Yayıncılık zor iştir. İşini bırakıp küçük bir yayınevi kuran bir arkadaşım var öyle çok sorunla boğuşuyor ki bazen bırakma noktasına geldiğini söylüyor ama kitaplara olan sevgisi onu bir şekilde bunu yapmaktan alıkoyuyor. Bir de asıl işi yayıncılık olmayan ama vizyon sahibi olduğu için bu alanda varlık gösterenler var. Ufuk açan işler ise vizyon sahibi yöneticiler ve işini seven insanlar tarafından yapılır. Saatolog işte bu tarz ufuk açan ve bir benzeri olmadığı için çok nadir bir yayın.
Yılda bir defa yayımlanan Saatolog bir kataloğun ötesine geçip bir dergi ve bir de sözlük de barındırıyor, ilk sayısı 2012’de çıktığı için bu yıl 10. yılını da kutluyor. Düşünüyorum da bundan 10 yıl önce raflarda birçok saat dergisi bulmak mümkündü, şimdi pandeminin yan etkisi olarak saat dergileri açısından raflar boş diyebiliriz. Benim gibi saatleri sadece sevmekle kalmayıp saat ve zaman üzerine yazılar da okumak isteyenler için Saatolog böyle bir zamanda içimize su serpen cinsten bir yayın.
Saatseverler artıyor
Saatler tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok seviliyor, saatseverlerin sayısı ise yıldan yıla çoğalıyor ama saat yayıncılığı teknik bilgi birikimi isteyen bir iş olduğundan bu alanda varlık gösterenler öylesine az ki neredeyse hiç dergi-kitap çıkmıyor denebilir. Özge Dinç’in çevirdiği Simon Garfield imzalı Saatler isimli kitap da olmasa yeni bir kitap da yok. Oysa saatçilik devasa bir endüstri. Seiko markası mesela geçen yıl 12 milyon saat, 336 milyon saat mekanizması üretmiş. 23 Aralık tarihli Nasıl Bir Ekonomi gazetesinde yayımlanan bir habere göre Kasım 2022’de sadece İsviçre’nin yaptığı ihracat 2,5 milyar dolar, yıllık gelir ise 24 milyar dolar!
Demem o ki sadece saat satmak yeterli değil, bu alana kültürel bir yatırım yapılması da gerek. Saat sevgisi de sanat sevgisine benzer, insan bildikçe yükselir bildikçe doğruyu yanlıştan ayırt eder, zevk sahibi olur, öğrenmekle iyiden güzelden anlar sahte olana yüz vermez sahici olanın peşinden gider.
İşte saat üzerine yayınların yok olma noktasına geldiği bir zamanda kuyruklu yıldız gibi ışıldayan Saatolog’un bu sayısında ana konu “Nadirliğe Övgü” olarak belirlenmiş. Dünyanın önde gelen müzayede evlerinden biri olan Phillips ile işbirliği yapılarak hazırlanan katalog-derginin kapağında en nadir saatlerden biri, Patek Philippe Ref. 1518 yer alıyor. Kapağa bakınca şöyle düşündüm: Bazı şeyler çok nadir bulunuyor, değerini bilmeye gelince belki de hüner sahibi olmak gerekiyor.
Reverso için yeni bir yazı tipi
Jaeger-LeCoultre (JLC), 1833’ten bu yana her biri farklı olmak üzere 1200’den fazla sanat eseri sayılan mekanizma üretmiş efsanevi bir saat üreticisi. Öyle ki “saat üreticilerinin üreticisi” olarak haklı bir ünü var. Bugün bildiğimiz ve kendi mekanizmasını yapmakla övünen birçok markanın mekanizmasını bir zamanlar JLC yapıyordu. Markanın icatları da çok, gücünü ortamdaki ısı değişiminden alarak çalışan Atmos mesela yüksek saatçilikte bir başyapıttır.
Yine de JLC denince akla gelen ilk saat Reverso olur. Bu modelin öyküsü bir İngiliz subayın polo oynarken saatini sert darbelerden korumanın bir yolunu istemesiyle başlıyor. JLC mühendisleri 1931’de saatin gövdesi istendiğinde raylı bir sistemle kendi ekseni çevresinde dönerek kilitlenebilen patentli bir sistem geliştirmiş. Fakat kasanın arkası ön tarafa gelince bu sefer de boş metalik bir yüzey ortaya çıkıyor, işte zamanla tuval gibi kullanılmış, kimi aile armasını veya ismini kazıtmış, kimi resim yaptırmış.
Bu yıl Reverso için saatlerin arkasına kazınacak özel bir imza alfabesine sahip olmak isteyen JLC yönetimi Barselona’da doğan şimdilerde ise New York’ta yaşayan, grafik tasarımcı ve tipograf Alex Trochut ile görüşmüş. “Klasik harfler çizmek istiyorsanız, kâğıt ve kalem en iyi teknolojidir.” diyen Trochut’un müşterileri arasında Gucci, Rolling Stones ve Katy Perry gibi isimler var. New York’a hâkim Art Deco tarzından esinlenerek “
1931 Alphabet” isimli yeni bir alfabe oluşturan Trochut en çok G ve K harfleri üzerinde zaman harcamış.