Madenci nadir rastlanan kitaplardan biri. Yazarı modern Japon edebiyatının büyük yazarlarından biri Natsume Soseki. Kitap ilk kez 1908'de yayımlanmış. Ben de kitabı ilk kez 2018’de yani yayımlandıktan 110 sene sonra okumuştum. Geçen gün yeniden okudum ve yine ilk cümlelerle birlikte kafası son derece karışık (çünkü 19 yaşında) genç kahramanın peşinden tekrar yürümeye başladım. Kitapta olağanüstü olaylar yaşanmasa da bir kere başladıktan sonra Madenci’yi okumayı bırakmak çok zor.
Yeniden okuyorum ama okudukça daha önce okuduğum kitap bu değil galiba diyorum. Her sayfada, hafızası güçlü bir okur olmadığım için ayrıntıları unuttuğumu görüyorum ama söylemek istediğim başka bir şey. İyi bir kitabı ikinci kez okumak başka bir kitap okumak gibi geliyor bana. Artık genç olmasam da benim de aklımdan başka bir coğrafyaya ve zamana uygun benzeri gevezelikler, kararsızlıklar, benzeri tereddütler veya hayatın akışına kitaptakine benzer şekilde bir eşlik etme tutumu var.
İlk kez Matsuo Başo’dan bir haiku okuduğum günden beri başka bir şiir türüne yüz vermez oldum fakat roman başka bir dünya. Bu anlamda Yasunari Kawabata, Abe Kobo (Kumların Kadını muazzam bir romandır) ve Tanizaki okumayı sevdim. En sevdiğim yazarlardan biri de Haruki Murakami. Madenci'nin sonsözü de Murakami imzalı zaten, yemekten sonra yenen tatlı gibi harika bir sonsöz yazmış.
Sözü biraz uzattım, fakat bir madene inme fikrinde (Murakami’nin kitaplarında da kuyular vardır) yazı yazmanın temelleri de var diye düşünüyorum. Henüz dünyanın keşfedilmeyen, gidilemeyen yerlerinin olması gibi insan ruhunun da görmediğimiz, anlayamadığımız yerleri var. Sanat tarihinin başlangıcını bilmiyoruz, yazıların da sonunu. Güneşin altında yeni bir şey yok diyorlar ama düşünenlerin düşünceleri hep değişiyor, birileri yeni bir şeyler yazmaya devam ediyor. Çizgiler, harfler ve kelimeler de bir madenin damarları. Nereye varıyor acaba?
Renk köründen renkli kalemler
Ben Walsh inatçı bir İrlandalı. Gravitas Pens adıyla kalemler üretiyor. Ancak kendisi renk körü. Bir renk eğer parlak değilse onu gri ile karıştırabiliyor. Maviyi de yeşil olarak değerlendirebiliyor. Aynı şekilde moru, mavi olarak ve turuncu rengi kırmızı ile karıştırabiliyor. Renk körlüğü insanın hayat kalitesini etkileyen bir sorun. Kısmi veya tam renk körlüğü olabiliyor. Kimi dünyayı siyah beyaz görürken, kimileri yeşil-mavi renkleri karıştırıyor.
Ben Walsh ise renk doygunluğu sorunu yaşıyormuş. Yani renkleri görüyor aslında ama tam doğru tonlarda değil. Tahmin edileceği gibi farklı renkleri ayırt etmek ve tanımak birçok iş kolunda önem verilen bir özellik. Pilotlardan elektrikçilere kadar birçok meslek için renkleri tanımak önemli.
Ben Walsh üniversitede tasarım okumaya karar verene kadar renk körlüğünü ciddiye almadı. Sonra mutfak tasarımında uzmanlaştı. Marangozluk yaptı, mobilya tasarladı. Dürüst bir şekilde her müşterisine renk körü olduğunu baştan söylüyordu. Dolayısıyla büyük bir sorun yaşamadı. Bu sırada keyfince kalem tasarlamaya başladı. Beş yıl sonra, 2015’te işsiz kalınca hobisini işe çevirmeye karar verdi. Ancak yanlış renkleri sipariş etmek gibi sorunlarla karşılaşıp acı dersler aldı.
Renk körlüğünü kabullendikten sonra bu hastalığı onu farklı bir özellik hatta süper bir güç olarak görmeye başladı. Giderek daha tam olarak göremediği ya da başka bir şekilde ifade etmek gerekirse farklı renklerde gördüğü dolmakalem tasarımına ağırlık verdi. En çok talep edilen kalemler de bu “renkli” kalemleri olmuş.