Marc Newson ve De Bethune işbirliği ile yeni bir kum saatinin tanıtılması, bu yılın en heyecan verici haberlerinden biriydi. Çünkü kum saatlerinde her biri 0.6 mm çapında mavileştirilmiş çelikten yapılan 127 milyon nano-küre bulunuyor.
Çağdaş sanatın en önemli kurumlarından Gagosian Gallery tarafından temsil edilen tek tasarımcı Marc Newson ile yaşayan en büyük saat ustalarından Denis Flageollet bir araya gelince ortaya çıkan şey sıradan bir kum saati değil, müzelerde sergilenecek bir sanat eseri oluyor. Marc Newson’ı bilenlere uzun uzun anlatmaya gerek yok ama hafıza tazelemek için bir iki bilgi vermek gerek: Müşterileri arasında; Louis Vuitton, Leica, Hermès, Montblanc, Nike, Hennessy, Dom Pérignon, Jaeger-LeCoultre ve Apple (saat) var.
Nautilus’u tasarladı
Newson, Hermès’in ilk yazı aracı olan Nautilus isimli kalemi de tasarladı. Sade, basit ve neredeyse ham bir görünüme sahip, klipsi ve halkası olmayan Nautilus yenilikçi bir geri çekilebilir mekanizma sayesinde kapağa da ihtiyaç duymayan bir kalem. Bu arada Nautilus insanlık tarihinin en komplike kalemi olabilir çünkü tıpkı saatlerde olduğu gibi 300 civarında (çoğunluğu hareketli) parçadan oluşuyor.
Marc Newson birçok şey tasarladı ama yazı kültürü ve saat meraklıları tarafından sevilen bir tasarımcı, kendisinin Montblanc için tasarladığı dolmakalemler büyük ilgi gördüğü için devamı geldi ve 2015’te siyah reçineden yapılmış Montblanc M ile başlayan işbirliği, 2018’de kırmızı, 2019’da ise gümüş renkli kalem setiyle devam etti.
De Bethune...
Aslında De Bethune projeye bir ihtiyaca cevap verdiği için dahil olmuş. Öncesinde Marc Newson’ın tasarımlarını sunan HG Timepiece isimli kuruluş, çeşitli zorluklar nedeniyle son birkaç yıldır tasarlanan kum saatindeki nano-küreleri mavileştirmek için yenilikçi bir teknik arıyormuş. Bu aşamada Denis Flageollet, nano-küreleri mavileştirmeyi ve aynı tondaki maviyi standart olarak 127 milyon nano-küre üzerinde kopyalamayı başarana kadar demir ocağında haftalarca deneyler yaptı. Sürecin zorluğu nedeniyle HG Timepiece ve De Bethune, koleksiyonu 36 kum saati ile sınırlandırmış. Kum saatlerinden büyük olan 12 adet 60 dakikalık (günlük sapma payı +/- 3 dakika) kum saati, küçük olan ise 24 adet 10 dakikalık (günlük sapma payı +/- 1 dakika) kum saati. Son alarak koleksiyona benzersiz bir kum saati eklenecek ve böylece işbirliği tamamlanacak.
Bağımsız üretici
De Bethune, İsviçre’de Jura sıradağlarına yakın bir bölgede bulunun bağımsız bir saat üreticisi. Kurulduğu günden bu yana çok sayıda patent alan De Bethune, 30’dan fazla özgün saat mekanizması geliştirdi, ayrıca 150 civarında benzersiz (seri üretim olmayan, tek örnek) saat üretti. Dahi saat ustası Denis Flageollet ve ekibi daimî takvimli saatleri, kronometreleri, zıplayan saniye ibrelerini, Ay takvimi için kadrana yerleştirilen üç boyutlu Ay figürlerini, çarkları, saat kasalarını, denge yaylarını ve saatin kalbi sayılan eşapmanı oluşturan parçaları, yani bir saatte akla gelebilecek her türlü bileşeni kendileri tasarlıyor ve kendi imalathanelerinde üretiyorlar
GPHG verildi
En önemli saat ödülü sayılan GPHG (Grand Prix d’Horlogerie de Genève) dahil olmak üzere birçok ödülün de sahibi markanın 30 çalışanı bulunuyor. Fransız Denis Flageollet, saatçi bir aileden geliyor, babası, dedesi, dedesinin babası ve dedesinin de dedesi saatçiymiş. Yolunu önceden belirlediği için ortaokulda fen bilimleri okuduktan sonra saatçilik ve mikro mühendislik alanında eğitim görmek için İsviçre’ye gitmiş. Antika saat alanında uzmanlaşan Flageollet yıllarca üretici ve eğitimci olarak çalıştıktan sonra 2002’de De Bethune markasını kurdu.
Flageollet benzersiz bir usta çünkü hem 18. yüzyılın büyük saat ustalarının ruhuyla üretim yapıyor hem de yüksek teknolojiyi kullanıyor. Amacı ise klasik saatçilik becerilerini ve işçiliğini çağdaş teknik süreçlerle birleştirmek.
Astronomiye çok çok ama çok meraklı olan Flageollet uzaya çıkan insanlığın değişen estetik yeniliklerine de açık biri. Zaten saatleri yüzlerce yıl sonrasında geçen bilimkurgu filmlerinde bile rahatça kullanılacak kadar fütüristik tasarımlara sahip.
En mavi kum saati
İster klasik ister uç bir tasarım olsun her De Bethune saatinde muhakkak mavi renkli bir parça vardır. Mavi hiçbir şey yoksa akrep ve yelkovan mavidir veya mekanizmada mavileştirilmiş çelik vidalar vardır. Denizi, gökyüzünü ve uzayı aynı anda çağrıştıran mavi renk de Flageollet için çok değerli. “Haute horlogerie” denilen yüksek saatçilik ürünü saatlerde koyu mavi renkli vidalar ve ibreler sadece mekanizma estetik cazibe sahibi olsun diye üretilmiyor, tarihsel bir arka planı ve bilimsel nedenleri var.
Mavileştirilmiş çelik vidalar ve ibreler, ustaların ustası Abraham-Louis Breguet ve İngiliz saatçiliğinin büyük ismi John Arnold gibi karizmatik saat ustaları tarafından yapılan mekanizmalarda görülen ortak bir özelliktir ve bugün de geçmişten gelen saatçilik kültürünün, üstün el işçiliğinin kalite belgesi gibi görülür. Tabii gerçekten geleneksel yöntemlerle üretilen mavileştirilmiş ibreler ve çelik vidalar saygı görebilir, üst düzey saatlerde kimyasal yöntemlerle mavileştirilen parçalara yer verilmez.
Bilimsel açıdan bakıldığında ise mavileştirilmiş vidaların en uzun ömürlü vida tipi olduğu görülmüştür. Çelik vidalar 290 derece civarındaki sıcaklıkta mavi renge dönüşür. Geleneksel yöntemler kullanılarak mavileştirilmiş vida elde etmek zor olduğundan bazı firmalar kimyasal yöntemler kullanıyor.
Milyonlarca çelik küre, 290 derece civarındaki sıcaklıkta mavi renge dönüştürülmüş.
Proust ve kum saatleri
Montblanc, ünlü yazarlar serisine 1992’de Ernest Hemingway ile başlamıştı. 1999’da Marcel Proust kalemi çıktı. Proust’a adanan kalemin ucunda bir kum saati simgesi vardır. Yazı ve zaman arasındaki ilişkiyi bundan daha iyi tasvir edecek başka bir yazı gereci var mıdır bilmem.
Marcel Proust’un en sevdiği renklerden birinin mavi olduğunu düşünüyorum, özellikle 7 ciltlik olağanüstü “Kayıp Zamanın İzinde” isimli romanında mavi birçok şekilde karşımıza çıkar. De Bethune ve Marc Newson imzalı kum saatindeki mavileştirilmiş çelik küreler de Proust’un zamanı algılama biçimine bir saygı sayılabilir.
Montblanc, Marcel Proust kalemi, 1999.
Ancak elbette asıl meselemiz zaman. Kalemin ucundaki kum saati, Proust’un doğasını anlamak için üzerine eğildiği “kendi zamanı” için de önemli bir anahtar. Bununla birlikte yazı yazmaya başladığımız zaman da bitirdiğimiz zaman da bizim için önemli:
“Uyurken gözlerim saati görmemiş olsa da vücudum hesaplamayı bilir, zamanı çizilmiş bir kadranın üzerinde değil, toparlanan gücümün aralıklı tartımlarıyla ölçerdi; vücudumun dev bir saat gibi beynimden bedenimin geri kalanına kerte kerte aktardığı güç, dizlerimin üzerine kadar yükselen bir yığın halinde birikirdi. Denizin bir zamanlar hayati ortamımız olduğu ve gücümüzü toparlamak için kanımızı yine denize daldırmamız gerektiği doğruysa, unutuş, zihinsel hiçlik için de aynı şey geçerlidir; birkaç saat boyunca, zamanın dışına çıkmış gibi oluruz; ne var ki, bu süre zarfında harcanmadan art arda dizilen güçler, kendi nitelikleriyle zamanı saatin topu, kum saatinin yıkılan tepeleri kadar dakik bir biçimde ölçerler.”
Marcel Proust, “Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde” (“Kayıp Zamanın İzinde”, 2. Kitap, YKY)