Madenci nadir rastlanan kitaplardan biri. Yazarı modern Japon edebiyatının büyük yazarlarından biri Natsume Soseki. Kitap ilk kez 1908'de yayımlanmış. Ben de kitabı ilk kez 2018’de yani yayımlandıktan 110 sene sonra okumuştum. Geçen gün yeniden okudum ve yine ilk cümlelerle birlikte kafası son derece karışık (çünkü 19 yaşında) genç kahramanın peşinden tekrar yürümeye başladım. Kitapta olağanüstü olaylar yaşanmasa da bir kere başladıktan sonra Madenci’yi okumayı bırakmak çok zor.
Yeniden okuyorum ama okudukça daha önce okuduğum kitap bu değil galiba diyorum. Her sayfada, hafızası güçlü bir okur olmadığım için ayrıntıları unuttuğumu görüyorum ama söylemek istediğim başka bir şey. İyi bir kitabı ikinci kez okumak başka bir kitap okumak gibi geliyor bana. Artık genç olmasam da benim de aklımdan başka bir coğrafyaya ve zamana uygun benzeri gevezelikler, kararsızlıklar, benzeri tereddütler veya hayatın akışına kitaptakine benzer şekilde bir eşlik etme tutumu var.
İlk kez Matsuo Başo’dan bir haiku okuduğum günden beri başka bir
Sadece ucu için 105 aşama gerektiren Montblanc Meisterstück 149 modelinin fabrikada 18 tonluk basınç altında başlayan ve ses geçirmeyen bir
odada iyi bir kulağa sahip olması istenen çalışanların elinde biten kalite kontrol öyküsü.
Bazı güzellikler işbirliği sonucu ortaya çıkar. Alman teknisyen August Eberstein 20. yüzyılın ilk yıllarında sızdırmazlık teknolojisine sahip üstün nitelikli yazı gereçleri serisi oluşturmak için Hamburglu girişimciler Alfred Nehemias ve Claus Johannes Voss ile işbirliği yapmıştı. Bu güç birliğinden doğan Montblanc, çağının en önemli markalarından biri oldu ve öylesine kaliteli işlere imza attı ki dokunduğu herkeste bir iz bıraktı. Mesela efsanevi ve ikonik bir kalem dendiğinde hemen her kalemsever hiç düşünmeden ilk sırada efsanevi Meisterstück 149’u sayar. (Bu tombul siyah kalemi bir görenin bir daha unutması zordur.)
Mart başında Montblanc firmasının yeni kreatif direktörü olarak göreve başlayan Marco Tomasetta (daha önce Prada, Louis Vuitton ve Givenchy'de çalışmış) verdiği ilk
Montegrappa, grafiti sanatçısı André Saraiva ile işbirliği yaptı ve ilk defa bir gazetede gülen yüz emojisinin kullanılmasıyla kimlik kazanan ikonik figürün 50. yıldönümü için yeni kalemler duyurdu.
Dilbilimci Steven Roger Fischer, Dilin Tarihi kitabında Kral Lear isimli tiyatro oyunundan (1606) söz eder ve Shakespeare’in soytarı karakterinin ağzından mizahın asıl amacının “hayatın çirkin gerçeklerinin etkisini azaltmak” olduğunun ifade edildiğini söyler. Ben de kalbimize iyi gelen ve akıl sağlığımızın dengesini sağlayan gülümsemenin doğal bir ilaç olduğunu düşünüyorum.
Gülümseme deyince Mona Lisa’dan sonra aklıma ilk gelen ikonik simge olan “Smiley” aslında daha yaşlı ama felsefi bir duruş ve bir marka (Smiley®) olarak 50 yaşında. Bu nedenle Raf Simons, Sandro, Karl Lagerfeld, Market, Reebok, Puma, Schott, New Era ve Dsquared2 gibi ünlü tasarımcı ve markalar eliyle gülen yüzün 50. yıldönümü dünya çapında
Dolmakalem, daha doğrusu yazı kültürü meraklıları Beyoğlu Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen “Kalemle Yol Almak” çalıştayı için toplandı.
Geçtiğimiz hafta cumartesi sabahı, Beyoğlu Belediyesi'nin Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Kalemle Yol Almak” çalıştayı için erkenden yola çıktım. Çantamda Louis Lavelle’in “Söz ve Yazı” kitabı vardı. Taksim’e yaklaşırken “Yazanlar eylemde bulunanlardan ve sonradan hayatta kalabilmek için onlara ihtiyaç duyanlardan daha kalıcı bir anıt bırakır daima” cümlesinin bulunduğu 107. sayfada kitabı kapattım.
Metrodan çıkarken “Kalemle Yol Almak” başlığını düşünüyordum. Kim düşündüyse bravo, fikir güzel ve ilham verici. İlk duyduğumda zihnimde “yol” kelimesini “yıl” ile değiştirmek ve “Kalemle Yıl Almak” başlıklı bir yazı belirdi. Yazının temel düşüncesi de yazı yazarken geçen zamandan yola çıkarak, yaş almak ve büyümek üzerine
Teknik açıdan en gelişmiş analog yazı gereci olarak dolmakalem, bu hızlı dünyada, düşünmeden yapılan işlerin kalitesiz oluşuna bir isyan, niteliğe bir övgüdür.
Richard Burton 27 Aralık 1973’te yazdığı bir mektupta, Elizabeth Taylor’ın kendisine hediye ettiği dolmakalem için teşekkür ederken şöyle yazıyordu: “Sıradan bir kadın olmadığın çok belli. Tıpkı bu kalem gibi sen de farklısın. Tıpkı bu özel kalem gibi sen de ağır ancak aynı zamanda da hafifsin.”
Öyledir, dolmakalemle yazan kişi tarz sahibidir: Hız yerine yavaşlığı, düşüncesizlik yerine düşünceyi, heves yerine tutkuyu tercih eder. Dolmakalemden öğrendiğim kırk faydayı yazdım ama aşağıdaki maddeler yazı yazmanın faydaları olarak da okunabilir.
1. Dolmakalem, hatırlatır: Bildiğiniz gibi insan unutkan bir varlık. Bizim için çok ama çok önemli olan hatıraları bile unutabiliyoruz, her yeni duruma kolayca alışıyoruz. Kim çocukluğundan kalma kurşunkalemleri saklıyor? Dolmakalem, eşyanın tamir edilebildiği bir devrin simgesidir.
2. Dolmakalem umut verir. Dijital çağın
Dünyanın en eski mürekkep üreticisi Jacques Herbin ile tasarımcı Kenzo Takada iş birliğinin ürünü Shogun, hem yazı tarihinin bir parçası hem de yeryüzündeki zengin kültürlerin bir sentezi.
İnsanlık tarihinin önemli bir kısmı da yazı araç gereçlerinin tarihidir. Kil tabletlerle çıkılan yolda taş, tahta, metal, porselen, parşömen, keten bezi, ağaç yaprakları, papirüs ve nihayet kâğıt kullanıldı. Kalem de (Yunanca kalamos, Latince calamus) başından beri ele uygun temel formunu korudu ama mürekkebe kavuşunca mükemmelleşti. Yazı araç gereçleri öylesine önemli ki başlangıçta hepsi büyük olan harflerin küçülmesine neden oldu. (Malzeme değerliydi dolayısıyla tasarruf yapmak gerekiyordu.)
Mürekkep de içeriği çağlar boyunca değişti fakat temeli değişmedi. Shakespeare her defasında ancak belki bir cümle yazabildiğinden ömrü boyunca binlerce kez tüy kalemini mürekkeple beslemek için bir şişeye batırmak zorunda kalmıştı.
Uygarlığın beşiği Anadolu ve Mezopotamya
Polisiye romanların ünlü yazarı Georges Simenon, önce dolmakalem ardından daktilo kullanmasına rağmen masasının üzerinde bulundurduğu bir kalemlikte çok sayıda sivri yontulmuş kurşunkalem olmayınca tek kelime bile yazamazmış.
Simenon kalemtıraş kullanıyordu ama bir zamanlar kurşunkalem sadece bıçakla açılırdı. Kurşunkalemin tarihi daha eski elbette: Bilinen ilk kurşunkalem 17. yüzyıldan kalma ve günümüzde Almanya’da Faber-Castell şatosunda sergileniyor. Fransız matematikçi Bernard Lassimone, 1828'de (bıçakla açmaktan daha hızlı olmasa da) bugünkü kalemtıraşların atası olan ilk mekanik kalemtıraşı icat eden ve patentini alan kişi oldu. Bugün bildiğimiz şekilde hızlıca kalem açan ilk kalemtıraş ise Thierry des Estivaux tarafında 1847’de icat edildi. Kurşunkalem de boş durmuyordu: Kauçuk silgi de ilk kez 1858’de kurşunkaleme eklendi. (Osmanlı döneminde ise kalemtıraş, hattatların kalemini açtığı uzun saplı özel bıçağın adıydı. Kamış kalem, düzgün kesilebilmesi için “makta” adı verilen bir levhanın
Harry Potter filmlerinden tanıdığımız 30 yaşındaki oyuncu Emma Watson ile 95 yaşındaki İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in ortak yanlarından biri de çantalarında aynı marka ve aynı model dolmakalemi bulunduruyor ve kullanıyor olmaları. İkisi de farklı dönemlerin insanları olmalarına rağmen aynı zevki yani Parker 51’i paylaşıyor.
Dolmakalem tıpkı saat gibi kuşakları bir araya getiren bir zevk. Bende de bir tane vardı ama hayatımda en çok Parker 51’i koleksiyoncu Tamer Tellikurşun ile Mürekkepbalığı dergisi için evinde yaptığım röportaj sırasında görmüştüm. Neden bu kadar çeşit olduğunu sorduğumda Tamer Bey; “Parker 51; Fransa, Kanada, İngiltere ve ABD’de çok sayıda, renkte ve çeşitte üretildiğinden koleksiyoncular için ayrı bir çekiciliği vardır ve hayranları çoktur” demişti.
Ben de hemen Parker’ın tarihçesine bakmıştım: Hikaye dolmakalemin icat edildiği 19. yüzyılda başlıyor. Rumen mucit Petrache Poenaru ilk dolmakalemin patentini 1827’de almış. Başlangıçta çok ilgi görmese de 1850’lerde