Advocaat'ın 18 Ağustos'ta 3-0 kazandıkları Grasshopper maçından sonra Topal-Salih-Ozan üçlüsünün yer aldığı orta sahanın performansından memnun kalmadığını söylemesi dikkat çekiciydi. Grasshopper rövanşı ve Başakşehir maçlarında orta alanda aynı üçlüye görev veren Advocaat yine istediğini alamayınca Kayserispor maçında Alper hamlesini yaptı. Sorunlar yine çözülmeyince Bursaspor'a karşı çareyi bu kez Josef'te aradı.
Advocaat'ın orta saha oyuncuları ve kanatlardaki ikiliden ne istediğini anlamak zor değil. Hollandalı hoca, ısrarla agresiflik ve tempo istiyor, oyundaki kontrolün de takımında olmasını arzuluyor. Ancak asıl sorun da burada yatıyor çünkü Fenerbahçe'nin orta alan oyuncuları sorumluluk almaktan kaçıyor. Defans ile hücum hattı arasında çelik gibi bir köprü olması gereken Ozan ayakta zor duruyor, sürekli pas hatası yapıyor, köprüden çok alt geçide benziyor, ortada görünmüyor!
Alper gayretli ama topla devamlı sırtı kaleye dönük buluştuğu için geriye veya kenarlara pas yapmak zorunda kalıyor. Tehlikeli bölgelere sokulamıyor ve bu nedenle hiçbir şey üretemiyor. Aylar sonra resmi maça çıkan Josef ise takım savunmasına katkı yaptı, presle birçok kez top kazandı ama hücum anlamında
Beşiktaş'ın 1 Temmuz'da KAP'a yaptığı resmi açıklamaya göre Gökhan Gönül'e 4 yılda ödenecek garanti ücret 6 milyon 850 bin euro. Basında çıkan haberleri kulüp yalanlamadığına göre 2 milyon euro imza parasını da eklerseniz garanti ücret toplamı 8 milyon 850 bin euroya ulaşıyor.
Beşiktaş, Gökhan'a 4 sezon boyunca forma giydiği resmi maçlarda puan başına ayrıca 4 bin euro ödeyecek. KAP'taki açıklamada lig, kupa, Avrupa ayrımı yapılmadığı için puan başına 4 bin euronun her üç kulvarda da ödeneceği anlaşılıyor. Takım her sezon Gökhan'ın oynadığı maçlarda ortalama kabaca 90 puan toplasa 4 yılda 360 puan yapar. Bunun karşılığı da 360X4= 1 milyon 440 bin euro ediyor.
Hepsini toplarsak 4 Ocak 2017'de 32 yaşına girecek olan Gökhan Gönül'ün, Beşiktaş'a 4 yıllık toplam maliyeti 9 milyon 990 bin euroyu buluyor... Vergiler Beşiktaş'a ait, 1 milyon euro civarındaki ballı menajerlik ücreti de yine kulübün kasasından çıkacak...
Evet, bonservis bedeli yok ama ortada yaklaşık 11 milyon euroluk (35.2 milyon TL) ciddi bir yükümlülük var. Peki 2015-16 sezonunu ligde 1 asistle kapatan (Sabri Sarıoğlu 5 asist yaptı) Gökhan Gönül'ün gerçek maliyeti bu kadar mı? Yoksa çok daha fazlası mı?
Birlikte
1954 Dünya Kupası, EURO 1996, EURO 2000, 2002 Dünya Kupası ve EURO 2008'in bizim için kötü bir ortak paydası var; bu turnuvaların tamamına yenilgiyle başladık, açılış maçlarında beraberlik bile alamadık. İngiltere'nin çok uzun yıllardır yaşadığı büyük kabusun Türk versiyonu da diyebiliriz rahatlıkla...
EURO 2016'ya Hırvatistan maçıyla başlamak makus talihimizi de yenmek adına güzel bir fırsattı. Avrupalı dev kulüplerin her sezon en önemli transfer alanlarından biri olan Modric'li, Rakitic'li, Mandzukic'li Hırvatistan kağıt üzerinde maçın favorisi görünse de EURO 2008'den kalan onurlu hatıralarımız Türkiye'nin gizli gücünü akıllarda tutuyordu.
İlk yarının ortalarından itibaren Hırvatları hem futbol hem de pozisyon açısından bizim bir kaç adım önümüzde tutan en önemli faktör; Modric-Rakitic-Srna üçlüsüydü. Real Madrid'li Modric tam bir pas uzmanı, müthiş yetenekli ve akıllı. Barça'lı Rakitic, Modric'le kafa kafaya yarışacak kadar klas ve becerikli, takımını yine iyi yönetti. 34'lük Srna ise gerçek değeri hiç bilinmemiş bir sağ kulvar uzmanı, enerjisi, yetenekleri ve hırsı hep aynı...
İşte bu üçlü karşılaşma boyunca bizi çok zorladı. Madric ve Rakitic orta sahada Selçuk-Ozan-Oğuzhan
Fenerbahçe'nin ilk 25 dakikada sadece bir kez gole yaklaşmasının temel sebebi, son dönemin en etkili ismi Nani'nin, Diego'ya dönüşmüş olmasıydı. Trabzonspor maçının yıldızı Nani sorumluluk alma ve atakları yönlendirme konusunda yeterince istekli davranmayınca sarı-lacivertliler tempoyu yükseltemedi. Volkan Şen'in yararlanamadığı pozisyon dışında ilk 25'te Gaziantep savunmasında gedik açmak mümkün olmadı.
Fenerbahçe'ye yarım saat dolmadan golü de kazandıran faktör ise Volkan Şen'in kulvar değiştirerek, Gökhan Gönül'le birlikte sağ kanadı savurmaya başlaması oldu. Volkan-Gökhan ikilisine Nani'nin de katılması maçı tamamen tek taraflı bir oyuna çevirdi. Kulüp kariyerinin 500. maçına çıkan Robin van Persie harika bir asistle süper stoper Kjaer'i golle buluştururken, Gaziantep'in, Koray'dan sonra en etkili hücum kozu Orkan'ı da sakatlığa kurban vermesi işin rengini büyük ölçüde belli etti.
İkinci yarıya özgüvenle başlayan ve kalesinde hiçbir tehdit görmeyen Fenerbahçe çok geçmeden ikinci golü de buldu. İlk devre çok net bir pozisyonu kaçıran Alper'in topla buluşturduğu Robin van Persie, Arsenal günlerini anımsatan bir golle farkı ikiye çıkardı, Mersin maçında kendisini ıslıklayan
Fenerbahçe üst üste 4. kez Nani'nin oyun liderliğini üstlendiği yeni dizilişiyle sahaya çıktı. Vitor Pereira'nın çok gecikmeli de olsa Diego'yu kulübeye, Nani'yi forvet arkasına, Volkan ve Alper'i kanatlara monte etmesiyle hızı artan sarı-lacivertli takım parıltılı kostümünü Trabzon'da da değiştirmedi.
Hami Mandıralı ise çok ciddi sürprizlere imza attı. Kaleyi iki ay sonra Onur'a teslim eden Mandıralı, Gençlerbirliği'ne karşı 3-0 geriye düştüklerinde bile sahaya sürmediği Cardozo'ya 11'de forma verdi. "Sezonu kurtarma maçında" Muhammet'i de fazla cesur bir hamleyle Cardozo'nun arkasında görevlendirdi.
Mustafa Yumlu ve Akakpo'nun yokluğunda orta sahadan da bir oyuncunun eksiltilmesi çok riskliydi ve kontratak için sabırla pusuda bekleyen Fenerbahçe bu yanlışların faturasını 4 dakika içinde attığı iki golle kesti. İlk golde Hasan Ali, ikincisinde Nani, Onur gibi iki ay sonra forma giyen Salih Dursun'un kanadını Karadeniz sahil yoluna çevirdi. Oysa hem mental hem de fizik açıdan bitik olan Salih'in yerine Bosingwa sağ bekte görev yapabilir, Douglas da Aykut'un partneri olabilirdi.
İki farklı geriye düşmelerine sebep olan hatasını geç fark eden Hami Mandıralı devrede Salih'i kenara
Galatasaray ligdeki son deplasman galibiyetini 3 Ekim'de Başakşehir'e karşı 2-0'lık skorla almış. 7. haftanın 77. dakikasında Podolski açık seçik koluyla önüne indirdiği topu ağlara göndermiş, hakem Serkan Tokat sadece izlemiş ve o golü vermiş. Sarı-kırmızılılar, "aşırma" golle kazanılan bu maçtan sonra 10 deplasmana çıkmış, 6 kez mağlup olmuş, 4 kez berabere kalmış, toplamda 26 puan kaybetmiş...
Galatasaray sahasındaki son galibiyetini ise 21 Şubat'ta 2-1'le Trabzonspor'a karşı almış. Hakem Deniz Ateş Bitnel, ligin 22. hafta maçında Trabzonspor 1-0 öndeyken 59'da Özer'e "kargaların bile kahkahayla güldüğü" bir kırmızı çıkarmış, son 20 dakikada da Aykut, Cavanda ve Salih'i kırmızı kartlarla saha dışına göndermiş. Yetmemiş, 89'da "facia" bir penaltıyla skoru da belirlemiş...
Özetlersek, deplasman veya TT Arena hiç fark etmiyor, hakem katkısı-desteği-hatası yoksa Galatasaray bu sezon maç kazanamıyor. Başakşehir ve Trabzonspor maçları birer "lanet" olarak sarı-kırmızılı takımın üstünde dolaşmaya devam ediyor...
Antalya'da hava günlük güneşlikti ama Galatasaray'ın üstünde görünmeyen kara bulutlar vardı yine. Hakem Yaşar Kemal Uğurlu, Donk'un, Eto'o'ya yaptığı net penaltıyı çalmayınca
Robin van Persie ve Nani'nin ilk iki dakikada üst üste harcadığı net fırsatlar, derbinin Fenerbahçe için çok zor geçeceğinin somut işaretlerini verdi. Ardından Selçuk gole yaklaştı, Volkan Şen ise 5 metreden topu boş kale yerine auta göndererek "ikinci sınıf" olduğunu bir kez daha kanıtladı... Volkan ve Stoch sezon başında yerlerinde kalsa Fenerbahçe için çok daha hayırlı olurdu.
Derbide ilk yarının hakimi Fenerbahçe'ydi. Diego'yu yedeğe çeken Vitor Pereira'nın, Nani'yi nihayet Van Persie'nin arkasına monte etmesi olumlu sonuçlar verdi. Alper'in de sağ kanada geçmesi takımın hem hızını hem hücum etkinliğini gözle görülür biçimde yükseltti. Volkan Şen-Van Persie-Nani üçlüsü biraz becerikli ve soğukkanlı olsa derbi ilk yarıda bitebilirdi.
Pereira'nın ikinci yarıda Fernandao ve Diego ile oyuna yaptığı müdahaleler doğruydu. Zira hem Van Persie hem de Volkan Şen oyunda kalmayı hak etmiyordu, yapamadıkları, yapamayacaklarının kanıtıydı... Alper'in yerine Ozan'ın sahaya sürülmesi ise son derece yanlış ve korkakçaydı. Josef kenara alınsa, hem sağ kanat boşalmaz hem de çalım atabilen bir oyuncu daha sahada olurdu ama Pereira yine cesaret gösteremeyip bir kez daha yanlışı tercih etti...
Ligin
Maçın 25. dakikası... Sol kulvardan bindiren Hasan Ali penaltı noktasına ortaladı, kaleci Serkan yüksek gelen topu çıktı ve aldı. Hasan topu kestiğinde Konyaspor ceza sahasında hiçbir Fenerbahçeli yoktu. Diego, Volkan Şen ve Nani rakip yarı sahanın ortalarında gezinirken, Hasan'a 'duvar' olan tek forvet Fernandao taç çizgisinin hemen yanındaydı!
Bu görüntü, Fenerbahçe'nin son haftalarda hücumda yaşadığı sorunların adeta özetini oluşturdu. Fenerbahçe'nin geçen hafta Osmanlıspor'a gol atamamasının en önemli sebebi de duran toplar dışında rakip ceza sahasına kalabalık biçimde gidememesi ve neredeyse bütün ataklarını hücumdaki 2-3 futbolcusuyla son derece ağır şekilde yapmasıydı.
Vitor Pereira'nın, Osmanlıspor maçından çıkarması gereken ilk ders de takımın hızını artırmak olmalıydı. Ancak Pereira tam aksine takımın temposu en yüksek iki ismi Alper ve Ozan'ı kulübeye çekti. Buna karşılık Osmanlı maçının en kötüsü Josef yine 11'de oyuna başladı, bana göre takıma verebileceği fazla bir şey kalmayan Diego da anlamsızca 11'e döndü.
Beşiktaş'ın hafta başında Kasımpaşa'ya kaybetmesiyle yeniden ayağa kalkan Fenerbahçe'nin ilk 30 dakikadaki görüntüsü berbattı. Sarı-lacivertliler, kaleci Serkan ve