabırla birçok uç çeşidini gösterdi ve anlattı. Uçların geometrik yapıları farklı yazım alışkanlıkları olanlar için biçilmiş kaftan. Uçların yumuşak oluşları da metalürjiye aykırı bence ama yazı yazmayı müthiş keyifli yapıyor. Koleksiyoncular boşuna uç yaptırmıyor diye düşünerek sorularımı sordum.
Dolmakaleme merakın nasıl başladı?
Aslında ilk başlangıcım versatil kalemlerle oldu. 2016’da ilk kaliteli versatil kalemimi aldım. Bir sene içinde süper bir versatil kalem koleksiyonum oldu. 2017’de ilk dolmakalemimi Kerem Gençer Kutman Ağabey’den aldım ama o kalemin ucunu hiç sevemedim ve müdahale etmek istedim. Sonrasında aldığım dolmakalemlerin ucunu da hiç sevemedim. Uçları yavaş yavaş kendi zevkime göre şekillendirmeye başladım.
-Herkes dolmakaleminin ucunu beğenmeyebilir ama şunun düzelteyim demek biraz cesaret işi bence.
Şöyle, ilk aldığım uçla yazı yazamadım ya kalemi çöpe atacaktım ya da düzeltmem gerekiyordu. O zaman çok kötü yöntemler denedim ve ucu bozdum. O uç artık aramızda değil. Böyle şeyler oluyor ama sıklığı çok azaldı. Sağ olsun Kilk Kalem’den Oruç Gazi Kutluer Ağabey pek çok sorundan beni kurtardı.
Bu işin bir okulu yok, usta çırak ilişkisiyle öğrenilmesi mümkün. Ustam diyebileceğin biri var mı?
Kızmaz ise eğer Oruç Gazi Kutluer’i ustam sayarım.
Sıra dışı dolmakalem uçlarına aşina olmayanlar için basitçe uç türlerini tarif edebilir misin?
Özel törpülenmiş uçları architect (mimari uç) ve stub (kesik) olmak üzere iki ana kategoride toplayabilirim. Stub uçlar en yumuşak yazan tip olan stub’tan başlayarak italik ve kâğıdı yırtacak kadar keskin uçlu crisp italik uca doğru gider. Dik çizgiyi kalın, yatay çizgiyi ince çeker bu uçlar. Diğer uçlar ise architect point kategorisindeki “naginata-togi”, “blade” ve “ters architect” uçlar. Bu uçlar ise tam tersine dikey çizgiyi çok ince, yatay çizgiyi de kalın çekerler. Bir de “monoline” denilen bir uç formu var. Bu hem dikeyi hem yatayı çok kalın yazan, Pelikan firmasının tabiriyle ‘lettering’ ucu. Bu uçların sevilmesini hiç beklemiyordum ama çok yumuşak yazdığı için insanların çok hoşuna gidiyor.
Mimari uçlar son yıllarda büyük ilgi görüyor değil mi?
Evet, çünkü alışılmışın dışında bir uç, yazdığınız yazıyı ve kullanım deneyiminizi çok değiştiriyor. İnsanlar architect uç ile yazdığı yazıya bakınca “Vay be!” diyor.
Peki kaç yıldır uç şekillendiriyorsun ve kendini hangi aşamada görüyorsun?
2019’dan beri uç üzerine çalışıyorum. Metodoloji belli, mesela bir mimari uç yapacaksam kafam karışmıyor ya da şurasını fazla yapayım şurasını eksik yapayım demiyorum. Üst düzey teknik konularda kendimi geliştirmeye devam ediyorum, benden çok daha hassas uç yapan büyük ustalar var dünyada. Mesela az önce denettiğim şu “naginata-togi”
ucu son üç ayda tam anlamıyla oturtabildim ve artık gönül rahatlığıyla bu ucu yapabilirim diyebiliyorum. Gerçi bu aşamaya gelebilmek için 50-60 tane
ucu heba ettim ama olsun.
Zaten “naginata-togi” ucu yapmak herkesin harcı değil diye biliyorum.
Dünyada bu uç tipini doğru dürüst şekillendirebilen çok az usta var. Mike Masuyama ve Mark Bacas bu ustalardan. Sailor firmasının en popüler uçlarını yapan ve “naginata-togi” ucun ve bu uçtan ilham alan uç ailesinin en büyük ustası sayılan baba Nobuyoşi Nagahara vardı, vefat etti. Şimdi oğlu Yukio Nagahara, Sailor uçlarını yapıyor ama babası kadar iyi değil.
21 yaşında yaşındasın, sana önyargıyla yaklaşanlar oluyor mu?
İlk zamanlarda oldu. Çok fazla kişiye yaptığım uçları hediye ettim. Bu vesile ile işler o kadar yaygınlaştı ki dolmakalem camiasına yakın olup benim yaptığım işi denememiş pek az kişi vardır, eskisi kadar problem yaşamıyorum artık.
Neden dünya üzerinde dolmakalemler için bir uç standardı yok?
Aynı markanın aynı kalınlıkta iki ucu dahi standart olmuyor. Bazı markalar uçları makinelere törpületiyor, bazıları ise ustalar çalıştırıyor. Ufacık bir dokunuş bile çok şeyi değiştirebiliyor. Diğer neden ise kalemlerin ait oldukları ülkelerin kültürünü taşıması ile ilgili. O ülkenin alfabesine, o ülkenin ihtiyaçlarına göre kalemler üretiliyor. Amerika’da 78 gramlık pirinçten kalemler üretilirken, Alman kalemlerinin kaliteli olanları ise reçine ve çok daha yüksek standartlar ile üretilmesi hiç şaşırtıcı değil.
Uçları nasıl bir ortamda şekillendiriyorsun?
Üniversite yurdunda tek kişilik odada kalıyorum. Ekipmanlarım büyük bir alet çantasının içinde. Uç şekillendireceğim zaman her kalemi önce kontrol edip, iyice temizleyip işlemlere başlıyorum. El motoru kullanıyorum. Aparatlar ile kalemlere törpüleme, yuvarlatma, yumuşatma ve parlatma işlemlerini yapıyorum. Son aşamada ise özel bir temizleme süreci ile kalemleri teslime hazır hale getiriyorum.
Nasıl bir el motoru bu? Kuyumcuların kullandığı türden mi?
Evet, kuyumcuların pırlantaları parlatıp şekil verdiği türden bir el motoru. Ben de çok küçük ve kıymetli bir malzeme ile çalıştığım için yaptığım iş aslında kuyumculuk.
‘Mürekkepleri karıştırmayın’
Kalemseverler için, pek fazla nsanın bilmediği yararlı bir bilgi verebilir misiniz?
Yapılmasının sıkıntılı olduğunu bizzat tecrübe ettiğim birkaç durum var. Birincisi dolmakalemde çok iyi markalar dahi olsa iki farklı mürekkep, karıştırılabilir (mixable) olduğu belirtilmediği sürece karıştırılmamalı ve beklemiş, güneş ışığına çok maruz kalmış mürekkepler kalemlere çekilmemeli. Bu damağın yüzey özelliğini kaybetmesine yol açıyor ve geri çevirmek çok zor. İkincisi, evde memnun olmadıkları uçlara kum zımpara (12 bin kum değerine sahip Micro-mesh) dışında bir şeyler ile müdahale etmemeleri. Taş kâğıt, cam, kese kâğıdı kuyumcu bezi gibi şeyler illüzyona sebep olup ucun düzeldiğini düşündürtse de sizi uzun vadede yeni bir uç almaya zorlar.
‘Bozuk ucu kullanmakta ısrar etmeyin’
Genellikle nasıl bir uç isteniyor senden?
Türkiye’de en çok istenen uç needle point denilen en ince uç tipi. EEF gibi. Ben insanlardan bozuk haldeki ucu kullanmakta ısrar etmemelerini talep ediyorum, çünkü bu durumlarda iş içinden çıkılmaz olabiliyor. İşleme yatkınlıkta ise hangi kesim olduğuna göre değişiyor, Architect Point için en ideali Sailor Zoom uçlar, Platinum, Pilot C uçlar ve Pelikan’ın 205 Serisi BB uçları iyi. Stub tipteki uçlar için ise çok ince olmadığı sürece pek çok uç uygun oluyor.
Diyelim ki bir müşterinin verdiği ucu bozdun ne yapıyorsun?
Zararı tazmin ediyorum. Bir tür sigorta yöntemi geliştirdim.
Koleksiyonculardan da çok şey öğrenmişsindir.
Herkesten bir şeyler öğreniyorum şüphesiz ama beni çok etkileyen birkaç kişi oldu. Ankara’da Mehmet Kılıçay, Doğukan Akdoğan, Emrehan Kocabaş, Nebi Ağabey ve Aykutalp Arıcı ile sık sık görüşüyoruz, hepsi bana kalem terbiyesi ile ilgili çok şey öğrettiler, özellikle Mehmet abi ve Kerem abinin koleksiyonuna hayranım. Onlar sayesinde kaleme olan sevgim arttı. Kaleme sıradan bir nesne gibi yaklaşmıyorlar. Ankara’da çok güzel ve birbirine sımsıkı bağlı bir topluluk var hatta diğer şehirlerden daha kuvvetli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Daha teknik daha ansiklopedik bir mantık var. Bir de başkent olduğu için burada bir kırtasiyenin rafında mesela olağanüstü bir kalem bulabiliyorsunuz. Ankara dışında ise Kâmil Özkartal Bey, Emre Kamçılı, Buminhan Emre, Orçun Aras ve Sefahan Çildan’dan çok şey öğrendim. Mesela şu kalemi Senahan Bey 3 boyutlu yazıcıyla yapmış.
Çok güzel bir kalem, biraz irice olması da hoş.
Bu ilk ürünlerden biri yani bir prototip sayılır sonra daha incelerini yaptı.
Ankara ve İstanbul biliniyor ama senden uç isteyen başka koleksiyoncular da vardır. Merak ediyorum en çok talep hangi şehirlerden geliyor?
Samsun, Kayseri, İzmir, Kahramanmaraş ve Diyarbakır.