Bu hafta sizi, saçından saatine kadar renklere düşkün ve tutkulu bir koleksiyoncu, şair ve editör Nergihan Yeşilyurt ile tanıştırmak istiyorum.
Yeşilyurt, “Dolmakalem benim için bir yol arkadaşı, kullan at çağına karşı bir direnç noktası gibi. Kalemlerim benim bebeklerim” diyor.
Nergihan Yeşilyurt bir şair, “Otomatların Marşı” isimli bir kitabı var ve birçok derginin mutfağında yer almış çok meraklı bir editör. Bütün bu özelliklerin yanında benim tanıdığım en renkli ve net fikirleri olan koleksiyoncu olabilir, sadece sahip olduğu kalemler açısından değil, bileğindeki Swatch saatten saçına kadar renkli ve kararlı bir insan. Bense tam tersiyim, siyah renkli kalemleri çok seviyorum, özellikle siyah ve gri renkli mürekkep şişeleri biriktiriyorum, dolayısıyla bu söyleşi kendimi sorgulamama neden oldu. Şairin çantasından çıkan her kalemliğin içinden farklı renklerde ve biçimlerde kalemler çıktıkça bende de yeni bir merak uyandı.
*Tahmin ediyordum Nergihan ama bu kadar çok renkli ve desenli kalemin olduğunu hiç bilmiyordum.
Hiç düz siyah kalemim yok. Siyah kalem sevmem. Renkli kalem seviyorum ama renkli derken, aslında renkteki o canlılığı, o hayat doluluğu seviyorum. Solgun ve soğuk bir şeyse o benim rengim değil, kalemim değil.
*Soğuk renklerin olduğu kalemlerin de var, onların nesini beğeniyorsun?
Kendisi soğuk bir şey çağrıştırmayan kalemi seviyorum demek daha doğru olur. Mesela bu soğuk bir mavi ama soğuk değil çünkü üzerinde çiçekler var. Şu kalem de soğuk bir mor fakat bunu bana düşünüp de hediye eden arkadaşımın o düşüncesi var üzerinde bence ve bu da onu sıcak yapıyor. Biraz da hikayesiyle bütünleşik halde olması onu canlı kılıyor. Ayrıca hiçbiri sıradan değil, zaten oldum olası sıradanlığa alerjim vardır. Dolmakalem benim için bir yol arkadaşı, kullan at çağına karşı bir direnç noktası gibi.
*Onsuz yapamam dediğin bir kalem var mı?
Hepsi benim bebeklerim. Onsuz yapamam diyemem ama elimin sık sık gittiği Visconti’nin Hall of Music-Jazz modeli var, mıknatıslı kapağın kolaylığını hiçbir şeye değişemiyorum.
*Sailor hayranı olduğunu sanıyordum. Visconti’yi neden bu kadar çok seviyorsun?
Sailor’larımı çok seviyorum ama elim hep Visconti’ye gidiyor. Ben ilk van Gogh Starry Night modeliyle âşık oldum. Onun da nedeni şu, Vincent van Gogh benim Monet ile birlikte en sevdiğim ressamdır. Resim sanatıyla çok ilgim yok ama bu ressamlara hayranım. Visconti’nin de van Gogh’un eserlerinden ve resim yapma tarzından, kendine özgü renk kullanımından ilham alan seriler yaptığını öğrenince çok sevinmiştim. Visconti sevgim öyle başladı.
*Hall of Music-Jazz modelinin bir hikâyesi var mı?
Bir gün Goulet Pen sitesinde gezinirken Hall of Music-Jazz modelini görüp resmen âşık oldum. Müzik serisine ait olduğu için o yönüne de ayrıca vuruldum, çünkü müziği çok seviyorum. Tür ayrımı da yapmam, özgün müzikten death metal’e kadar her şeyi dinlerim. Neyse ben bu kalemi kafaya taktım. Bilgisayarımın arka planı yapıyorum, fotoğraflarını topluyorum filan, zaten bir kalemi çok istediğim zaman hep bunu yaparım. Bazen sahip olmaktan ziyade sadece fotoğraflara bakmak bile beni çok mutlu eder. O dönem Hall of Music-Jazz’i almayı düşünüyorum ama biraz pahalı derken tam almaya karar verdiğim sırada kalemin tükendiğini öğrendim. Bu sefer ben kalemin peşine düştüm. İtalya’ya giden bir arkadaşım kalemin rengini akşamüzeri kahverengi gibi görünce almadı. Nihayet Avustralya’dan alabildim. Bir de bu Hall of Music-Jazz kalemi tam benim rengim, şimdi Nergihan ne renk dersen işte bu renk derim. Normalde bu kalem mürdüm rengi ama gün içinde pembe oluyor hava kararınca başka bir ton oluyor. İnsan gibi değil mi? İnsan da böyle değişiyor.
‘Japon kalemlerini seviyorum’
*Bu arada çekilişlerden yana çok şanslı olduğunu öğrendim.
Çekilişlerden kazandığım birçok kalemim var. Benu Pen mesela burada, bu minnoş çekilişten çıktı bana, üzerindeki figürler van Gogh’un “Çiçek Açan Badem Ağacı” tablosundan. Benu, 2016’da kurulan genç bir marka. Kuruldukları günden beri hastasıyım. Piyasadaki en orijinal işlerden birini yapıyorlar, çok hafif, çok renkli ve tatlı kalemler üretiyorlar.
*Kalemlerine isim veriyor musun?
İsim değil ama minnoş ve benzeri lakaplar takarım.
*Kalem alırken nelere dikkat ediyorsun?
Japon kalemlerini seviyorum, uçlarının inceliği tam bana göre. Sailor, Pilot, Platinum gibi markaların uç kalitesindeki istikrar maalesef Batılı kalemlerde pek yok. Wahl, Waterman, Evershap, Swan Mabie Todd ve Soennecken marka vintage kalemleri seviyorum. Her tasarımını sevmesem de Montblanc’in yazarlar serisini kıymetli bir iş olarak görüyorum. Visconti de hem tasarım hem ergonomi ve kullanım kolaylığı açısından önemli bir marka benim için. Piyasadaki en iyi çelik uçlar Visconti’de bulunuyor bence.
*Boynundaki zincirli kalem nedir?
Bu markasız ama üzerinde West Germany yazıyor. Kadın kalemi olarak sınıflandırılan zincirli, köstekli “Lady” kalemlere özel bir merakım vardır. Gördüğüm bütün Lady kalemleri benim olsun istiyorum. (Gülüyor.) Eğer ucu da esnek olabilirse o zaman bambaşka keyif. Bugün öyle esnek uçlu kalemler üretilmiyor. Keşke o zamanların kalemleri yeniden vücut bulsa diyorum sık sık.
*Kalemden çok konuşuyoruz ama asıl mesele yazı değil mi?
Her zaman eli aklına yetişmeye çalışan biriydim, o yüzden çok hızlı ve çok kötü yazıyordum. Kalem ve kâğıt, zihnimi yavaşlatıyor. Çünkü deftere, klavyedeki kadar hızlı yazamıyorsunuz, onu da denedim okunmuyor. Kalem sizden inanılmaz bir teslimiyet istiyor, düşüncelerinizin akışına sahip çıkmanızı da. Yazarken düşünüyorsunuz. Yazı da benim için “temas” demek. Yazarak temas ediyorum, yaşama da duygularıma da düşüncelerime de. Yazmayınca her şeyden fazlasıyla uzağım, boşluktayım, yine bir kelime arıyor oluyorum. Yazmak benim için bir çeşit somutlaştırma eylemi. Aracı ne olursa olsun zihnimi, ânımı, duyuşumu ve duamı yazmak istiyorum. Kalem de zihnimin açık-örtük bir uzantısı.
*Kalemlerinin bakımını nasıl yapıyorsun?
Genelde beş-on mürekkepli kalemim oluyor ve nedense hepsi yakın zamanda bitiyor, güzelce yıkayıp kaldırıyorum. Temiz su dışında bir formülüm yok. Herhangi bir sorun çıktığında kendi kendime düzeltmeye kalkmak yerine Sirkeci’deki Murat Usta’ya taşıyorum.
*Peki defterlerle aran nasıl?
Hiçbir şey yazmayacak bile olsam defterimin masada açık olmasını seviyorum. Defteri güvenilir bir arkadaş gibi görüyorum, zira bilgisayardaki veriler bir tıkla uçup gidebiliyor. Oysa defter öyle değil. Başlarda bir süre kafama göre defter arayıp durdum, benim için defterin sadece dolmakaleme uygun olması yetmiyordu, o yüzden sonunda şu kanıya vardım: Benim için yapılmış defter, benim yaptırdığım defterdir. Kâğıt olarak alıyorum ve kestirip ciltletiyorum. Bunun dışında son zamanlarda Karatis defterleri kullanıyorum.
‘Estetik açlığı var bende’
*Çok güzel kumaşlardan kalemlik de yapıyorsun, nasıl başladın?
Kalemlik yapmaya ihtiyaçtan başladım aslında. İlk kalemliğim, kar taneleri işlediğim bir kanaviçeyi, annemle rulo şeklinde bir kalemliğe uyarlamamız sonucunda ortaya çıktı. Sonra sevgili Asuman bana bir kalem kimonosu dikip hediye etti. Japon desenleri - kimono kaçınılmaz bir etki oldu. Kendim için kalemlik ararken de deri kalemlik dışında tercihleri olan insanlar için çok fazla seçenek olmadığını gördüm. Kendi ihtiyacım için başlasam da çok talep olunca Pink.Sun Handmade adında bir markaya dönüştü.
*Mürekkep tercihlerin neler?
Gökkuşağındaki tüm renkleri seviyorum. Sailor, Iroshizuku, Montblanc ve Waterman vazgeçilmezlerim.