Katalunya’daki son referandum sonuçları itibariyle gayriresmi bir politik gösteridir. Katalan probleminin İspanya’nın baş ağrısını sürdüreceği anlaşılıyor...
Avrupa tarihine baktığınızda Katalunya diye renkli bir ünite vardır. Memleketin ismi tartışmalıdır. Got ve Alan ülkesi veya “Kaleler Diyarı” anlamı veriliyor. Tarihi boyunca Kastilya ve Aragon ile birleşmesi, bir müddet Fransız kontrolünde kalması hatta bu arada bölgesel bir cumhuriyeti bile denemesi bir yana; iki nitelik onun hem İber Yarımadası’nın ayrılmaz bir parçası hem de özgün bir ülke olarak var olmasını sağlar.
Katalunya yani Katalanların ülkesi tarihi, siyasi ve kültürel bir varlıktır. İber Yarımadası’nın kuru iklimi kadar kuzeyin havası da orada hakimdir. Atlantik değil, Akdeniz’in kuzey kıyılarına açıktır. Mutfak ve kültür olarak İspanya’dan çok Güney Fransa’nın zengin mutfağı, mimari ve müzik anlayışıyla bağdaşır. Katalanca ayrı bir dildir. Bugün onu 7 milyona yakın insan konuşuyor.
Başkent Barselona’nın nüfusu
1.5 milyondur. 19’uncu yüzyıldan beri İspanya’nın ne zenginliği varsa, Katalan halkının dinamizmi o zenginliği bu ülkeye çekmiştir. Tarihte Arap-İslam fethinin dışında kalan Katalunya, İspanyol-Fransız rekabetine rağmen Fransa’nın eline geçmedi. Belki de İspanya’da kalmak, birtakım yorumların aksine onun için daha iyi oldu. Katalan halkının yaratıcılığı, zarafeti ve enerjisi İspanyolların içinde erimek bir yana İspanya’yı kendine çekti.
Dış dünyaya açıklar
İç Savaş boyunca Katalanlar, Frankist kuvvetlere karşı çok direndiler. Bask Bölgesi kadar ağır kayıplar vermeseler ve Guernica’daki gibi faciaları yaşamasalar da galiba İspanyolluktan hayli uzaklaştılar. Buna rağmen Katalan asıllıların içinde
önce “İspanyolum sonra Katalanım” diyen bir nüfus da küçümsenemez.
Ne var ki Katalunya halkı içindeki etnik yapılanma az-çok tahmin edilse de siyasi eğilimi aynı sıhhatle tespit etmek zor. Onun için son gayriresmi referandumu hem bir zaruret hem de rasyonel bir davranış olarak görmek gerekir.
Katalunya 19’uncu yüzyıldan beri gelişen sanayinin merkezidir. İspanya mimarisi ve şehirciliğinin en mükemmel örneğidir. 19’uncu asır mimarisinin, özellikle “Art Nouveau” örneklerinin sırf İspanya’daki değil, bütün kıtadaki en parlak tezahürünü Barselona’da görürsünüz. Barselona şehirciliği, binalarının özgünlüğü ama asıl önemlisi bir şehri şehir yapan müzik ve tiyatro zevki, mutfağının mükemmelliği ile büyüleyicidir.
Katalanlar denizcidir ve İspanyolların aksine Akdenizlidir. Bütün canlı Akdenizliler gibi dış dünyaya açıktırlar, hemen her yabancı dil konuşulur. Orta Çağ gotik mimarisi 20’nci yüzyıl başının ünlü mimarı Gaudi’nin bitmeyen katedrali
La Sagrada Familia, Park Guell, Casa Mila gibi özgün eserlerde devam eder.
Katalunya Pablo Picasso’nun ve 20’nci yüzyılın halen en çok tartışılan sanatçısı Salvador Dali’nin yurdudur. Mimarinin, resmin ve müzik eğitiminin halen en çekici merkezlerinden biridir. Katalan dili edebi olarak İspanyolcanın dev kitlesi karşısında direnmektedir. Burada en büyük sorun sanayileşen Katalunya’nın İber Yarımadası’nın diğer etnik unsurları içinde en çok İspanyol işçi sınıfını çekmesidir.
Dördüncü zengin bölge
İspanyollar Katalan dilini öğrenmiyorlar. Zaten 1975’e kadar Frankist rejim Katalan dilinin geniş biçimde eğitimine müsaade etmedi. 1978 Anayasası bu özgürlüğü tanıdı. Fakat galiba Katalancayı gerileten baskıdan çok, kırdan şehre göç olayıdır. Dolayısıyla 1978 rejiminin getirdiği özerklik Katalan yerel yönetimini en çok kendi dillerindeki eğitim ve okullaşma konusunda uyardı. Eğitim hassas bir dengedir. İspanyol işçi sınıfı çocuğunu Katalan okulundan başka gönderecek bir devlet okulu bulamıyor. Özel İspanyolca eğitim veren okula da mali gücü yetmiyor.
Türklerin bile yerleşip çalıştığı bölgede, Türk iş çevreleride varlığını hissettirmeye başladı. Katalunya 29 bin doları bulan fert başına milli geliriyle İspanya’nın dördüncü zengin bölgesi. İşsizlik yönünden ise en sağlıklı rakamlar burada. İspanyol merkezi devletinden çok kral ailesi bu bölgenin özerkliğine saygı duyar. Nitekim yeni kral VI. Felipe de veliahtlığından beri Katalancasının düzgünlüğüyle tanınır.
İspanya’nın aksine sanayisini modernleştirmesi ve iş sorunlarını daha düzgün çözümlemesi, dış dünya ilişkilerindeki dinamizmiyle öne geçen Katalunya’nın kültürel otonomiyle yetinmeyeceği ve halkın belirgin bir kısmının kendini İspanya’dan daha fazla Kuzeybatı Avrupa’ya yakın hissetmesi kaçınılmazdır.
Son referandum genel, gönüllü, kamu kurumlarına katiyen sandık konulmayan, sonuçları itibariyle gayriresmi bir politik gösteridir. Merkezi hükümetin ve başbakanın gayriresmi hatta belki kanun dışı olarak değerlendirdiği, İspanya’dan ayrılıp ayrılmamanın sorulduğu bu oylamaya
2.5 milyona yakın kişi katıldı.
Bu miktar mevcut seçmen sayısının çok altındadır. Açık bir şekilde İspanyolca konuşanlar, Katalan olduğu halde İspanya birliğini savunanların büyük kısmı bu referanduma katılmadı. Bazıları ise aksi düşüncede. Yüzde 81, İspanya’dan ayrılmaya “evet” diyor, diğerleri “hayır” diyor.
İskoçya ile paralellik kurmak kolaycılık olur
Referandum ve bağımsızlık isteğini İskoçya ile paralel olarak değerlendirilmesi biraz kolaycılık. Katalanlar her ne kadar milliyetçi ve özgün yapılarına düşkün bir kitleyse faydacı ve bütün ataları gibi tüccar anlayışlıdır. Akdeniz dünyasına konsolosluk kurumunu getiren onlardır. Herkes Doğu Akdeniz İslam dünyasıyla kavga ederken Ortadoğu ile ticaret ilişkileri geliştirenler İtalyanlarla birlikte onlardır. İspanya’da güvenlik ve ekonomik istikrar düzeldikçe onların da İspanya’yla birlikte olma oranları yükselir. Birtakım kamuoyu yoklamaları bağımsızlık isteğini yüzde 40’larla 50’ler arasında gelgitli olduğunu gösteriyor. Katalan probleminin İspanya’nın baş ağrısını daha sürdüreceği anlaşılıyor.