Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

İnsan yaşarken bazı şeylerin kıymetini bilmiyor, sanki hayat hep öyle devam edecekmiş gibi geliyor. Mübahat Kütükoğlu, Kemal Beydilli, Erdoğan Merçil, Saadet Gazi, Mehmet İpşirli ve çok sevdiğim Tülin Aren hocalarım sanki hep yanımda olacakmış gibi fakülteye gidip gelmiştim ama iki sene uzattığım halde öğrencilik hayatım bitince bu bilgili, kültürlü insanları bir daha göremez oldum. Hele rahmetli Nejat Göyünç hocamı istesem bile göremem artık.

Bir de görmek isteyip de göremediğim insanlar var, başlıktan anlaşılacağı gibi onlardan biri Emin Barın (2 Haziran 1913 - 29 Aralık 1987). Bolu’da dünyaya gelen Emin Barın’ın dedesi öğretmen, babası ise hattat, müzehhip ve mücellit. Yazıyı ve kitapları uğraş edinmesinin arkasında ev-atölyede geçen çocukluğu ve ailesi var diyebiliriz ama maalesef daha 11 yaşındayken babası vefat etmiş. Yatılı okuduğu İstanbul Erkek Öğretmen Okulu’nu 1932’de bitiren Barın, bir süre öğretmenlik yaptıysa da bırakıp Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü resim bölümünün sınavına girip kazanmış. 1936’da mezun olunca Avrupa ihtisas sınavını da kazanmış. Bu arada Güzel Sanatlar Akademisi Türk Tezyini Sanatları Şubesi’nde Kâmil Akdik’ten hat, Necmeddin Okyay’dan ise klasik Türk ciltçiliği hakkında bilgi aldı.

Haberin Devamı

Emin Barın ve harfleri

Savaş yıllarında eğitim

1937’de Almanya’ya giden Emin Barın, ciltçilik ve kaligrafi eğitimi aldı. Bu dönemde hazırladığı Olimpiyat kitabıyla Hamburg kitap sergisinde birincilik ödülü kazandı. 1939’da İkinci Dünya Savaşı başladığında askerlik için eğitime ara verdi, fakat 1941’de savaş sürerken tekrar Almanya’ya gitti, eğitiminin sona erdiği 1943’e kadar zorlu koşullarda eğitimini sürdürdü. Ustanın bu dönemine hep şaşırmışımdır, öyle böyle bir savaş değil, bütün dünyanın içine sürüklendiği bir kaos ortamı var. Emin Barın, Birinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde doğan bir kuşağın üyesi olarak bir de üstüne bir başka dünya savaşının hüküm sürdüğü bir zamanda yaşamış ve her türlü güçlüğe rağmen eser üretmiş.

Savaş yıllarında yazılan harfler

1943’te yurda dönen Emin Barın, Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyesi oluyor, burada Yazı ve Cilt Atölyesi açıyor. Sonrasında Fatih Divanı’nın hazırlığına başlıyor ve Anıtkabir’deki ünlü kabartma yazıları hazırlıyor. 1958’de Uluslararası Brüksel Sergisi’nde sergilenen Fatih Divanı ile Kitap Cildi Birincilik Ödülü’nü ve madalyasını alıyor. İspanya ve İngiltere’de çalışmalar yapıyor, sergiler açıyor ve konferanslar veriyor. 1961’den sonra yazdığı hat eserleri özgündür, pek çok yenilik barındırır. Barın’ın eserlerindeki geometrinin hat sanatıyla olan bağlantısı bana 20. Yüzyıl’ın en büyük fotoğrafçısı Henri Cartier-Bresson’un fotoğraflarını anımsatıyor. Bresson da resim eğitimi almış ve geometriyi fotoğraf sanatına dahil etmiş biri.

Haberin Devamı

Emin Barın ve harfleri

Barın Cilt ve Yazı Atölyesi

İstanbul’da Çemberlitaş’taki Barın Han’da bulunan çalışma odasını, masasını ve yazı araç gereçlerini Kaligrafist Festivali kapsamında, Mürekkepbalığı dergisinin öyküsünü bir grup yazı kültürü meraklısına anlattıktan sonra görmüştüm. Emin Barın sanki biraz önce masadan kalkmış gibiydi, oysa aradan 35 yıl geçmiş! Bu güzel mekân şimdilerde çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapıyor.

Haberin Devamı

Bu dünyadan bir Emin Barın geçti ama geçip gitmekle kalmadı, dâhilere özgü niteliklerinden ötürü birçok insanın kalbine seslenme-ye devam ediyor.

Hazineler kataloğu

Bazı sergi ve müzayede katalogları öylesine güzel oluyor ki onları kütüphanemin en güzel rafında saklıyorum, hatta bazılarını kapağı görünecek şekilde sergiliyorum. 2008 tarihli Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin “Emin Barın Hat Koleksiyonu” isimli katalog da bu tarz harika bir eser ve gerçek bir bilgi kaynağı. Girişte M. Uğur Derman, Irwin Cemil Schick ve Hüseyin Gündüz’ün yazıları bulunuyor. Hemen hepsi 20 yıldan fazla süren perşembe toplantılarından ve Emin Barın’ın hat koleksiyonundan incelikli bir şekilde söz ediyor. Olağanüstü anılar ve bilgiler var.
Her hat eserinin hikâyesi ve yazan hattat hakkında detaylı bilgiler ihtiva eden bu tarz kataloglara bence sadece katalog deyip geçmemeli, “hazineler kataloğu” denilmeli. Emin Barın’ın arkadaşı M. Uğur Derman’ın yazısının sonunda şöyle bir cümle var: “Emin Barın, kendi bazı eserleriyle ve koleksiyonuyla müzayede sonrası yeni meraklıların duvarlarında yerini alacak; bu zevke varanları gönülden kutlarım.” Derman hocamız “bu zevke varmak” diyor ama bu hiç kolay bir şey değil, işin sırrı öğrenmekte ve öğrenmenin sonu yok.