Kitapların kenarlarına yazı yazmak, metnin altını çizmek veya işaretler bırakmak yüzlerce yıllık köklü bir gelenek ama nedense geçen yüzyıldan beri ayıplanan bir eylem oldu.
ABD’de yayımlanmış “Kalem ve Kitap” adlı bir eser var (The Pen and the Book. 1899), yazarı ise Walter Besant. Zamanında 100’e yakın kitap yazmış üretken biri olmasına rağmen kendisi dünya çapında tanınmış bir yazar değildir, açıkçası sözünü ettiğim kitabı da müthiş bir eser değil. Ancak bu kitabın bir nüshası Chicago’da Newberry Kütüphanesi’nde bir kasada kilitli tutuluyor, kitabı görmek isteyen biri olursa ancak sıkı güvenlik tedbirleri eşliğinde (güvenlik görevlileri ve kameralarla izlenen bir masada) bakılmasına izin veriliyor.
Oysa bu kitabın benzerleri ülkenin pek çok kütüphanesinde diğer kitaplarla birlikte hiçbir ayrıcalık görmeden yan yana raflarda duruyor. Newberry Kütüphanesi yönetimi ise ellerindeki nüsha ile gurur duyuyor çünkü kitabın sahibi sayfaların kenarına kurşunkalemle düşüncelerini yazmış, karalamalar yapmış, kısa notlar almış. Kitap bu karalamalardan dolayı çok değerli çünkü yazarı dünya edebiyatının ünlü isimlerinden Mark Twain: Yazar sayfa kenarlarındaki boşluklara (marginalia) fikirlerini yazmış veya bazen yazarla tek taraflı bir tartışmaya girişmiş.
Şaşırtıcı geliyor
Bugün şaşırtıcı geliyor ama kitapların sayfa kenarlarındaki boşluklarına not almak, resim çizmek veya çeşitli simgeler bırakmak Mark Twain zamanında ve ondan öncesinde çok ama çok önemliydi, hatta bu uzun soluklu pratik 18. ve 19. yüzyıllarda altın çağını yaşadı dilebiliriz. Öyle ki kitaplara kalemlerle iz bırakarak okumak entelektüel olmanın koşullarından biriydi. İngiliz şair Samuel Taylor Coleridge hayatı boyunca 450’den fazla kitabın kenarlarına uzun uzun notlar almış ve derkenar yazarı olarak neredeyse ayrı bir kariyeri olmuştu.
Haftanın kalemi: Uni 0.05
Bir yanlışlık olmasın, 0.5 değil arada bir sıfır daha var, öyleyse 0.1’den de ince bir uçtan söz ediyorum: 0.05! Kitapların kenarına hatta satır aralarına bile yazı yazabilir, resim çizebilirsiniz. Ucu çok sağlam, tek kusuru çok hızlı yazarsanız mürekkep bazen size yetişemiyor. Benim gibi yavaş yazanlar içinse hiçbir sorun yok. Uni müşkülpesent değil, kâğıt seçmiyor ve nazlanmıyor, tam bir arşivci kalemi.
Bir başka der-kenar
Arşivci olmanın yararlarından biri de pek çok belgeye ve değerli kitaba erişme olanağı. Süleymaniye Kütüphanesi’nden Osmanlı Arşivi’ne kadar nereye gittiysem gördüğüm kitaplarda her zaman karşıma metni kucaklayan derkenarlar çıktı. Sadece kitaplar değil, sevgili hocam Mübahat Kütükoğlu’nun muazzam eseri “Osmanlı Belgelerinin Dili” kitabında da görüleceği üzere Osmanlı dönemi belgelerinde, kitaptaki yazımıyla “der-kenar” keyfi değil son derece önemli bir işlemler zincirinin parçasıydı. Sonuçta der-kenar, bir belgenin bürokrasideki yolcuğunu bazen tek bir belge üzerinde görmeyi olanaklı kılan bir uygulamaydı. Fakat bu başka bir yazının konusu.
‘Yazıyı kucaklayan’ notlar
Elbette Doğu kültüründe de bu tavır yerleşiktir, bizde de derkenar denilen uygulama var. İlhan Ayverdi’nin ömrünün 34 senesi boyunca aralıksız çalışıp hazırladığı Kubbealtı Lugati’ne göre derkenar’ın anlamı “Bir yazının kenarına çıkma şeklinde yazılmış not, çıkma, çıkıntı, hâmiş, hâşiye.” Kelimenin bir başka anlamı daha var, o da kucaklama. Büyüklerimiz incelikli düşünmüşler, yazıyı kucaklayan notlara derkenar demişler.
Bu konuda en önemli kitaplardan biri H. J. Jackson imzalı “Marginalia” isimli çalışmadır. Alt başlığı “Kitaplara Yazı Yazan Okurlar” isimli bu eserde Pierre de Fermat’tan Graham Greene’e kadar pek çok ünlü okurun sayfa boşluklarına yazdıkları notlar aracılığıyla kitaplarla bağlantı kurduklarını söylüyor. Son üç yüzyılda hem ünlü hem de tanınmayan okuyucular tarafından notlar eklenmiş binlerce kitap üzerinde yapılan bir araştırmaya dayanan bu eser, okuma sürecini karakterize eden duygu yoğunluğunu örnekleriyle sergiliyor.
Yüzlerce yıldır okuyucular, kitaplarının kenar boşluklarında yalnızca yazarlarla değil aynı zamanda diğer insanlarla, arkadaşlarla, sevgililerle ve gelecek nesillerle de konuştular. Jackson, kenar boşluklarında yazmanın kültürel ve tarihsel değeri üzerine düşünmüş, tutkulu açıklamalara davet eden çalışmaları incelemiş ve en kışkırtıcı derkenarlardan bazı örnekler sunmuş.
Daha pahalıya satılıyorlardı
Arşivlerde ve kütüphanelerde gördüğüm kadarıyla kitap sahipleri el yazmalarına bile gönüllerince notlar almış. Hiç öyle kitabı tahrip ediyorum diye düşünmemişler. Çünkü tahrip veya Avrupa’da yüzyıllar boyunca sayfa kenarına not alma alışkanlığı övülüyor, okurken not almak devlet eliyle teşvik ediliyordu. Hatta Erasmus kitaplara konulacak işaretler için bir sistem bile önermiş. 20. Yüzyıla kadar sahaflardaki kimi kitaplar içindeki okur notları sebebiyle hazine değerinde görülüyor ve benzerlerinden daha pahalıya satılıyorlardı.
Tekinsiz öykülerin yazarı Edgar Allan Poe’nun kitap satın alma kriterlerinden biri sayfa kenarlarındaki boşluklardı. Yazar 1844’te “Kitap alırken, kitaplarda bana önerilen düşüncelere ilişkin yanıtlarımı, fikir ayrılıklarını veya genel olarak kısa eleştirel yorumlarımı kaleme alma kolaylığı açısından her zaman geniş sayfa boşluklarını tercih ederim” diyordu. Yazdığı notlara “edebi gevezelik” diyen Poe “çünkü okuyucunun zihni, düşüncenin yükünden kurtulmak ister” diyerek derkenarların önemli bir ihtiyaca yanıt verdiğini söylüyordu.
Oysa günümüze gelindiğinde matbaacılık tekniklerinin ilerlemesine ve artık aynı kitabın binlerce nüshasının olmasına karşın kitap kenarlarına not almak ayıplanır oldu. Yıllar geçtikçe sayfa kenarlarındaki boşluklar da giderek azaldı ve artık okura istese de yazacak alan kalmadı. Yine de kitapları elde kalemle okumak müthiş bir keyif. Kimseye aldırmadan istediğim kitaplarımı özelleştiriyorum, sayfa kenarlarına notlar alıyorum, kendimce önemli bulduğum yerleri işaretliyorum. Bazı kitapları belirli aralıklarla (beş, on, yirmi yıl) elime alınca neler yazdıklarıma bakıyorum, bazen hayret ediyorum bazen değişmeyen bir tavır görüyorum bazen de çok başka bir noktaya geldiğimi görüyorum. Sadece yazılara değil düşünce çizgilerine de bakıyorum.