Yavuz Sultan Selim’in hakkında şehzadeleri katlettiğine dair ispatlanamayan rivayetler vardır. Yavuz, Osmanlı monarşisinin ihtiyacı olduğu ölçüde despottu. Bu devri Rusya’nın Korkunç İvan dönemiyle benzeştirmek için sebep yok. Çağdaş tarihçiliğimiz Yavuz Sultan Selim Han’ı hâlâ çok yüzeysel olarak ele almaktadır
1520 yılının 21 Eylül’ünde Ortadoğu tarihinden ismi silinmeyecek Yavuz Sultan Selim Han bu dünyayı terk etti. 42 yaşında tahta geçmişti. Hakikaten tahta kendisi geçti. Rivayete göre son seferinde babası sulhsever Bayezid Hanı da yanında götürmüş ve resmi açıklamaya göre padişah-ı esbak eceliyle ölmüştür. O gün bugün Yavuz Selim Han’ı Korkunç İvan gibi tasvire meraklı yerli-yabancı tarihçiler bu olayı babanın zehirlenmesi olarak bildirirler.
II. Bayezid, Fatih Sultan Mehmed’in cenazesinin bile ortada kalmasına neden olan taht kavgasında, şehzade Cem’e karşı muhafazakar ve sulhsever takımın adayı olarak tahtı ele geçirmişti. Yeniçeriler ise Cem’i istiyordu. Cem yenildi. Ama II. Bayezid nefes alamadı, Memlûklar’la uğraştı. Papalığın ve Malta Şövalyeleri’nin Cem için sızdırdığı yüksek bilançoyu ödemekle kalmadı, Avrupa’ya karşı hareketsiz kaldı.
31 yıl Osmanlı memaliki, nisbi bir barış yaşadı. Önce Trabzon’da, sonra da Kefe sancağında sancak beyi olan Şehzade Selim bu dönemde hiç de sakin yaşamadı. Kafkas’ta Gürcülerle kapıştı. Kuban bölgesinde hakimiyet kurdu, bunlar bir sancak beyi şehzadenin işleri değildi; kendi başına karar verdiği cenklerdi.
Bazı tarihçilerin aksini söylemelerine rağmen Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızı Hafsa ile evlendi. Tahta geçtiğinde kardeşleri Şehzade Korkud ve Ahmed’i katletmiştir. Âdet haline gelmekte olan şehzadeler arası iç harbi bu yolla önledi. Öbürleri de bilgin şehzadelerdi, bu da hayli bilgiliydi. Hanedanın içinde Fatih’ten sonra onun kadar Doğu’ya ve Batı’ya hakim bir Rönesans aydını gelmemiştir ama şu manzara çok göze çarpar; 1514’te Çaldıran’da feci yenilgiye uğrattığı Safeviler’den Şah İsmail, Türk şiirinin üstadıydı. Yavuz Selim Han da üstad olmasa dahi Fars edebiyatı gibi derin ve barok bir dalda kalem oynatacak kadar bilgiliydi. Memleketin içinde Dulkadiroğluları’yla uğraştı. Bugünkü Maraş ve havalisi onun sayesinde kazanıldı.
İki yılda imparatorluğa kattığı Mısır'dan Fırat havzasına uzanan Arap dünyası o kadar renkliliğine ve potansiyel problemlerine rağmen dört asırlık bir sulh dönemine girdi. I. Dünya Savaşı'ndan sonra gelen İngiliz ve Fransız mandası orada sadece huzursuzluk yarattı.
Vezirin yalan söylemesi Yavuz Selim Han’dan beri affedilmez bir olaydır
1516’da Mercidabık’la bütün bugünkü Suriye, Ürdün, Filistin ve Lübnan ile ayrı bir parça olarak Haleb imparatorluk topraklarına katıldı. İstanbul’a dönmeden Mısır’a devam etti. Mısır böyle cengi az görmüştür. Kocaman topları ve orduyu Sina çölünden geçirdi. Birinci Harb sırasında Cemal Paşa çok daha modern yapılı orduyu Sina’da heder etmiştir. Rıdaniye Zaferi, Memlûk Sultanı Tomanbay’ın beklemediği bir kuşatmayla gerçekleşti. Selim Han, ateşli silahlar ordusunun bu dahi mareşali uyguladığı taktikle Moğolları bile def eden Memlûklar’ı ilk defa yeniyordu. Hicaz’ı ilhak etti. Ölümünden evvel Barbaros sahneye çıkmıştı. Cezayir Beylerbeyliği’ni ihdas etti. Mamafih Osmanlı’nın Kuzey Afrika’ya duhulü, oğlunun zamanındandır. Donanmaya ve gemiciliğe önem verirdi. Portekizlilerin ve İspanyolların tekelinde olan haritacılığa Osmanlı onun zamanında el attı.
Sert bir hükümdardı. Sadrazamlarını katletmekle ün yapmıştır. Bunun
başlıca nedeni gereken emirleri
yerine getirip uygulamaları gerçekleştirememek ama daha beteri icraatında başarısızlıkları gizleyip
yalan söylemektir. Vezirin yalan söylemesi Yavuz Sultan Selim Han’dan beri Osmanlı ananesinde hiç affedilmez ve Tanzimat’a kadar süren siyaset cezasının başlıca nedenidir.
Elli yaşında ölmese muhtemelen İtalya’ya da ayak atacaktı
Osmanlı İmparatorluğu Afrika ve Ortadoğu’ya yerleşti. İran ülkesinin ve Kafkasya’nın kapıları açıldı. Fatih’in gerçekleştiremediği Rodos’un fethine giriştiği biliniyor. Şirpençe denen zehirli çıbandan muzdaripti. Sinirli karakteri icabı çıbana kendi müdahale etti ve ölümü çabuklaştı. Elli yaşında ölmese, muhtemelen Balkanlar’ın ötesine ve İtalya’ya da ayak atacaktı. Devrinde Osmanlı hazinesi ve varidatı fevkalade yükseldi. Harcamalarda ise o derecede bir iktisada hakimdi. İstanbul dahil imparatorluk sathındaki Yavuz Selim devri camileri fevkalade mütevazıdır. Askeri harcamalar ise tam üst düzeydeydi. Klasik çağın büyük mimarları ve becerikli memur kadroları, hepsi onun devrinde serpilmiştir.
Yavuz Sultan Selim hakkında ispatlanamayan rivayetler vardır. Bunların bir tanesi Şehzade Süleyman’ı (Kanuni) rakipsiz ve mutlak aday olarak bırakmak ve iç savaşı önlemek için öbür şehzadelerini katlettiğidir. İspat edilemedi. Kardeşi Şehzade Korkut ve Ahmet ise Beyazıt vakasından sonra hanedanın korkulu rüyasına dayanır. Yavuz Osmanlı monarşisinin ihtiyacı olduğu ölçüde sert ve despottu. Yavuz Sultan Selim devrini Rusya’nın Korkunç İvan dönemiyle benzeştirmek için sebep yok. (Aslında İvan’ın lakabı olan Grozni de ‘müthiş’ değil ‘yavuz’ olarak çevrilmeli. Unvanlar da ve lakabı da benzerlikler acaba tesadüf mü?) Çağdaş tarihçiliğimiz Yavuz Sultan Selim Han hâlâ çok yüzeysel olarak ele almaktadır. Vesikalara dayanarak yapılan son tetkik Feridun Emecen’in “Yavuz Sultan Selim” adıyla neşredilen kıymetli çalışması ve hepimizin hocası
Halil İnalcık’ın İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı, beklediğimiz Selim I maddesidir.