Maçın ilk 20 dakikalık bölümünde; Gökhan, Kjaer, Alves ve Hasan Ali'den oluşan savunma dörtlüsünün orta sahaya kadar cesaretle gelerek, presi burada başlattıklarını gözlemledik. Özellikle Kjaer ile Gökhan'ın sağ kulvarda orta alanı geçerek kazandıkları topları, Diego ve Markovic'le buluşturmaları da dikkat çekiciydi.
Fenerbahçe sol kanatta ise Hasan Ali ve Nani ile boşluk bulmaya çalıştı. Nani'nin ilk yarıda topu fazla eveleyip, gevelemeden Fernandao'ya gönderdiği ortaların kalitesi yüksekti. Fernandao ilk ortada kaleci Hopf'u geçemedi, ikincisinde ise kaleden çok uzakta kaldı.
Gençlerbirliği, Stancu'nun başrolde olduğu kontratak planını ilk yarıda birkaç kez uygulama şansı buldu. Fakat Mehmet Topal ve Josef tam da Pereira'nın istediği gibi merkezi kapatarak veya stoperlerin arasına girerek olası tehlikeleri engelledi.
Gökhan, Diego, Markovic üçlüsünün hazırlayıp, Fernandao'nun golle bitirdiği atağın Pereira'nın, "hızlı ve kaliteli pas oyunu" planının bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Markovic'in ortası usta işiydi, Fernandao da en doğru yerde bekleyip, ligdeki ilk deplasman golünü atmayı bildi.
Fenerbahçe ikinci yarıya vites küçülterek başladı. Öne geçtikleri birçok
AZ Alkmaar'a elenerek UEFA Avrupa Ligi'ne çok erken veda eden Başakşehir'in, Süper Lig'in ilk 7 haftasını 9 puanla (3 galibiyet ve 4 yenilgi) kapatması herkes için sürpriz olmuştu. Abdullah Avcı'nın takımı ligin son 7 maçında ise bambaşka bir performans ortaya koydu. Bu kritik dönemeçte 5 galibiyet ve 2 beraberlikle 17 puan toplarken tam 14 gol attılar ve kalelerinde sadece 3 gol gördüler.
Fenerbahçe, Başakşehir'in yükselen formu nedeniyle, Beşiktaş-Galatasaray derbisi öncesi "yarım derbi" oynadı adeta. Celtic maçında sorumsuzca kırmızı kart gören Diego'ya bir kırmızı da Pereira çıkardı. Ozan'ın ilk 11'de oyuna başlaması forma adaleti anlamında Pereira'nın hanesine artı olarak yazıldı.
Fenerbahçe'nin ilk yarım saatte kontrolü tam olarak eline geçirememesinin sebebi; Başakşehir'in orta sahada yaptığı etkili pres ve özellikle Visca'yı ciddi bir tehdit olarak kullanmasıydı. Fenerbahçe 35-45 arasında baskıyı daha da fazla hissetti, savunmasından top çıkarmakta bile zaman zaman zorlandı. Oyunun gerildiği anlarda Badji'nin koluyla Caner'in kafasına indirdiği darbenin karşılığı sarı karttı ve çıktı. Bajdi'nin birkaç dakika sonra yine Caner'e bu kez baldırıyla yaptığı sert
Milli takımlar dahil, dünya üzerinde sırtını yere getiremeyeceği tek rakibi olmayan Barcelona'nın birçok silahı bulunuyor. Yıllardır hücum üçlüleri inanılmaz, orta sahaları rüya gibi, Xavi ayrılsa da mükemmel seviyede pas yapıyorlar, skoru erken elde etseler de tempoları düşmüyor, resmen kabus gibiler...
Hepsi tamam ama Barcelona'nın belki de en önemli özelliğinin pek fazla dile getirilmediğini, fazlaca dikkat çekmediğini düşünüyorum ben. Evet, rakiplerini adeta hayata küstüren pres güçlerinden söz ediyorum. Topu kaybettikleri salisede rakip sahada çılgınca bir pres başlatıyorlar, meşin yuvarlağa yeniden sahip olmaları da 3-4 saniyeyi geçmiyor. Nou Camp veya başka bir stat fark etmiyor, bu tablo maç boyunca onlarca kez tekrarlanıyor ve hataya zorlanan rakipler diz çöküyorlar bu öldürücü silah karşısında, nefes bile alamıyorlar...
Fenerbahçe'nin özellikle ilk 45 dakikadaki oyun ve skor üstünlüğünün en belirgin sebebi de Pereira'nın haftalardır sahneye koymak istediği bu yıkıcı presti. Nani ve zaman zaman Van Persie'nin de katıldığı üçlü-dörtlü baskıyla rakip defans ve orta alanı bunalttılar, hataya zorladılar, hem Nani ile çok istedikleri golü hem de pozisyonları buldular.
Galatasaray yönetim kurulunun en önemli üç isminin; Başkan Dursun Özbek, 2. Başkan Cengiz Özyalçın ve Başkan Yardımcısı Nasuhi Sezgin olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz...
Allah daha da uzun ömür versin Cengiz Özyalçın tam 76 yaşında, Nasuhi Sezgin'in yaşı ise 67... Etliye, sütlüye pek fazla karışmazlar. Hatta, "yönetenden" çok, "yönetilen" olduklarını da söyleyebiliriz.
Hamza Hamzaoğlu operasyonundan sonra Galatasaray'ı fiilen yönetenlerin, Başkan Dursun Özbek ile 39 yaşındaki genel sekreter Fatih İşbecer olduğu ortaya çıktı. Dursun Özbek'in, Hamzaoğlu ile "et ile tırnak" gibi olan kendi öz kardeşi Mehmet Özbek'i Florya'dan uzaklaştırarak tesislere gönderdiği Fatih İşbecer çok kısa sürede, "büyük bir iş becerdi" ve başkanıyla birlikte Hamza hocanın ipini çekti.
"Yolları ayırma" falan diyorlar ama kapının önüne koymaktan başka bir şey değil bu. Hatta kovmaktan da beter ettiler 3 kupalı, 4 yıldızlı hocayı... Böylesi bir vefasızlığı, vicdansızlığı hiç görmemiştim, bir daha göreceğimi de sanmıyorum.
Hamza hoca, hakem hatalarından yakındığı Mersin İdmanyurdu beraberliğinden sonra, "Her şeyin farkındayız" demişti, fakat aslında hiçbir şeyin farkında değilmiş. 10 ayda üç
İlk devre sonunda tribünlerden yükselen kuvvetli ıslıklar, Vitor Pereira'nın hemen her maçın ardından ısrarla dile getirdiği, "Biz yeni bir takımız ve gelişmeye devam ediyoruz" iddiasını net biçimde yalanlar cinstendi. Pereira'nın, "gelişiyor" dediği Fenerbahçe ilk 45'i resmen çöpe attı.
Pereira daha önceki son derece başarısız denemelere rağmen Van Persie'ye bir kez daha hücum hattının sağında görev verdi. Hem moralsiz hem de formsuz olan Hollandalı tam da beklendiği gibi ilk yarıyı sıfır şut, sıfır gol pozisyonu ve sıfır üretkenlikle bitirdi.
Pereira ilk yarıyı sıfır gol pozisyonu ve sıfır isabetli şutla kapatmaları üzerine oyuna müdahale etti ve Van Persie-Souza ikilisinin yerine Volkan Şen ile Nani'yi sahaya sürdü. Alper'i orta sahaya, Volkan'ı sol kanada, Nani'yi de sağ kulvara monte eden Pereira oyunu az da olsa hareketlendirdi, ama kalite yine yükselmedi.
Kötü oyuna bir türlü çare bulamayan Pereira, baskıyı ve kaliteyi artırmak adına Ajax maçının son bölümlerinde iyi sinyaller veren Ozan'ı da, Alper'le değiştirdi. Evet, baskının dozu arttı, sarı-lacivertli takım ceza sahasına daha yakın oynamaya başladı fakat kalite ve tempo yine yoktu.
Olması da zordu çünkü
Fenerbahçe ve Galatasaray'ın hafta arası oynadıkları Avrupa kupası maçları derbi öncesi bize önemli veriler sundu. Fenerbahçe oyunu genelde kontrol eden taraf olmasına rağmen topla oynamada yüzde 49'a 51, toplam pas sayısında 354'e 385 Ajax'ın gerisinde kaldı. Galatasaray ise Benfica önünde topla oynamada yüzde 45'e 55, toplam pas sayısında 409'a 549 rakibine geçildi.
Buna karşılık gol pozisyonu sayısında Fenerbahçe 7'ye 1, Galatasaray ise 6'ya 4 rakiplerine üstünlük sağladı. Özetle iki takım da derbi öncesi oyundan çok maçı kazanmayı hedeflemişlerdi ve Türkiye için çok değerli galibiyetlere imza attılar... Bu tablo bize derbide taraflardan birinin oyuna hükmetmesinin zor olduğunu söylüyordu ve ilk yarım saat itibariyle öyle de oldu.
Evet, Fenerbahçe daha agresif ve kazanmayı daha çok isteyen bir görüntü veriyordu ama oyuna hükmetme konusunda yeterince başarılı değildi. Galatasaray ise ilk 15'teki bocalamayı atlattıktan sonra orta sahada pas yapmaya başladı. Fakat Gökhan ve Markovic'in, Sneijder ile Yasin'in pas yapmalarına izin vermemesi sarı-kırmızılıların en önemli hücum opsiyonunu işlevsiz kıldı.
Diego'nun beklenmeyen anda gelen golünde Gökhan bir kez daha Avrupa'nın
Hamza Hamzaoğlu 3 Ekim'de Başakşehir'i 2-0 yendikleri son lig maçının 11'inde, 1'i zorunlu 3 değişiklik yaptı. Denayer'in yokluğunda Sabri'ye forma verirken, yedeğe çektiği Sinan ve Yasin'in yerlerine Rodriguez ile Umut'a şans tanıdı. Başakşehir maçında merkezde oynayan ve başarılı olan Podolski'yi hiç hoşlanmadığı sağ kanada kaydırması sürpriz oldu. Şut tehdidi olan Bilal'i forvet arkasına yerleştirip, Sneijder'i sola göndermesi de beklenmeyen bir tercih olarak dikkatleri çekti.
Mehmet Özdilek ise Beşiktaş'la 3 hafta önce berabere kaldıkları maçtaki "cesur" kadrosunu İrfan Can haricinde korudu. El Kabir'in arkasına yine Stancu ile Djalma'yı monte ederek hem Galatasaray savunmasının ataklara katılmasını önledi, hem de oyunun geniş alanda oynanmasını sağladı.
Bu plan Gençlerbirliği adına ilk 25 dakikada gayet iyi uygulandı. Oyuna kötü başlayan Bilal, Podolski ve Rodriguez'in toparlanmasının ardından ise Galatasaray kontrolü bir anda eline geçirdi, üstünlük sayısı her an gelebilirdi. Fakat golü bulan Gençlerbirliği oldu. Özdilek'in tam da planladığı biçimde Djalma ara pası gönderdi, El Kabir de en iyi yaptığı işi yaparak takımını öne geçirdi.
Bu sürpriz golden sonra Burak'ı
İlginçtir, Başakşehir ile Galatasaray geçen sezon da ligin 7. haftasında ve yine Fatih Terim Stadı'nda karşılaşmıştı. Başakşehir, Prandelli'nin çorbaya çevirdiği Galatasaray'ı 4-0'lık flaş bir skorla yenerken, golleri Mossoro (2), Semih ve Doka atıyordu.
Abdullah Avcı'nın bugünkü 11'inde sakat olan Semih'in yanı sıra Mossoro ile Doka da yer almadı. Orta sahada Emre-Mahmut-Badji üçlüsünü görevlendiren Avcı, gol yemeden kazandıkları Akhisar ve Kayseri maçlarının başarılı isimleri Enver Cenk ile Cenk Ahmet'e formayı yeniden teslim etti. Doka'nın defansif anlamda yeni sisteme tam uyum sağlayamadığı için 4. kez yedek kaldığını düşünüyorum. Abdlulah Avcı'nın ifadesiyle "sorun çözen adam" Mossoro'nun kulübeye çekilmesi de maçın zorluk derecesi ve zaman zaman düzen dışına çıkmasıyla ilgili sanırım...
Yıpratıcı ve yorucu bir hafta geçiren Galatasaray'da, Hamza Hamzaoğlu'nun Umut'u yedeğe çekip, Sinan Gümüş'e 11'de forması vermesi, Podolski'yi de en çok oynamak istediği merkez forvete kaydırması sürpriz oldu. Semih-Chedjou değişimi ise kimseyi şaşırtmadı.
Maçın ilk 20 dakikalık bölümünde Başakşehir daha kompakt bir görüntü verdi ama hiç kontratak şansı bulamadıkları için pozisyon